“Koca koca generallere bu cezaları verenler, gazetecilere neler
yapmazlardı!
Sanırsın dosyaya itirazları değerlendirilecek ‘üst mahkeme’,
‘medya’ydı. Medya mahkemesi kararı peşin peşin onamakla kalmadı, ceza artırımıza
da gitti. Hapis cezasına ek olarak bir de ‘linç’ i ekledi!
Ali Ünal, ‘darbeleri kışkırtan ve daha sonra destekleyen medya ve bazı
sermaye çevrelerinde değişiklik olmadığı sürece darbeler dönemi kapandı
denemeyeceği’ konusunda uyardı!
Ekrem Dumanlı, ‘Darbesever meslektaşları’na dikkat çekti!
Mustafa Ünal, ‘Balyoz duruşları tarihe not düşülmesi gerekenler
listesi’ yayınladı!
Hüseyin Gülerce, ‘AK Parti iktidarı güçlenerek devam ettiğine göre,
iktidara tahammülsüz olanlar milliyetlerinden, çabalarından vazgeçmiş midir?
Vazgeçer mi’? Diye bir korku senaryosu yazdı!
Özetle işaret fişeği atıldı:
Durmak yok temizliğe devam!
‘Basın şehidi’ değilse ‘gazisi’ olan mesleğinin manşetini atamayanlar,
‘Silivri’de şehit edilen Türk Ordusu’nun manşetini atabilir mi?” (Selcan
Taşçı, 27 Eylül 2012, Yeniçağ)
Şunun şurasında daha 2 yıl
geçmişken bu yazının yazılışının üstünden, işler terse döndü. Kimin mazlum,
kimin zalim olduğunun karıştırıldığı günler geride kalmış gibi. ‘Gazeteci’
kılıklı Gladyo artıkları deşifre oldukça, sığınacak bir limanlarının da
kalmadığını idrak ediyorlar gecikmiş bir pişmanlıkla. Heyhat! Kullanılmanın
kaçınılmaz sonu bir kez daha gözüne gözüne sokularak, fiilen bir kez daha
yaşanıyor. Ekranlar, gazete manşetleri ahlananlar, vahlananlar, acınanlar,
ağlaşanlarla dolu.
Ekrem Dumanlı, 150
gazetecinin gözaltına alınacağının tiwitter hesabından kim olduğu bilinemeyen
bir kişi tarafından açıklanmasından sonraki gün, “Bu sokaklarda caddelerde 1980 darbesinden askeri tanklar yürüdü,
insanlar gözaltına alındı ama şu ana kadar 5 gazeteye, 4 televizyona ardından
başka bir 5 gazeteye, 4 televizyona ardından 150 gazeteciye ardından başka 150
gazeteciye bir baskı uygulayalım, karakola götürelim, mahkemeye verelim, suç
duyuralım, böyle bir cinneti bir cinneti hiç kimse böyle bir cür’eti göze
almadı” diye yakınıyordu. Bu sözleri dinleyen Selcan
Taşçı’nın ertesi günkü yazısından devam edelim:
“Tuncay Özkan geçiyor gözümün önünden, derken:
Mehmet Haberal, Mustafa Balbay, Müyesser Yıldız, İlhan Selçuk, Hikmet
Çiçek, Mustafa Özbek, Adnan Bulut, Soner Yalçın, Barış Pehlivan, Barış
Terkoğlu, Turhan Özlü, Adnan Akfırat, Deniz Yıldırım, Vedat Yenerer, Güler
Kömürcü, Nedim Şener, Ahmet Şık, Coşkun Musluk, Doğan Yurdakul, Merdan
Yanardağ, Serhan Bolluk, erol Manisalı, Yalçın Küçük ve diğerleri, çığlık,
çığlık…” (Selcan Taşçı, 13.12.2014, Yeniçağ)
Canı yanan bağırır, lakin
sesini duyan olmaz. Biz öyle yapamayız, mazlumun, canı yananın yanında pozisyon
almak Türk’ün vasfıdır.
‘Siz o gün bunları, bunları
yapmıştınız, öyleyse bugün de size bunların bunların yapılması normaldir’
diyecek kadar katı yürekli, intikam duygularıyla şişirilmiş, kin ve haset
bombalarıyla göğsü patlatılmış olamayız biz. ‘Hukuk herkes için lazım
olacaktır, yarın sizin için de lazım olacak’ diyenlerdeniz biz.
Biz sözümüzü unutamayız. Nerede bir hukuksuzluk, nerede bir zulüm varsa karşı
duracak olan da bizleriz. Ekrem Dumanlı ve hempalarına da bir hukuksuzluk
yapılırsa, karşı duracak olan da yine bizleriz, vaktiyle onların, yaptıkları
hukuksuzluklara da gerekli karşı durmayı göstermişlerden olarak. İntikam
düşünmeden, işlenen suçların aydınlatılması ve suçlunun gerekli cezalara
çarptırılmasını teminen yapılan soruşturmaları da desteklemek bizim işimizdir.
