18 Ekim 2010 Pazartesi

Bir Gece

Odanın köşesindeki kütüğün üzerinde bulunan lambanın camını alıp, önce bir ucundan hohladı, mendilini çıkartıp geniş ağızlı yerinden mendilin bir ucunu soktu, mendili çevirerek itekledi, diğer tarafından çıkan mendilin ucunu tutarak iki taraflı çevirdi. Lambanın camı temizlendi. Muhtar çakmağını çaktı ve lambayı yaktı. Camı yerine oturttu. Lambanın yaydığı titrek ışık doldurdu odayı. Odadaki ışık hareketleri masal şehrine iltica etti yaşam alanını, her hareket duvarlara yansıyan gizemli cümlelere dönüştü. Gündüzden odun istiflediği sobayı ateşledi. Sobanın hemen yanında bulunan mindere oturdu. Elerini sobaya doğru uzattı. Kurumuş odunların çıtırtısı duyuldu. İyice ısındı. Minderini çekerek sobadan uzaklaştı. Lambayı yanına aldı. Yarım bıraktığı kitabı alarak kaldığı sayfayı açtı. Okuma gözlüğünü taktı. Dışarıda tatlı bir esinti sesi duyuluyor, rüzgârın sesine zaman zaman köpek havlamaları karışıyordu. Okuyamıyordu. Nerden nereye diye düşündü.  Kitabı, açık sayfaları arasına küçük bir kâğıt parçası koyarak yana bıraktı. Bir sigara yaktı. Soba keyiflice yanıyor, ısıtmaya devam ediyordu. Dışarıdan bir iki kişinin geçtiğini ayak seslerinden anladı. Oralı olmadı. Ahırdan eşek anırtısı geldi, oralı olmadı. Köpek bir kediyi kovaladı kedi acı bir feryat bıraktı oralı olmadı. Uzaklarda bir noktaya takıldı gözleri, “Bismillahirrahmanirrahim” sadece kendisinin duyabileceği bir sesle döküldü dudaklarından. Dünyanın yaydığı gurultular, fışırtılar, gürültüler, sesler gecenin kör dehlizlerinde kayboldu. Kesif bir sessizlik kesti cihanı.  Gözleri yumuldu, kalbinin çırpıntısını, damarlarındaki kanın akışkanlığındaki sesi duyabiliyordu.

Lambanın solgun ışıkları, duvarlarda titrek şekiller, dağlar, ırmaklar, ormanlar, bulutlar meydana getiriyor, girdiği koyaklarda kaybolup, tekrar dünyevileşmeye evrilen İnsan kalbinden medeni bir oluş fışkırıyordu. “Estağfurullah-el-azim”. Varlığın sahibi, var olanın, bir, bir olanın diri olanın aşkı ile bir. Tohumun gövdeye, gövdenin başağa duruşu gibi. Nerede ne zaman okumuştum hatırlamıyorum. “Ben vazgeçmeler ustasıyım” diyordu şair. Kim söylemişti, hatırlamıyorum. İşte “vazgeçmeler ustası” karşımda duruyor. Vazgeçmeler ustası. Koyaklara, dehlizlere, karanlıklara, dağlara, ormanlara… rağmen korkusuzca durmadan ileri… “vazgeçmeler ustası”. Her karşılaştığı muazzam cennet köşelerine bakmıyor bile. Viranelerden muhteşem yapılı şehirlere. Tarih ve sanatın mükemmel uyumu ile imar edilmiş, kültürün damla damla, tülbentten süzülerek imara tebdil edilen şehirler. Dönüp kendine baktı. Şehir Adem’in Vücudu idi. Şehir İnsandı. Kainatta ne varsa İnsanda da vardı. İnsan, alemin özü, kainatın özeti değilmi idi.

Yoruldu.

Diğer köşedeki yatağına gidecek gücü bulamadı. Yorganı çekti üzerine. Kıvrıldı yattı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...