19 Haziran 2014 Perşembe

Hayal Perdesi


“Sözünde durur musun” sorusu, sanırım cevaplanması en zor sorudur.

Neyse döneriz buraya, biz hayal perdesi başlığına giriş yapalım.

Karagöz oyunun temel yardımcı aleti, seyredenlerle, oynayan arasındaki perdedir. Oynayanın elindeki çubuklara tutuşturulmuş kuklaların, arkadan gelen ışık sayesinde, gölge halinde perdeye yansımaları ve oyuncu ustanın, çeşitli, ses ve müzik eşliğinde taklit konuşmaları.

Şimdi seyirci yerindeyiz. Salon ışıkları söndü. Perdenin ardından ışık belirdi. Gölgeler düştü perdeye. Bir yandan zilli tef, bir yandan: -“Hay-ı Hâk” sesleri. Oyun, Hâk ile başlıyor. Gölgeler perdede canlanıyor ve sohbet derinleşiyor. Yollar, kalabalıklar, deniz, ay, güneş, ağaçlar.. her biri perdede arzı endam ediyor. Hayal, perdede can buluyor.

Bir an, bir gösteride olduğumuzu unutup, olayların akışına, hikâyenin gidişatına bırakıp kendimizi, hatta kendimizi de oyunun içine atıp, hemhal oluveriyoruz. Bir yandan Karagöz’ün yumruk yiyişine gülüyor, bir yandan Hacivat’ın olur olmaz laflarına (çokbilmişliğine) gülüyoruz. Sırasında, ben olsaydım şöyle söylerdim, oraya gitmez, burada kalırdım gibi yorumlar da yapmıyor değiliz! Oyunun ve sahnedeki resimlerin bir parçasıyız adeta.

Nasıl oluyor da, perdedeki hayali gerçek(miş) gibi algılıyoruz? Nasıl oluyor da, bir oyun olduğunu bildiğimiz halde, kendimizi de oyun içinde yaşıyor(muş) gibi algılayıp, perde ile bir oluyoruz?

Şimdi perde arkasına geçelim. Gerçeklere. Kenarda bir oyuncu usta, elinde değneklere bağlanmış kuklalar, hemen masanın üstünde duran bir zilli tef, biraz ileride yanan ve kuvvetli ışık veren spot lambası. Basit düzenek. Kendimize gülmeden edemiyoruz. Bu basitlik içinde bile gerçekleri karıştırıyoruz. Kızmak değil de, adeta alaya alınacak bir halimiz var.

Gözden içeri giren ışık dalgaları, beyine ulaşıyor ve beyin şekillendiriyor, renklendiriyor, sert veya yumuşak hissini hatırlatıyor, eğri veya doğru sonucuna ulaştırıyor. Ve beynin yönlendirmesiyle, şekilleri, ışıkları, maddeyi algılayıp var diyoruz. Oysa; beyinde sadece bir hayal oluşuyor, bize ulaşan ise, beynin bildirdiği o kadar. Beyin bildirdiğinde gördüğümüzü sanıp varlığını kabul ediyoruz, hâlbuki rüya görmek gibi bir şey. Tanıdığımızı zannettiğimiz kişilerde de aynı durum söz konusu. O kişiliklere bir suret tanımı yapan beyin, bize tanıdığımız bildiğimiz hissini yaşatıyor ve biz de yıllardır tanıdığımızı söylediğimiz, öyle bildiğimiz tipleri kendimizdenmiş gibi algılayıp, resimlendiriyoruz. Belki henüz teşrif etmemiş milyonlarca insan tipi, beynimizde yaşıyordur. Sırası gelince görüp tanışacağız, kim bilir?

Muhakeme imkânı insan özelliğidir. Düşünerek, resimleyip ve isimlendirerek oluşagelen olaylar (Şen) üzerinde fikir geliştirip, yorumlama yapabiliyoruz. Tıpkı, perdeye vuran gölgeler hakkında çok çeşitli insan ve tabiat figürlerini resmedip onlara can verdiğimiz gibi. Rüyadan uyanınca, -oh.. rüyaymış. Dediğimiz gibi, salon ışıkları açıldığı andan itibaren, hayalden kurtulup, gerçeğe adım atıyoruz. Seyir halinde ise, perdenin ardını asla düşünme zahmetine girmiyoruz. Bizi mest ettiği için, hayal içinde yüzüp gidiyoruz ve halimizden memnun olarak, razı olarak.

Peki, hayal içindeyken hangi An’ı yaşadığımızın farkında mıyız? Hayır, asla, hiç aklımıza bile gelmez, çünkü yaşanılan an, zaten içinde bulunduğumuz durum olduğu için, değerlendirme lüzumunu hissetmeyiz. Oysa anlanması, idrak edilmesi gereken tam da -şimdidir-, şu an, el an, hal… perde ardındaki hakikate ulaşmanın, farkına varmanın zamanı, şimdidir.

O halde gerçeğe ulaşmak için çabalayıp, perdeyi parçalayıp, perdenin ardına ulaşabilmeliyiz.

Çünkü perdenin ardında; yana yakıla aradığın, uğruna Ferhat olup dağlar deldiğin, Mecnun olup çöllere düştüğün, adına Türküler yaktığın, şiirler söylediğin sen varsın, orada kendini bulacaksın.

Sahi, sorumuz neydi? “Sözünde durur musun” sorusuydu, değil mi?

Gerçekten, şimdi söyleyebilir misin, verdiğin sözünde durur musun?

Oyun nasıl bitmişti hatırlıyor musunuz?

“Yıktın perdeyi eyledin viran
Varayım sahibine haber vereyim heman.”


3 yorum:

  1. TC Gülten Erginer :
    Gölgeler gerçeklerin yansımasıdır. Hakikatin arkasındaki gerçektir ve gerçekten hayali bile güzeldir.

    YanıtlaSil
  2. Mehmet Kınacı:

    "Hayali cihan değer" rahatlığı varken,gölgelerin gölgelikten niçin şikayeti olsun...Hayali cihan değiyor....HAKİKAT zor istiyor...

    YanıtlaSil
  3. Mualla Yasdıman :
    Biz ne zaman hayal ile hakikati karıştırır olduk Mahmut Emin Bey?
    Köksüz, ruhsuz bir topluluğa ne zaman dönüştürüldük?
    Kurtuluş Savaşını, Çanakkale'yi okurken gözlerimizin önünden akıp giden ve kan deryasında boğulan Mehmetçiğe, Kağnısını çeken ve bebeğini değil silahlarını saran Elif'e, Seyit Ali Onbaşı'ya bakarken gözlerinin buğulanmasına engel olamayan, türkülerle dertlenen, sevincini türküye katık eden bir milletin kodları bu kadar kısa sürede nasıl değişti?
    Yüreğinize sağlık... Bir karagöz-Hacivat oyununu gözlerimiz kapalı izliyoruz. Çubuğu tutan ve zili -defi çalan elleri görmeden kör, kör sadece gösterileni seyrediyoruz...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...