Dün akşam Habertürk
Televizyonu’na, herkesin tanıdığı yandaş sakallı bir gazetecinin idaresinde,
4-5 tane Prof unvanlı, ilahiyatçı, sosyolog, araştırmacı yazar kişileri
çıkarttılar. Sabırla dinledim. Hatta bu isimlerden birisi de, iktidar
partisinden milletvekili aday adayıydı. Maşallah hepsi, Fethullah Gülen (şimdilerde
FETÖ diyorlar modaya uygun olarak, vaktiyle biz derken bize saldırıyorlardı.)
örgütünü meğer yıllar yıllar evvelinden bu kadar tehlikeli, bu kadar acımasız
olduklarını biliyorlarmış.
Birtakım teorik, bilimsel
lakırdıdan sonra, seyircilerin, moderatörün makinesine gönderdikleri sorulara
kaçamak verilen cevaplar…
Şu soruyu sormak istedim,
Ya Hu, madem biliyordunuz,
hazır desteklediğiniz bir iktidara da sahiptiniz, neden yöneticilerin
dikkatlerini çekmediniz, neden anlatmadınız? Şimdi bunun adına günah çıkartmak
denir.
Şunları söyledik, bunları
yazdık gibi bir iki kelam da etmediler değil. Lakin dikkat çekmek, bütün
ömrünün içine sığdırdığın bir-iki yazıyla olmaz. Eşik aşındıracaksın, kafa
şişireceksin, seni gördüklerinde köşe-bucak kaçırtacaksın ki, görevini yapmış
olasın.
Bence,
Hükumet idarecilerinden
daha büyük suçlu olanlar dün seyrettiğim kişilerdi.
Kim ki, üzerine düşen
vazifeyi bihakkın yapmadı, yakasına yapışılıp sorulmalıdır.
Hepsi de, dini bütün
insanlardı. ‘Vazife’ kavramını araştırıp, ne manaya geldiğini öğrenmemişler.
Biz söyleyelim;
“Bir kimsenin yapmak zorunda olduğu iş, görev”
tanımlaması var sözlüklerde. Dikkat ‘zorunda’ diyor. Yapılmazsa ne olur? Suç teşkil
eder değil mi?
O halde, hepiniz
suçlusunuz. Özellikle, ‘Ben yıllardan beri biliyordum’ diyerek
ahkâm kesen Profesörlere duyurulur.
Bunun vebalini nasıl
ödeyeceksiniz?
Heey, alnı secde görenler,
söyler misiniz, bu vebali nasıl ödeyeceksiniz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder