“Ramazan muhasebe ayıdır, itikâf ayıdır, nefsi sorgulama ayıdır.”
Böyle diyor muhafazakâr kafaya sahip birisi. Birisi değil, hemen tamamının
böyle düşündüğünü rahatlıkla tespit edebiliriz. Sakallı, sarıklı bil cümle
eşhasla doldurulan televizyonlar, aralıksız bu konuyu dürtüklüyor. Muhasebenin
yardımcı defterlerine ille de Ramazan ayında bakılır!. Heh, ne kafa, ne zihin,
ne Müslümanlık ama!..
Geri kalan 11 ay ne olacak?
Bu sorunun cevabını bulamadım. Söylemiyorlar. Sanırım, her şey serbest,
istediğini istediğin gibi yapabilirsin. Günahtan kaçınmak diye bir dertleri yok
galiba. Bu durum bizi ilgilendirmez. Lakin toplumun çok büyük kesimine rahat
ulaştıklarından, fikirleri geniş halk kesimlerini etkileme kabiliyetinde
olduklarından tehlikeli oluyorlar. Onlara inanlar, onların fikirlerini takip
edenler, onlar gibi olarak, dinine hizmet için!, komisyonculuk, rüşvetçilik
yapmak isteği ile şirketler kuracak, örgütler düzenleyecekler. Görülmemiş bir şey
değil. İşinde gücünde olup, ekmek parası, çocukların rızkı yolunda ev-iş arası
mekik dokuyan yüzlerce kişinin, işini dağıtarak yeni iş alanlarına girdiğini
bilmeyen mi var? Bu yeni iş alanları ise, devlet idarecilerine yakın birilerini
bulup, oradan bir ihale, buradan bir iş kotarmak yolunda koşturmak ve aldıkları
işi taşerona yaptırarak, hayallerinde bile göremeyecekleri kazançların üstüne
oturmak. Burada, haram, yasak, mekruh, günah, Allah’tan uzaklaşmak gibi
hassasiyetler göz ardı edilerek, yalnızca kazanç düşünülmekte ve Ramazan
aylarında muhasebeye girişilerek, yıldızı bol otellerde bir-iki defa,
kendilerini mutlu hissetmeleri sağlanacak gruplara iftar yemekleri verilerek
günahlardan arınılacak! Bu kadar kolay işte bu kafanın dünyasında Müslümanlık!
Fetvacılıkla ünlenmiş
büyüklerinden birisi de oturmuş ‘orucu
bozmayacak şeyler’ başlıklı bir yazı döşenmiş. 12 madde
de sıralamış düşüncelerini. Bunlardan birinci maddesi şu “Oruçlu olduğunu unutarak yemek, içmek ve
cinsel birleşme.” Yahu, haydi anladık ‘unutarak yemeyi,
içmeyi’ de, söyler misiniz Allah aşkına şu, oruçlu olduğunu unutarak ‘cinsel
birleşme’ nasıl olacak? Bu ne menem bir anlayıştır? Bu unutmayı muhasebenin
hangi sayfalarına yazacaklar da, hangi Ramazan ayında nasıl bir muhasebeye
oturacaksınız? Yapmayın, etmeyin ne olursunuz, olmayacak, olması dahi
düşünülemeyecek bir probleme verilen cevaplar, ‘unutma’ bahanesiyle tahakkuku
halinde mazur gösterilen, uygun onayı verilen işlerden olmayacak mıdır? Ne
alakası var? Hangi insan, hem de Ramazan ayında, güpe gündüz bu işe tevessül
edecek? Haydi, çiftlerden birisi unuttu, ya öteki? O da mı unuttu? Bu nasıl bir
kafadır, bu nasıl bir fetvadır?
İlim atına binilerek,
deryalar, gezegenler, düşünceler aşmak varken, 21. Yüz yılda hala ‘unutma’
handikabını tartışmak ne fayda sağlayacak bu ümmete?
Biraz romantik takılanlarından
birisi de, oruç; “tabiatla
doğrudan yaşayarak, organik bir ilişki kurmamıza imkân tanıyor” diyerek,
tabiattan kastının, dünya, gökyüzü, ay, güneş ve eşyalar olduğunu anlıyoruz. İnsan
vücudunun, toprak, su, hava ve hararetten halk edildiğini bilerek, bu
vasıfların insan beyninde direkt olarak etkide bulunarak bir tabiat (huy)
meydana getirdiğini anlayıp, insanın bu huylarından neşet eden pek çok iş,
işlem, hareket ve yaşam tarzının (alışkanlıklarının)
terk edilmesini ve insanlık mertebesine adım atılmasının sağlanmasının Oruç ile
istenildiğini ve desteklendiğini bir türlü söyleyemiyorlar. İşin laf kısmında
kalıp, insanları romantizme teşvik ediyorlar, delicesine.
Oruç’un ‘yükselme, ikilikten birliğe, cehaletten
irfaniyete, gayriyetten ayniyete yükselmek’
olduğunu niye ve nasıl anlatmazsınız da, şu makalelerinizdeki benzeri lüzumsuz
konularla insanlığı oyalarsınız ey hocalar? Güzel ahlaka, edebe teşvik edilmesi
gereken insanların, kafasını anlamsız bilgilerle niçin doldurursunuz ey
hocalar? Oruç’un bir nefis terbiyesi ve kendini bilme yolu olduğunu anlatmayıp
da niçin insanları dar bir alana sıkıştırıp, onların hayatlarını, akıllarını
alt-üst etme yarışındasınız ey hocalar. Ne cennet arzusu, ne cehennem
korkusuyla değil de, Allah rızası için, vuslat-ı zat için bir hayat mektebi
olduğunu niçin belletmezsiniz inananlara da, yüzlerce yıl evvelinde tartışılan ve karara bağlanan ve bugün daha ilk
mektep okuyan bir çocuğun sahip olduğu ve bildiği konuları niçin, niçin
durmaksızın gündem edersiniz ey hocalar?..
Ey hocalar!...
Ariflerden bir Arif bakınız
neler söylüyor:
“Halk, kimin ibadeti, zühdü, takvası çoksa onu büyük görüp, kemal ehli
olduğunu zanneder!...
Hâlbuki kâmilin kemali ise, bu zahir duygu gözü ile görünmez… O kemali
görmek için Hakkanî bir göz gerektir!.. Kamil olanı Kamil olan görür ve bilir.”
İrfan mektebinden
nasiplenmek üzere, Kamillerin sohbetine iştirak isteriz, dostluklarını talep
ederiz Rabbül Alemîn.
Sen her şeyin en doğrusunu
bilirsin.
İlhan Yalçın :
YanıtlaSil"Adam akla gelmeyecek günahları işleyip, "Şeytana uydum Allah'm beni affet." dermiş.. Bir, üç, beş.....şeytan dayanamamış, "Şu yediğin naneler benim aklıma gelmiyor, suçu benim üstüme atıp durma " demiş" fıkrasını yukarıdaki tasvir ettiğiniz güruh sayesinde çok hatırlar olduk, Hocam...
Kaleminize sağlık.