4 Kasım 2011 Cuma

“Farkında olmak”

 Bir reklam spotundan alınan bir cümle değildir farkında olmak. Belki “uyanık olmak” demeliydik, aynı anlamda kullanılmaktadır. Fark eden, gören mi demektir? Göz ucuyla, şöylece gözüne ilişen midir?  Görüp, işitip anlayan mıdır? Özümseyen midir?

Ayağına taş değen veya küçücük bir çukura bastığı için ayağı burkulan bir çocuk düşünelim. Hemen basar yaygarayı. Onun hakkıdır ağlamak. Aslında ağlaması içindir, kendinin fark ettirmek içindir ağlaması. Sebep ne olursa olsun, çocuk sorumlu değildir, hem ayağının tökezlemesinden, hem de ağlamasından. Velisi ise her an onun sağlığından, esenliğinden sorumludur, çünkü onun koruması altındadır. Her an çocuğun üzerinde titremeli ve onu bir an bile aklından çıkarmamalıdır.

Düz yolda, yokuşta, inişte de olsa önümüzü görerek, dikkatlice yürümeliyiz. Neden? Yolda bilemediğimiz, göremediğimiz irili ufaklı çokça tehlikeler, tehlikeli durumların olduğunu bildiğimizden. Bu bilgi ya büyüklerimiz tarafından anlatılan hikâyelerle, ya da başımızdan geçen olaylarla zihnimizde yer etmiştir. Ee o halde sıradan bir yürüyüş halinde göstereceğimiz bu dikkati, insan olmak uğrundaki hayatın çeşitli, pek çok çeşitli tehlikelerinden neden ırak olacak, neden hiç “kendisine dikkatli olmamız” hususunda uyaranın, uyarısına dikkat kesilmeyeceğiz?(3/28).

Oysa, sabahtan akşama, akşamdan sabaha ne potlar kırmakta, ne hatalar yapmaktayız. Hem kendimizi hem yakınlarımızı da bu hatalara ortak etmekte olabiliriz. Kendimizde vehm ettiğimiz güç ve kudret, nasıl da “asıl güç” sahibiyle cebelleştiğimizin resmi değil midir?

Hep sıradan bir cümle imiş gibi belki tekrar tekrar söylediğimiz “yaratmak da, emretmek de yalnız ona mahsustur”(7/54) emrine muhakkak ki “dikkat etmeliyiz”dir.

Taa ki, farkında olalım.

Her an “bir yapanın” bulunduğunu bir an bile unutmayalım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...