22 Aralık 2013 Pazar

“Menfaatperest Suskunluk”


Yazımızın başlığı Afşar Zeybekoğlu’nun ‘Yalnızlaştırılmış Türk ve iç Savaşın Ayak Sesleri’ başlıklı yazısından ödünç olarak alınmıştır. Yazısı acılarla dolu Zeybekoğlu’nun. Muhteşem elbiseler giydiğinin zannında olan krala, çıplaklığını haykıran bir metin. “Türk ordusu fiilen terhis ve yok edilmiştir!” cümlesi ise, hal-i perişanımızın aynası. Ordu terhis edilmişse, yapılacak tek iş tapu kayıtlarını taşıdığın toprakları terk edeceksin, çünkü onun koruyucusu artık kendinde değil. Öyleyse suskunluk niye? derin yalnızlığa mahkûm edilmişliği ile derdine çare arayan biçare, elden ayaktan kesilmiş, zavallı bi-mecal, yılana sarılmayı bile akıl edemeyen garip bir toplum. Suskunluk sebeplerinin başında ise kahrolası “menfaatperestlik” geliyor. ‘Ben kurtulayım da..’ hodkâmlığı.

Ülkemizde açıkça görülür ki, bilim-felsefe-din ilişkileri bakış açısında daima bir çatışma söz konusudur. Nurettin Topçu bu çatışmanın, “bilgisizlikten ya da kişisel menfaat ve ihtiraslardan” kaynaklandığını tespit etmiştir. (Nurettin Topçu Kültür ve medeniyet) “Bu iki nedenden ikincisi ahlaki bir sorundur. İlki ise bu ahlaki sorunun kaynağıdır. Bu iki neden, bilim-felsefe ve din arasında çatışma olduğunu savunmakta ortak paydaya sahip iki karşıt kutbun yani metafizik karşıtı filozoflar ve mutaassıp, sözde dindarlarının halini de açıklamaktadır bize.” (Mehmet Birgül, Nurettin Topçu’da felsefe-din ilişkisi problemi)

Kadim derdimiz, Atatürk’ten evvel ve terk-i dünya edişinden sonraki dönemlerde, maneviyata düşman iman yoksulları ile ilme düşman akıl yoksullarıdır. Ne gariptir ki, belirtilen zamanların tek iktidar hâkimi hep onlardır. Biri diğerine terk eder hükümetleri… Dolayısıyla onların iktidarlarının yetiştirdiği nesiller, birbirlerini tanımazlar, anlamaya çalışmazlar, biri diğerinin yaptığını yıkmaya çabalar, işimiz gücümüz onların atışmalarını, tatsız tuzsuz tartışmalarını izlemektir. İki zayıf kayıkçının, sen geçeceksin, ben geçeceğim sıradanlığına sıkıştırılmış garip bir kavgadır.

Ne yazık ki, bu kavgaların tarihi süreci içinde ne onlardan, ne de bunlardan derin filozof yetişmemiş, kıskançlıklarından maiyetlerindeki zavallı çalışanların da yetişmelerine mani olmuşlar ve her iki gurupta taklitten öteye geçememişlerdir. Böylece, dünya medeniyetine herhangi bir katkımız olamamıştır. Kaybeden dünya medeniyetiyle birlikte tabii ki Türk ve Türkiye de olmuştur.

Prof. M. Kerem Doksat 20 Mayıs tarihli yazısında: Gençliğe Hitabe’yi yazısına alıntıladıktan, hali hazır vaziyeti de özetledikten sonra çeşitli sorular sorar ve kendisi cevaplandırır. Bir sorusu ve cevabı şöyledir: “Peki, yasal sivil toplum örgütleri, kurumlar ve câmialar (cemaatler değil) bunun için ellerini taşın altına sokmakta mıdır? –Hayır!. Neden böyledir?

- Çünkü oralardaki koltuklarında oturanlar ya din adına, ya ideoloji adına, ya da şahsî menfaatleri uğruna gözlerini ışığın parıltısana kapatmış, kendi narsizmlerinin kölesi olmuş, hâlâ bölücü, yıkıcı ve darmadağın edici faaliyetlerin içerisinde midirler? – Evet!” görüldüğü gibi, her olmazın, her menfurun, her pisliğin altından bu ‘menfaat, menfaatperestler’ çıkmaktadır.

Şeytanlaşmanın bir türüdür anlatılan. Her iki tarafta menfaatini gözetmeyene, maneviyatı ve aharı önceleyene ‘enayi’ gözüyle bakar. İçine düşülen bu çukurdan ne din ne de akıl düşmanları üstlerine alınmazlar, maalesef oylarıyla daima göreve getirenler de bu durumu anlayamamışlardır ve derin uykularda renkli rüyalarıyla baş başadırlar. Yeter ki, ihaleler alınsın, ithal ettikleri yalan yanlış mallar satılsın, 7 yıldızlı otellerde harem selamlık tatillere halel gelmesin, imam nikâhlı haramzedeliklerine dokunulmasın da… Ne olursa olsun.

Memleket yansın, vatan parçalansın, millet sefalet içinde kıvransın, ekonomik verilerle oynanarak ilan edilen TÜİK sayıları millet aleyhine sonuçlar doğursun, devlet idaresine yabancıların dayattıkları kanunlar zorla uygulattırılsın…

Oysa mevcut durum ‘memleketin dâhilinde iktidara sahip olanların siyasi menfaatlerini müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit etmeleri’ durumudur.

Mevcut iktidarın hiçbir meşruiyeti kalmamıştır. Bu bir işgal hükümetidir

Derken, ne kadar Hakk’lı olduğunu da teslim etmeliyiz Afşar Zeybekoğlu’nun.

Son tartışılan dershaneler konusu da, iktidar ortaklarının birbirlerinin menfaatlerine dokunulmasının hazmedilememesi tartışmasıdır. Yazık oluyor, çok yazık.

Halimizi ve kurtuluşumuzu özetleyen ayeti kerime:

“Muhakkak ki Allâh, hakkını vermeyi, ihsanı (iyilik yapmayı) ve yakınlara cömert olmayı hükmeder… Fahşadan (nefsani davranışlardan), münkerden (imanın gereklerine ters düşen fiillerden) ve bagiyden (zulüm ve hakka tecavüz) nehyeder… Düşünüp değerlendirmeniz için öğüt veriyor.” (Nahl/90)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...