26 Aralık 2011 Pazartesi

Hakk’a Riayet


Hakk’a riayet; Hakk’ı gözetme, duyma, dinleme, görme, bilme, anlama…

İnsanın kendi iradesi, kendi kabulüyle bu hale girmesi, istenendir.

Dünya düzeni içinde, kendi isteği ve kabulüyle Hakk’a riayeti Kanunlar, Yönetmelikler, Örff-Adetler, polis-jandarma (güvenlik güçleri).. İle zorla sağlar. Aksi davranışlarda da Ceza Kanunları ile ceza yaptırımlarına gidilir.

Normal olanı, kişinin gönüllü olarak devletin koyduğu kurallara, kanunlara, yönetmelik ve diğer düzenlemelere uymasıdır. Bu durum, modern ve çağdaş bir düşünüşü ve hayat nizamını anlatır.

Basit bir örnek verecek olursak, trafik kuralları, herkesin belirlenen kurallara harfiyen uyması durumunda hayatın daha esenlikli yürüdüğü görülmektedir. Kimi kurallar trafik işaretleri ile belirlenmekte, kimi kurallarda trafiğin akışı içinde yaya ve sürücülerin basireti ile sağlanmaktadır. Kavşaklarda geçiş hakkı ışıklarla sağlanır. Kırmızı ışık dur, yeşil ışık geç anlamındadır. Kırmızıda geçilir, yeşilde durulursa bir karmaşa, bir keşmekeş yaşanacaktır. Bu durumda, devletin görevlileri devreye girerek kural ihlali yapanlara gerekli uyarıyı, ceza uygulayarak yaparlar. Cezanın varlığını bildiğinden ise kişiler kural ihlali yapmamaya gayret ederler. Tamamen, verilen Hakk’a uygun hareketin nizamı içindir bu uygulamalar.

Bilemediğimiz bir yerlerde, uzaklarda çok uzaklarda bir tanrıları var. Bu dünyayı yaratmış, insanları var etmiş, insanların dünya hayatını düzenleyen bir emirler kitabı göndermiş, çekilmiş kenara, buyurun ne yaparsanız yapın demiş! Sonra da ölümün akabinde bu insanları, yapıp ettiklerine göre hesaba çekecek, kimilerini cezalandıracak, ödüllendirecek kimilerini de!

Pasifize edilmiş, insan hayatından kovulmuş bir tanrıdır bu anlatılan. “Her an bir Şan alan”ın Şan’ına, Nur-u Muhammediye’ye, Bûy-u Muhammediye’ye inanmayanların pasif tanrısı. “La-ilahe-İllallah Muhammed-ün-Rasulüllah” diyemeyenlerin, yokluk ve varlık kelimeleri ile anlatılan maneviyatı içselleştiremeyenlerin (hal içinde yaşayamayanların) tanrısı. “Hayrihi  ve Şerrihi min-Allah-ü Teala”.

Uykuda iken uyuduğunun bilincinde değildir, ancak uyanınca İsrafil’in suru ile bir önceki halinde uykuda olduğunu idrak eder. İşte o zaman büyü bozulur, gerçek uyanmaya adım atılır.

Nasreddin Hoca davalıyı dinler ‘Haklısın’ der, davacı ‘aman hocam olur mu hiç’ der ‘Haklısın’ der Hoca, karısı söze karışır aman hoca hem o, hem o Haklı nasıl olacak dediğinden, ‘sen de haklısın hatun’ der. Hak’lılık emrin, hizmetin bi-Hakkın yapılması, sorumluluk aranması bakımından Hakk’ın sahibine verilmesidir. Hakikatin nuru, Hakikatin kokusu failin hali ile fiilinin doğruluğunun tasdikinden ibarettir.

Bu noktada şu beyit uygun olacaktır.

Hakikat;
Hakiki gönüllerin gülü ise, taliplisi Türk’tür
O halde Hakikat Türk’ten gayrisini ürkütür.


Ne zaman ki, hakikati yaşamaktan uzaklaştı Türk, kendini unuttu, Hakkı unuttu ve dağıldı, parçalandı, küçüldü.

Adaleti ile Hakikat yaşanmaya, Hak sahibine verilmeye başlanıldığında,”Ey iman edenler, hepiniz teslimiyete giriniz” (Bakara/208) emri tahakkuk ettiğinde, azametli günlerin yeniden yaşanmaması için hiçbir sebep kalmayacaktır.

Doğruyu Allah Bilir.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...