“İnsanlar uykudadır, ölümü tadınca uyanırlar!” (Hadis)
Adet olmuştur, ölmek üzere
olanın yanında Sure-i Yâsin okunur. Kabir ziyaretlerinde de ihmal edilmez
okunur. Her ne olursa olsun, Oku’mak, zikretmek, hatırlamak önemlidir. Okurken,
tefekkür de edilir çünkü. Tefekkür, ibadetlerin en önemlisi.
Cennet mekân Mehmet Akif
Ersoy Safahat’ında;
“İnmemiştir hele Kur’an, bunu
hakkıyle bilin,
Ne mezarlıkta okunmak ne de
fal bakmak için!”
Bildirir.
Mushafı duvarlara asarız,
işlemeli kesesi içine. Orada asılı kalır, gelene gidene övünmek için herhalde.
Sonra, mezarlıklarda ölülerimize okuturuz. Okuyucularda hazırdır hani,
etrafında dönerler. Okuyup günlüklerini çıkarmak için.
Velhasıl, anlamsız, işe
yaramaz, lüzumsuz meşgalelerimizdir bunlar.
Şimdi bir-kaç kelime
üzerinde fikir dolaşımı yapalım.
Uyku, ölüm, uyanmak.
Üç kelime de birbirine
bağlı. Uyku yarı ölüm derler zaten. Aslında tam ölümdür. Dünya ile ilişki
kesilir. Uyku ile ölümü aynı anda değerlendirebiliriz. Hakk’a aşina olmayan
kişi ölüdür. Ölü kişi uyuyan kişidir. Bu durum, habersiz yaşayanın halidir.
Aslında haber verilmiştir, fakat ilgi sahasında olmadığından uyumaya devam
etmektedir. Belli ki, hidayet etmeden uyanması mümkün değildir. Bu uyuyanın halidir.
Yanında top atılsa duymaz, duyuramazsın. Uykusu ağır.
Uyanmak, ayağa kalkmaktır,
halinde değişiklikler meydana gelmektir. Anlayış, bakış, görüş, duyuş
öncekilere benzemez. Hakk aşikâr olmaya başlar. Herkesten, her yaratılıştan
işleyen Hakk olur. Zaten aşikâr idi de, uyanmaya başlayan kişi öyle zanneder.
İlim kalbe dolar ve dirilir. En Nur ismi şerifi ile ilim her şeyin hakikatidir.
Her şeyin aslı nurdur. Yani,
“her şeyin aslı ilimden ibarettir İlmullah’ta demektir. Hayat, ilimle vardır.
İlim sahipleri Hayy’dır. Diridir! İlmi olmayan ise, yaşayan ölüdür.” İşte
budur mana. “Kesinlikle biz, evet yalnız
biz ölüleri diriltiriz!” (Yâsiyn/12)
demek ki, hidayet ulaşmadan (ki, Mehdi tartışmalarını hatırlayalım) ölünün
(uyuyanın) dirilmesi söz konusu değildir.
“Ölmen evvel ölmek” kavramına yaklaşmaya
çalışalım:
Kur’an’ı Kerim bütün
zamanlar için söyler. Hükmü geçmez. Vaz ettiği olay gerçekleşti diye, o ayetin
hükmünün sona ereceğini düşünenler yanılır. Çünkü olaylar her an ve her devirde
yenilenmektedir. O’nun şanındandır.
Ölüm, herkesin başında.
Zengini, fakiri, irisi, zayıfı fark etmez, herkesin başında. Öyleyse, genele
söylenilen değil, özel olarak anlatılan manalar derinliklidir. Anlaşılması
istenen budur. Mecazları çözmek, anlama ulaşmak. ‘Ölümden evvel ölüm’ olur mu?
Olur. Ölünün dünyadan talebi nedir? Hiç. Basit çözüm budur, demek ki, dünyadan
talebin sıfırlanınca ölü gibi olursun. Bu kadar basit. Zaten sen istesen de
istemesen de ölmeyecek misin? İşte emir odur ki, isteyerek olsun. Varlığı
sahibine bile-isteye ver. Ölmeden evvel öl. Budur mana kısaca.
