14 Aralık 2013 Cumartesi

Mesaj Panosundan


Siyasi dincilerin, neo-liberallerin, neo-conların, eskimiş komünistlerin, gayr-ı Türklerin, İngiliz muhiplerinin…

Atatürk düşmanı olmasını anlayabiliyorum.

Bir Türk milliyetçisi ÜLKÜCÜ’nün,

Asla anlayamıyorum.

Yazık!..

Ha Atatürk düşmanısın, ha Fatih sultan Mehmet ne fark eder? Ha Atatürk düşmanısın, ha Yezit taraftarı ne fark eder?

Durum aynı durum, savaş aynı savaş.

Yukarıda sıfatlarını verdiğim grupların kaynaklarından beslenerek, oralardan öğrenilen yalan-yanlış bilgileri gerçek ve sahici bilgilermiş gibi yaymak ihanettir.

Başka bir tanım bulamıyorum.

***

Ağacın kalitesi, meyvesinin tadındadır. Neme lazım, yenmeyen meyveyi üreten ağaç? Bed kokulu çiçeğe duran fide, alınmaz, satılmaz meyveleri bolca veren bitki…

Neme lazım?

Sözü, bugünkü yazısını Erbakan övgüsüyle başlayıp bitiren bir yazar arkadaşımıza getirecektim. Üstelik yazıda sıklıkla, ‘talebeleri’ tanımlamasıyla bugünküleri gündeme getirip, Hocalarıyla mukayese ediyor ve hiç benzemediklerini, Erbakan’a kurban olmalarını filan söylüyor. Talebeleri diyor ya! Yeterlidir. Hocanın iyisi, kalitelisi öğrencilerine bakarak anlaşılır. Yetiştirdiği öğrencilerinin içinde eğriler ve doğrular toplanır, sonuç nakıs ise verilecek puanda nakıstır o hoca için.

Kusura bakmasın arkadaşımız, görüşlerine asla katılmıyorum.

Kendi yönetiminde de ülkenin ne kadar gerildiğini biliyoruz. Gerginlik politikası bunların ayakta kalabilmeleri için sanki elzem bir politikadır. Uzlaşma bilmezler, dayatmayı eleştirir görünürler lakin, dayatmanın alasını yaparlar, ‘yaratandan ötürü severiz’ derler, yaratılan bir şey söylediğinde topluca hücuma geçerler, kibirleri ile etrafta kül bırakmazlar, çok bildiklerinden olsa gerek, yolsuzluk almış başını gidiyor…

Eee.. hiç mi yaptıkları iyi bir şey yok? Derseniz eğer.

Yapmasınlar da görelim. Derim.

Perde önüne serdikleri tek dertleri vardı. Başörtüsü.

Halledileli epeyce olmasına rağmen, hala ondan oy devşirmeye devam ediyorlar.

En yukarıdan en alt tabakaya kadar, buldukları üç-beş kişiye anlattıkları başörtüsü. Bırakın, başkalarına anlatmayı, kendi kendilerine yaptıkları toplantıların da ana konusu başörtüsü. Ne zulümler yaşamışlar, ne acı çekmişler, Amerikalarda okumuşlar, Türkiye’de okuyamamışlar filan, filan.

İşte, yazar arkadaşımızın övdüğü Hoca’nın yetiştirmeleri.

Fazla söze gerek yok.

Dünyadan göçmüşlere Rahmet dileriz. Göçeceklerin de aklını başına devşirmesini talep ederiz.

Hepsi bu…

***

“Devlet bizi kabul etmezse biz de devleti kabul etmeyiz. Onun hiçbir yasasını kabul etmiyoruz. Kendi yasalarımızı, kendi kurallarımızı uygulayacağız. Kendi yasa ve kurallarımıza dayanarak mücadelemizi sürdüreceğiz” -Cemil Bayık-

Demek ki, neymiş? ‘mücadele sürecekmiş’.. neymiş? Mücadeleymiş.

Sizin müzakereniz, görüşmeleriniz laf, doğruyu terör örgütü lideri söylüyor. Mücadele.

Eşkıyanın yollarını temizlediniz, dillerini uzattınız, hayat öpücüğünü verdiniz…

Ne oldu?

Köpekle, köpeğin anladığı dilden konuşulur.

Ya, dilini keseceksin, ya yolunu kıracaksın.

Eşkıyayı başımıza sultan yapmayacaksın.

***

Dünkü (9.11.13) gazetelere verilen ilana göre,

Sayın Başbakan’ımızın oğulları,

20 Milyon Dolar’a satın aldıkları 6. Gemiciklerini de bildirdiler.

Yürü Bilal kim tutar seni?

Kızlı-erkekli tartışmasının altında bu açıklamayı gördürmeme çabası mı var acaba?

***

Koca bir yalan yüklenir hayatımıza

İnce, derin, anlamsız.

Ne sevgimiz, ne düşmanlığımız sahici

Geri kalanlar sevgi’den yana bir bir,

Tükenip hayatımızdan,

Verirse de,

Zahmetsiz.

İsyan, ihanet, kin, husumet… ne varsa

Olmaması lazım gelen

Öldürür sevgiyi bir bir.

Birlik – sevgi ne belaymış ki,

Yolda yalnızlar bilir.

***

Abdullah Öcalan, ısrarla müzakerelerin bir yasal güvenceye kavuşturulmasını istemektedir. Neden?

Çünkü biliyor ki, yapılanlar kanunlara ve anayasaya aykırıdır.

Yani, ileride hem müzakereyi yapanlar, hem de müzakere de taraf olup, sekreterliğini yapanlar ve basın yayın araçlarıyla yayanlar suç işlediklerinden yargılanacaklar ve gereken cezaya çarptırılacaklardır. Şimdiki haliyle bundan kurtuluş yok.

Bunu bebek katili biliyor.

Başbakan bilmiyor.

Bir de etrafında onlarca yüksek maaşlı danışman çalıştırıyor.

Bizden hatırlatması.

***

“’Ulan’ kaba bir hitap biçimi. Konu Ahmet Kaya olduğu için, Başbakan’ın kullandığı ‘ulan’ kelimesi cümlenin başına yakışmış. Siyasetin sağını solunu kurcalamadan hakkını teslim edelim: “Ulan hepiniz oradaydınız be” ifadesi de yerini bulmuş.”

Diyor Mümtaz’er Türköne!

Ne denir?

Milletvekilliği cepte galiba…

Yalakalığın da böylesi…

Hem kaba diyeceksin, hem de yerini bulmuş! Olur mu böylesi?

Olur, olur…

Hem nalına, hem mıhına: kim nasıl isterse öyle anlasın!...




1 yorum:

  1. Düşünceleriniz yazılarınız mükemmel... Bu bloğu tanıtmak için elimden geleni yapmak isterim.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...