“Ben bir hayvanım” tespitini pek çok
mütefekkir metinlerinin içine yerleştirmişler ve sonra gelenler sırf bu yarım
cümleden dolayı sigaya çekmişlerdir, cümlenin ikinci yarısını hiç dikkate
almadan. “Tanrı’nın inayetiyle insan olacağım.”
Kimisi, karşıdan gelen
birisinin, elbisesini, ayakkabısını, şapkasını, sakalını, gözlüğünü görür.
Diğeri ise, gözlerinin içinden girerek ruhunu. Kendini yani. Giysisine bakarak
ikram-izzette bulunur bir kısmı, diğeri ise ezeli ve ebedi varlığın soluğunu
arar, nezaketi bundandır. Boğazındaki, Avrupa’dan getirilmiş kravatı saygı
duyulacak büyük bir kişi olarak kabul ettirir kimisine, mahallenin pejmürde
delisi baş tacıdır diğeri için.
Kazanım nedir? Başlanılacak
işe edeple başlayıp, irfan ile çıkmaktır. Bedenin terbiyesi ile ulaşılır edebe,
edep ile girilen haneden çıkılır irfan ile.
Akıllı ilim adamlarının bir
gayesi de, ‘ölüm’e çare aramaktır, ölümsüzlüğü bulmak. Bilse ki, ölen
‘bedendir’, ölen havandır. Şuur, boyut değiştirir, yani ölümsüzlük zaten
mevcuttur. Bunu anladığı anda, hayatı ve araştırmalarının rengi, derinliği,
boyutu da değişecektir. İnsan, evrensel vicdandır. Ölümsüzdür. Yürüyüş daima
hayvaniyetten, evrensel İnsana doğru.
Nasıl ki, çaldığı kavalının
çıkardığı nağmelere kulak veren koyun sürüsü, ne yapması gerektiğini anlar,
yararlı otların bulunduğu bölgeyi, girilmemesi gereken sahayı ayırt eder, su
içilme vaktinin geldiğini anlar, sürüden ayrılmamasının kendi hayatiyeti için
lazım olduğunu duyumsar.. Böyledir. Bir kaval çalmalıdır daima, ne yapacağını
hatırlatmak üzere. Ve çalar o kaval. Evde ana-baba, çevrede komşular, okulda
hoca, iş yerinde müdür durmaksızın çalar durur kavalı, ahali bu ses ile sarhoş.
“Her şey dile gelmiş / Bana
Canan’ımı söyler”
Tek amacı vardır çobanın,
sürüyü istenildiği gibi besleyip, hasarsız ağıla ulaştırmak.
Ağıla, yani; hedefe.
Âşık Sümmanî Baba bir
deyişinde şöyle seslenir:
“Bî namaz dost olabilmez / Dostuna düşman gezer / Sureti âdemdir amma /
İdrakinde hayvan gezer”
Değerlendirmelerimiz
tamamen suretine, giyim kuşamına, zenginliğine bakarak olursa, insanlığı
hakkında vereceğimiz karar eksik kalır, hatalardan kurtulamayız. Bu sebeple
söylenmiş: “İnsanlar konuşa konuşa”.
Fikrini almadan, vicdanına nüfuz etmeden verilecek karar, hayvanın dişlerine
bakarak kalitesi hakkında karar vermeye benzer. Yanılgılı hayatlarımızın baş
belası aculluğumuzdandır. Sabır ile koruk helva olur derler.
Prof. Süleyman Hayri Bolay,
“Aşkın Değer”leri incelediği makalesinde, “Değerler tabiatta ve hayvanlarda var mıdır?” sorusunu
sorar; “insanın eylemlerini
değerlere göre ayarlaması ve hareket etmesidir. İnsan bu bakımdan değer koyan
ve koyduğu değerlere bağlanan bir varlık olmasıyla hayvanlardan
farklılaşmaktadır.” Der ve değer hakkında şu bilgileri
verir.
“Eşya ile münasebetlerimizle
ilgili değerler, sanat değerleri ve daha üst nesneler dünyasının değerleri” bu
üç değer görünüşüne ‘içkin değerler’ tanımını yapar;
Ve “Bir de insanla diğer insanların, insanın
kendi kişiliğiyle başka şahsiyetler arasında kurulan ilişkilerle ortaya çıkan
değerler vardır. Bunlar duyu verilerini aşan değerlerdir. İnsan şahsiyetleri
arasındaki ilişkilere ait olan değerler, duyu verilerini aşar ve ‘ben
biliyorum’ yerine ‘ben inanıyorum’ hükmü kullanılır. Bunların, tecrübelerin
dışında bir manası ve zaman üstü bir devamlılığı vardır. İşte bu değerler,
inanmaya dayanan değerler olup bunlar ahlâk ve din değerleridir ki bunlara
aşkın değerler denir.”
Dikkat edilirse, kimsenin
şahsiyetine hücum etmeden (ki, şahsiyete hücum, Hakk’a hücumdur),
sahip olduğu değerler hakkında bir karara varılması, sorular ve sorunların
hallinde önemli bir başlangıç olacaktır. Çünkü Hoca’nın anlatımıyla da, insanın
değerlere sahip bir varlık olması lüzumu, onun nasıl ve hangi değerlere sahip
olduğunun anlaşılması lazım geldiğini de anlatır. Aksi halde sırtındaki
binlerce liralık esvabı, eşeğin altın semeri mesabesinde olacaktır.
Yunus Emre’nin bir
dörtlüğünü yazmanın sırasıdır:
“Âşksızlara verme öğüt, / Öğüdünden alır değil. / Âşksız âdem hayvan
olur, / Hayvan öğüt bilir değil.”
‘Beşer’, Halifetullah
olabilme özellik ve imkânlarıyla donatılmış. İş o ki, esmaları açığa çıkarıp,
insan ve halife makamına geçebilmek.
İşte, tefekkür ehlinin
yukarıda verdiğimiz “Hayvanım”
sözü bir gerçeğin ifadesidir. Bilenler itiraf da ediyorlar. Bir de hedef
bildiriyor: “İnsan olmak”. İşte,
hayvaniyetten kurtulmanın yolu olarak, hayvaniyetin, nefsin, yani şeytanın
secdesine, şeytanının secde ettirilmesine lüzum vardır.
Ölçü basit: Şeytanını secde
ettireceksin.
“Andolsun ki cinn ve insten çoğunu cehennem yaşamı için yaratıp,
çoğalttık! Ki onların kalpleri (şuurları) var, (hakikati) kavrayamazlar; gözleri var bunların, onlarla baktıklarını
değerlendiremezler; kulakları var, onlarla duyduklarını kavrayamazlar!.. İşte
bunlar en’am (evcil hayvanlar)
gibidirler; belki daha da şaşkın! Onlar gâfillerin (gılaf içinde –
kozalarında yaşayanların) ta
kendileridir!.” (A’raf/179)
Bedenlerindeki hayvani
özellikleri ile yaşamakta olanlar için bir ihtardır:
“Onlar
hayvan gibidirler belki daha da aşağı”!...
Tuncay Altunezen:
YanıtlaSil"Ölçü basit: Şeytanını secde ettireceksin."
Basit olmaya basit de Hocam, yapması zor...
Şöyle ki, Şeytanının kulağından tutacaksın ve istediğini yaptıracaksın, onun isteklerini sen yapmayacaksın. Hepsi bu kadar. Ne kadar kolay!.. Değil mi?
Sil