Her kim ki, kamunun malına el uzatır, kamu hukukunun işlemesine mani olur,
yargının görevini yapmasını engeller, polisin yapacağı soruşturmalara ket
olursa onunla birlik olmamız mümkün değildir. Karşısında durmak imanımız
gereğidir.
İşini yapanın süpürülüp
atılması ‘büyük aklın’ (üst akıl da diyen var)
hiç unutmadığı bir âdetidir. 7 yıl evvel yaptırdıkları zulümlerin sahiplerinin
görevleri sonlanmış olsa gerektir ki, onları da başkalarına aldırarak bir
gereğini daha yerine getiriyorlar.
Kullanılanlar! dikkat
ediniz, sonuçta sıra size de gelecektir. Bu tarihin kaçınılmaz diyalektiğini de
göreceğimizden eminim. Bunu unutmadan ve kendinizi kimselere ama kimselere
kullandırtmadan yasaların verdiği yetkileri ve görevleri hakkıyla düşünerek
işinizi yapınız. Sakın kullanılmayın. Bu tavsiyemizin içinde, Bakan düzeyinde
görev yapanlardan, elinde jop ona buna çalım sallayan sıradan memurlara kadar
vardır.
Evet, gerçeğin ne olduğu
hakkında yeterli bilgiye sahip değiliz. 17/25 Aralık 2013 ‘yolsuzluk’
soruşturmaları ve akabinde gelişen hukuka saldırıların gerçek sahibinin,
gerçekten hedefinin ne olduğu hakkında akıllarımız karışık. Yolsuzluk
soruşturmaları olmasaydı, bu ‘paralel
yapı’ söylemi de olmayacaktı. Nitekim önce bu tanım, PKK’nın
yurt içi yapılanması olan KCK ve uzantıları için kullanılmıştı. Bu sebeple
olaylara göreceli yaklaşabiliyoruz. Bizim inancımız, zalimler ve mazlumlar
üzerine bina edilir.
Mazlumun gidebileceği bir
yer yok, zalimin gidebileceği yer çoktur. Mazlum, içinde biriktirdiği imanı ile
vardır, zalim kullanabildiği silahlı güçler ve kanunlarla vardır. Mazlum bir
tas çorba için gün boyu çalışır, emek harcar, zalim, o bir tas çorbayı vermemek
için bin dereden su getirir. Mazlum, kurmuş olduğu camdan duvarlar içindeki
köşkünde işine, kitaplarına, daktilosuna gömülmüş dirsek çürütürken, zalim,
pervasızca ve hoyratça kuvvet kullanarak o camdan duvarları yıkandır.
Biz daima mazlumdan yana,
Hakk’tan, Hukuktan yana olduk. Olur a, bir gaflet anında zalimin yanına düşmüş,
birlikte hareket etmiş olabiliriz. Estağfurullahulaziym.
Erhan Yamtar Yildirim :
YanıtlaSilSatanı Satarlar
İlhan Yalçın :
YanıtlaSilHocam, bunlar mazlum olsalar yanlarında olalım. Bunlar, iki zalimden biri. Sayelerinde çok ocak söndü, acılara gark oldu. İşin en kötü yanı, bunu "dindarlık" adına fütürsuzca yaptılar. Halkı böyle iğfal ettler. Ektikleri zehirin etkisi hala devam ediyor.
Darısı, şimdi zulüm yapana..Beter olsunlar.
Fatih Serdar Akıncı:
YanıtlaSilDün yapılan hukuksuzluklara karşı etik olarak karşı durmayanlar bugün aynı muamele ile karşı karşıya gelince feveran ediyorlar... dün sesini çıkarmadıysan bugün şikayet etmeye hakkın yok.
Murat Alparslan Tekoğlu :
YanıtlaSilCemaatin kodamanlarını mazlum olarak kabul edip kendilerine yapılan haksızlık ve hukuksuzluklara karşı çıkmak için öncelikle cemaatin geçmişte yaptığı suç ortaklığını itiraf etmesi ve yaptıklarından ötürü tevbe etmesi gerekir. Bu da yetmez. Geçmişte alet olduğu, bizzat katkısı olduğu kumpaslar sonucu hapse tıkılan, eziyet edilen, işinden atılan, hasta olan, intihar eden ve ölen insanlardan özür ve helallik dilemeli ve bundan sonraki süreçte bu zulme uğramış insanlarla beraber hareket etmelidir. Bunları yapmadığı sürece benim nazarımda asla mazlum olarak görülemezler.