Benim derdim değil, beni
ilgilendirmez, bunu da mı ben düşüneceğim gibi kaçamak cevaplar vererek,
tarihin önümüze sürdüğü problemden kaçamazsınız. Bu sorun çözülecek, peki
nasıl?
“Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez;
Toplu vurdukça yürekler, onu
top sindiremez.” (M.
Akif Ersoy)
Teşkilat ve teşkilatçılığın
bu denli edebi anlatımı yoktur. Yalnız kalmışlığımız doğrudur. Tutunmaya
çalıştıklarımız da terk edip, yabanlarla birlik olma derdine düştüler. Olsun.
Yürekler toplu vurdukça, onu sindirecek top henüz icat edilmemiştir.
Belki de yazı başlığını
‘AKP’den nasıl kurtulunur’ şeklinde yazsaydık daha net anlaşılırdı, lakin bu
kere de okuyucu bulamazdık. Bırakın biz AKP’yi kurtarmaya çalışalım. Ne de
olsa, pazara sürülen malın hedefi satılmaktır.
Her gün yeni bir şey icat
ediyorlar. Ya saklanması icap eden konuların üzerine kapatmak için, ya da
kafaları karıştırarak, kitleyi istenilen yöne sürmek için. İkisi de doğru
aslında.
PKK’nın Güney Doğu Anadolu
Bölgesi’nde yaptıkları eksikte olsa basına sızıyor. Öğreniyoruz. Milletin kahir
ekseriyetinin karşı olduğu çözülme çalışmalarına, sert tepki vermesi
bekleniyor. İdarecilerin de bu durumdan kurtulma çalışmaları yapması doğaldır.
Yeni tartışma konularını piyasaya sürerek, halkın PKK’nın yaptıklarının
düşünmemesini istiyorlar.
İkinci önemli konu, 2013
yılının sonuna doğru yaşanan yıkıcı derecesi oldukça büyük depremin, henüz
atatılamayan tesirinin unutturulmaya çalışılması. Basına yansıdığına göre MHP
İstanbul teşkilatı 17/25 Aralık yolsuzluk depreminin yeniden halkın bilgisine
sunmak üzere etkinlikler yapacakmış. Bu doğru bir yoldur. Her şey oy ile
ölçülemez. İrade sadece sandığa yansıyan sayılar olamaz. Milletten iyi veya
kötü, doğru veya yanlış her tür bilgiyi saklarsınız, verim düşer ve
anlamsızlaşır. Demokrasilerde iradenin hareketi ancak bilgiyle olabilmektedir.
Aralıksız ve usanmadan doğruları halkoyu ile paylaşmak ve sonucu beklemek
demokrasinin namusudur.
‘Haram Saray’dan hiç bahsetmemek lazımdır. Bendeniz
de İhsan Eliaçık gibi düşünüyorum. Kaçak Saray diyorlar, yani kaçak olmasaydı
meşru mu olacaktı? Kaçak saray tanımı onu meşrulaştırıyor. Ebu Zer’in valiye
söylediği sözler ne güzel anlatıyor: “Kendi paranla yaptırdınsa israftır, kamu parasıyla yaptırdınsa
hıyanettir”. 20 Milyon kişinin açlık sınırında ve
fakirlik halinde yaşadığı bir ülkenin padişahının lüks “1150 küsur”!
odalı saraylarda yaşaması zulüm değil de nedir? 13 yıl boyunca bir tek bile
üretime yönelik yatırımın yapılmadığı bu ülkede, taşa-toprağa gömülen, üstelik borç
alınarak gömülen milletin servetinin, açık bir şekilde millete anlatılması
elzemdir.
Dış politika ne durumda?
Ortadoğu (İslam) ülkeleriyle aramız nasıl? Bir-kaç yıl
evveline kadar, kurtarıcı olarak Arap ülkelerine giren idarecilerimizin
şimdilerde konuşacağı birilerini bulmaları ne kadar zor. Sanırım, Suudi
Arabistan ve Katar dışında selam verecek ve selamımızı alacak ülkeler
idarecilerini bulmak zor. BOP uğruna kadim dostluklar bir bir zedelendi. Müslüman
Kardeşleri terör listesine alan ve bu yüzünden Suudi Arabistan’la bile aramız
açık diyebiliriz.
Atatürk düşmanlığı
zirvesini yaşıyor. Ne yapmışsa sağlığında hep yanlışlığı dillendiriliyor. Ne
uğruna? İnanıyorum ki, yine BOP politikaları uğruna. Millet Atatürk’ten
soğutulmadıkça, aydınlıktan, nurdan, ışıktan, ilimden, irfandan
uzaklaştırılması mümkün olmayacak, bu anlaşılmış durumda. Öyleyse durmaksızın
Atatürk’ün yaptıklarının yanlışlığı konuşulacaktır ki, yaptıkları da budur.
Okulların tedrisatından
matematik, fizik, felsefe, sosyoloji… gibi derslerin şimdilik azaltılması ve
giderek kaldırılması gerekecektir. Zaten bu derslerin okunmasına ve
okutulmasına gerekte yoktur. Bizim düşünen beyinlere değil, elinde kazma
istediğimiz yerde çalışacak amelelere ihtiyacımız var. Bu sebeple, din
dersleri, yalan-yanlış hadisler, ashabın anlamsız hikâyeleri öğretilmeli
çocuklara. Böylece ahiretleri sağlama alınmış olacaktır.
“Gerçekleri görmezlikten gelmek veya gerçeklere aykırı düşünmek akla
aykırıdır; insana da topluma da zarar verir.”
Böyle olduğu bilinse de gerçekleri mümkün mertebe, halktan saklamalıdır.
Öğrenilmesini istemediğimiz olaylar ve konular üzerine yayın yasağı getirirsek,
amaca ulaşmış oluruz. Zaten idareyi destekleyen kesim, bilgilerini borazan
diyebileceğimiz medya ortamından öğrenmekteler. Bu ortamlarda da, iktidarın
isteklerinin dışında herhangi bir şey söylenilmez. Basılı havuz gazetelerinde
de durum aynıdır. 22 milyon seçmeni bulunan ve maddi olarak da yüz milyonlarla
desteklenen gazeteler, tiraj bakımından yerlerde sürünüyor. Kendi taraftarları tarafından
bile okunmuyor. Satış rakamlarına ise çoğunlukla muhalif kesimlerin alımlarıyla
ulaşıyorlar. Bu ayıpta onlara yeter.
Kamuoyunda genel ve derin
bir sessizlik hâkim. Millet irfanı bu sessizlikte gizli. Ariflere ise bu
sessizliği anlamak düşer. Her gün farklı toplantılara katılarak, her gün farklı
konularla kafaları karıştırarak, yaygaraya boğulan veya boğmak isteyenler
yorgunluklarıyla kalırlar. Hele hele laflarının içinde yalanlar barınanlar
gözden düşmeye ve rezil olmaya mahkûmdurlar.
Ne güzel söyler Niyazi
Mısrî:
“Nefs baharında lâl olmuş
Niyâzi,
Sada vü harf içinde olan urur
lâf.”
(Niyâzi nefis deryasında lâl
olmuş, sada ve harf içinde olan lâf vurur)
Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilBana göre sadece kapatılmakla kurtulur...
Silin Ismail Tanoglu:
YanıtlaSilÜmitsiz Vaka, Kurtulması zor.