“Bombanın pimi çekilince… Kan gövdeyi
götürecek. ‘Netekim’, bombanın pimi çekilmiş durumda…” (Mehmet
KINACI)
Milli irade palavradan
ibarettir. Yo yo yanlış anlaşılmaktan korkarız, seçim sandıklarına karşıt bir
fikir geliştirmek niyetinde değiliz. İrade, sandığa giren oyların toplamıdır,
oyların bir kısmı iradeyi tam olarak ifade edemez. Zaten, demokrasi denen
sistem de, milli iradenin tecellisinin sandık aracılığı ile oluşacağını söyler.
Biz de anayasamıza sadakat ahlakımızdan, ortaya çıkan oylama sonucuna itaat
etmekle sorumlu olduğumuzun bilincindeyizdir.
Yüksek oy oranlarıyla
iktidarı sağlayanlar, zaman ilerledikçe ‘güç zehirlenmesi’ felaketiyle karşılaşma
ihtimallerine göre, erklerin ayrılması ve idarenin anayasada tanımını bulan
kurumlar vasıtasıyla yapılması yöntemi geliştirilmiştir. Demokratik sınırlar
aşılmadan, her yetki sahibi kendi alanında yetkisini tam olarak
kullanabilmelidir. Bu durum, halkın kendini, Hak üzere idare edildiği hissiyatı
üzerine oturtur. Ta ki, erklerden birinin diğerlerine veya ikisinin birleşerek
üçüncüsünün hakları ve yetkileri üzerinde tahakküm kurması eylemleri baş
gösterene kadar. Bu ihtimaldendir ki, iktidarların yetkilerinin sınırlandırması
ve bu sınırlandırılmanın anayasalarda vaaz edilmesi kuralları geliştirilmiş
olmalıdır. İktidar gücünün sınırlandırılması doğrudan halkın hürriyetini ifade
eder. Başı derde girenin, devlet idaresine, olmazsa yargıya başvurması ahlaklı
bir demokrasi idaresinin gereklerindendir.
Bu anlamdan olarak, meclis
çoğunluğuna dayanarak, üstüne vazife olmayan, yetkilerini aşan bir şekilde
faaliyet yapmaya girişerek, özellikle milletin egemenlik haklarından, milletin
reyi olmadan vazgeçmek veya bu hakkın, haksız ve yetkisiz olarak başka bir güce
devredilmesine aracılık etmek isteyen iktidarların dersini de, yüksek demokrasi
ahlakına sahip Türk milleti tarafından verileceğinin de bilincindeyiz.
Oy veren halka temin edilen
bir takım menfaatler karşılığı olarak (isterseniz buna hükumetlerin
yapmaya mecbur olduğu hizmetler de diyebilirsiniz), o
halkın daima kendilerine oy vermesi gerektiğine inanmak ve bu yönde halkı
koşullandırmaya çalışmak demokratik ahlaksızlığa işarettir. Bu ahlaksızlığı ise
‘Hakkın iktidarı’ gayesinde olan halkın cezalandırması da mükedderdir.
Anayasamızın 66. Maddesinde
tanımlanan millet aynı zamanda Türk milletinin egemenlik hakkını da muhtevidir
ki bu tanım: “Türk Devletine vatandaşlık
bağı ile bağlı olan herkes Türktür.” Şeklindedir.
Şimdi üzerine görev
verilmişler bir ağızdan, bu tanımın Türkiye’yi parçalayacağını, bu tanımın
Türkiye’yi taşıyamadığını filan söyleyip duruyorlar. Egemenliğin paylaşılması
lazım geldiğini dillendirenler, bu yetkiyi ve görevi nereden aldıklarını da
söyleseler de bizler de ona göre vaziyet alsak. Söyleyemiyorlar. Sadece
görevleri (olsa gerek) gereği, yazılarında, televizyon
sohbetlerinde tekrarlayıp duruyorlar. Vatanımız üzerinde ayrı millet inşaa
etmeye çalışıyorlar. Ki, bu aynı zamanda vatan topraklarından bir kısmının,
başka bir millete devredilmesine kadar gidecek bir yolun başlangıcı olacaktır.