Anlatılan kişi ölü gibidir,
Yunus’un diliyle “Ne varlığa sevinir / Ne yokluğa yerinir” onun işi, onun
mesleği vazgeçtiği gibi karışmamaktır. Sanki bu hayatta değil, başka âlemlerin
ferdidir.
Dünyada her iki âlem de iç
içe yaşar, ancak “Tatlı su ile acı su asla karışmaz”. “Onları uyarsan da uyarmasan da birdir;
iman etmezler” (Yâsiyn/10) Çünkü kibirleri ile
şartlanmışlıkları içinde, zanlarıyla yaşarlar, “başları yukarıya doğru kalkıktır”
benlikleriyle ömür tüketirler (Yâsiyn/8). İşte bu tiplerden ayrılanlar ise “Sizden bir karşılık istemeyen; kendileri
hakikat üzere olanlara tabi olun” (Yâsiyn/21) emri ile
prangalarından kurtulmuşlardır. Uyarılacak olanlarda bunlardır. “Sen ancak Zikre (hatırlatılan
hakikate) tâbi olan ve gaybı olarak
Rahmân’dan haşyet duyanı uyarırısın. Onu bir mağfiret ve kerîm bir bedel ile
müjdele!” (Yâsiyn/11)
Yâsiyn Suresi Kur’an’ın
kalbidir (Hadis) derler. Kalp nasıl insana hayat verirse,
Yasin suresi de can verir, hayat verir. “Ölüleri diriltiriz”! Varlığını varlığın
sahibine gönüllü olarak teslim etmişlerin, dünyaya dönüşü de ilahi emirler
muvacehesindedir. “Tâ
ki diri olanı uyarsın ve hakikat bilgisini inkâr edenler üzerine de o hüküm
gerçekleşsin” (Yâsiyn/70) demek, uyarı diriler içinmiş!.
Demek, Yâsiyn Suresi ölmeden evvel ölen dirilecekler içinmiş!. Zaten istenen,
dünyaya dönüş ve hizmettir.
İsrafil suru üfürülünce
dirilir ve hizmete döner.
Her şeyin en doğrusunu
bilen Allah’tır.
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilKur'an bir hayat kitabıdır, mezarlıkta okunmak için inmemiştir...
Okunduğu zaman hasıl olan "Okuma Sevabı" dır öte tarafa geçmişlere bağışlanan...
Servet Şahin :
YanıtlaSilYasin, Kuran'ın özetidir;Gelmişin, geçmişin, geleceğin, öteki dünyanın...hasılı, gördüğümüz, göremediğimiz her şeyin.Yasin, bir yolculuktur; Bizden çok çok öncelerden bugünlere, bugün bildiklerimize, bugünden çok çok ötelere, bilinmeyenlere, daha da ötelerine, sonsuz kavramının da sıfır addedileceği mekanlara zamanlara...Fatiha'daki ruhun, özün, esansın, bir parça, anahatlarıyla açılımıdır Yasin.
Heyhat! Bin yıldır, özden yedi cümleyi dahi bilip anlayamadık; Okyanusu bardağa doldurmaya, bardakla sınırlı tutmaya çalıştık; Varlık içinde yokluk seçtik; Aynı iklimde yüzyıllarımız geçse de, o ruhtan şahsen sebeblenemeyip tercüman kullandık; Hay sırrını, sadece ölülerimizin ardından üfledik....
TC Necati Polat :
YanıtlaSilDiriler anlamını bilmediği için ancak YASİN mezarlıkta kalıyor.
Evet, çok güzel bir konuya değinmişsin. Kuran geneldir. Herkes bu kitaptan alacağı kadar alır, fazlasını alamaz. Bazı ayetler benim çok hoşuma gider, beni celbeder. Ama bazı ayetler beni soğutur, neredeyse dinimden edecek hale getirir. Mesela, senin dinin sana benim dinim bana. Bu sözler hak sözlerdir. Mesela, İkra, bu sözler de hak sözlerdir. Öyleyse ben Kuran'dan alacağım kadar alırım, gerisi beni ilgilendirmez. Hoşuma gitmeyen ayetleri ya görmezlikten gelirim yahut yok sayarım, tabi ki bu benim hakkımdır, kimse de sen kafir oldun diyemez. Asıl kafir bunu diyenlerdir.
YanıtlaSil