5 milyon kilometrekare
vatan sathından 780 Bin kilometre vatana sığınan bir millet olarak, hafızamızda
birikmiş travmalar yaşamaktayız. Tarihi bilgilerimize göre kaybedilen her vatan
toprağı sonrası, ülke içinde yaşanan ayaklanmalar, çeteleşmeler, gruplaşmaların
çoğalması, her mahallede yetişen kabadayıların mahalle problemlerinin çözümünde
lider olması örgütlenmeleri ve pek çok resmi, gayr-ı resmi örgütlenmeler, kendi
hallerinde hep bir çözümün, kayıpların telafisinin peşindeydi. Bu durdurulamaz,
önlenemez durum, insanların (toplumun) içinde
yaşanan isyanlar, itirazlar sonucudur. Çoğunluğu da irrasyonel
örgütlenmelerdir. Kaldı ki, toprak kayıplarımızın tamamı savaşlarda yenilme
sonrası gerçekleşmiştir. Sonucu savaş tayin ettiğinden de kabullenilmesi fazla
zaman almamış, sonuca katlanılmıştır.
Şimdi, sandıktan çıkanların
idaresinde ki, milli irade diyorlar, Türkiye’mizde bir şeyler oluyor.
Gazetelere düşen haberler, televizyonlardaki yorumlardan anlıyoruz ki,
ülkemizin bir kısmında yeni bir devletçik kurulması çalışmaları hız
kazanmıştır. ‘Çözüm’ zırvalarıyla varılan yerde, müzakerenin bir tarafı olan
PKK’ya devlet kurma haklarının sağlanması kararına varılmış gibi yorumlar
okuyoruz. Neler oldu? Bir savaşa girdik de yenildik mi? Nasıl olur? Dünyanın
dev bir ordusu üzerimize mi saldır da topraklarımızdan bir kısmında yeni bir
devletin kurulmasına izin veriyoruz? Böyle şey olur mu?
Tecrübeli hariciyeci Emekli
Büyükelçi Onur Öymen bakınız neler söylüyor: “Yabancı güçlerin Türkiye’yi terör örgütüne taviz vermeye
zorladıkları, Türkiye’nin baskılara dayanamayarak terörle mücadeleden vazgeçip,
müzakere yolunu seçtiğini, İspanya’da mahkemelerin böyle bir sürece izin vermediğini,
ülkemizde ise tam tersi bir sürecin yaşandığını…” (yeniçağ,
29.12.14)
İktidarın destekçilerinden
Abdurrahman Dilipak, açık yüreklilikle yazdı sütununda: AKP ve Erdoğan; “Eski CIA ajanı Graham Fuller’in başını
çektiği bir Amerikan projesi, hedef İsrail’in varlığı ve güvenliğinin garanti
edilmesi. Batı değerler sistemi ile çelişmeyen, paralel bir din algısı
üretilmesi ve ABD, NATO’nun askeri ve stratejik hedefleri ile çelişmeyen bir
siyaset üretilmesi” (Yeni Akit, 24.12.14)
Tekrar soralım: -Neler oluyor?
Türkiye’den toprak
kopartarak bir Kürt Devletinin kurulması, elbette İsrail’in güvenliği için
talep edilmektedir. Kaldı ki, Kuzey Irak’ta kurulan devletçiğin idaresine
getirilen Barzani’nin, Yahudi asıllı olması dikkate değer. Kobani diye anılan
Kuzey Suriye tarafındaki bölgede yapılan harekâta ise, oranın yerli Kürtlerinin
boşaltılarak (Türkiye’ye 220 Bin Kürt, Arap ve Türkmen
getirildi), Barzani kuvvetlerinin yerleştirilmesinin
değerlendirilmesi de önem arz ediyor.
Böylece, BOP politikaları
gereği (ki, eş başkanı Erdoğan’dır) Kuzey Irak, Kuzey Suriye ve
Türkiye’nin güneyinde kurulacak Kürt devletçiklerinin bir araya gelerek,
İsrail’in bekasını temin edecekler…
Şimdi dönelim konumuza:
‘Ağzına vur ekmeğini al’ şeklinde
tanımlayabileceğimiz masum milletimizin, son kertede, yedi düveli durdurduğunu
ve yıkıntılar altından kalkarak yeni, yepyeni bir devlet kurduğunu unutmayalım.
Daha doğrusu, toprak tavizi vermeye hazırlananlar unutmasın. Sakın ola ki, bu
millete meşru direnme hakkını kullandırmayın.
Geceleri rüyanızda,
gündüzleri hayalinizde bu öğüdümüzü de unutmayın.
İlhan Yalçın :
YanıtlaSilUmutsuzluğa itildiğimiz şu günlerde, kalem erbabı Üstadlarımızdan morallerimizi ayakta tutacak "Meydan boş değil" hörelenmesini duymaya ihtiyacımız vardı. Varol Hocam....