Asıl hukuka başkaldırı,
asıl hukuku çiğneme “bir
kere anayasayı çiğnesek ne yazar” laflarıyla başlatılmıştı.
Onun izinden gittiklerini propaganda edenler de, “gücünüz yeterse yıkın” gibi sakil, sakil oldukça
da edep sınırlarını aşan, hukuk sistemine hakaretler içeren laflar ettiler.
Daha dün yargının bir kararına karşı, kararın yargıcına hitapla “vatana ihanet ettiğini”
bile söylediler, çıkan karar istedikleri gibi olmadığı için.
Devlet yönetiminin en üst
kademesinde oturanların bu tavırları, halk kesimlerinin kahir ekseriyetinde
hâkim kararlarına karşı duyarsızlık yarattı, yargıya saygıyı bitirdi. Mahkeme
kararları artık insanlar üzerinde istenen etkiyi bırakmıyor, çünkü itibarı
yitirilmiş hâkimin kararı tesirsiz oluyor. İtibarsızlaştırılan devlet
idarecilerinin kararları da itibarsız hale gelmiştir. En son örneğini de,
hâkimin verdiği bir kararı uygulamayacağının bazı gazeteler ve televizyonlar
tarafından deklare edilmesiyle yaşadık. Nitekim, yayın yasağı üzerine bazı
kanallardaki haber spikerleri ağızlarını bağlayarak, yasağı protesto ettiler.
Nasıl söylenilirse
söylenilsin, erkler ayrılığının bir bölümü itibarını yitirdikten sonra, gözden
de düştü. Artık, hâkim kararları uygulanmazsa sanırım kimsenin diyeceği de bir
sözü olamaz. Yasama, yargı ve yürütme ayakları, tümü birden yara aldı. Çünkü
çürüme bir kere başlamaya görsün, sepetteki elmaların tamamına sirayet eder.
Elmaları kurtarmanın yolu ise, çürüyen elmayı çıkarıp atmaktır. Yapılması
gereken budur.
Güney Doğu’da devlet
çökertilmiş, ordunun eli-kolu bağlanmış, Türkiye Cumhuriyeti Mahkemeleri
çalışamaz hale sokulmuştur.
Eşkıya vergi topluyor,
mahkemelerini kurmuş, okullarını açmış, polis gücünü yerleştirmiş…
Bizimkinin aklına ‘KAMU
DÜZENİ’ geldi.
Aklınızı seveyim.
Paralel safsatasıyla
uğraşırken, asıl paralel yapılanmayı ıskaladılar. Hala, Esad düşmanlığı
kışkırtılarak Türkiye içindeki olumsuz gelişmeler perdelenmektedir.
Hukuk sistemine olan
itibarın zedelenmesi de tüm bu karmaşanın ardından geliyor. Tamiri oldukça zor
bir durum. Artık, insanımız direnme moduna geçirilmiştir ve bu otomatik bir
işleme durumu almıştır. Bundan böyle, kararlarını verirlerken Hâkimler de,
acaba bu kararı beğenecekler mi, beğenmeyecekler mi ikilemi doğacaktır. Hukuk
rafa kaldırılacak, kamu düzenine anarşi egemen olacaktır. Yargı kararlarına
uyulmaması durumu tam bir kaos ve anarşidir.
İmam-cemaat benzetmesi cuk
oturur içinde yaşadığımız ortama. Cemaatin temizliği, imamın temizliği ile at
başıdır. Cemaat imamı takip eder. Yargı kararına güvenmeyen ve o kararı veren
hâkimi, ihanet-i vataniye gibi bir suçla suçlarsanız, halk da bu yolu izlerse
yandı gülüm keten helva.
Çıkış nedir?
Çıkış görünmüyor maalesef.
Önümüzdeki seçimlere kadar da kaos devam edecek. İktidar partisinin oy
oranlarında gözle görülür düşüşler yaşandıkça, yönetim sertleşecek,
sertleşmeler güvenlik devleti uygulamalarını artıracak ve demokrasiden
uzaklaşıldıkça, yargı kararları da tartışılacak ve uygulanmama başlayacaktır.
Sabırla koruk helva olur.
Sabırla seçimleri
bekleyeceğiz ve gereken ders sandıkta verilecektir.
Yüksek koltuklarda
oturanların kışkırtmalarına da yüz vermeyeceğiz. Yırtınmaları boşuna. Milleti
ve devleti getirdikleri yer çözülme noktasıdır.
İlhan Yalçın :
YanıtlaSilHocam, bu yozlaşmada idare edenler kadar Hakim ve Savcıların da payı var. Ne savcılar ne de hakimler devlete de yargıya da sahip çıktı. Ya menfaat dağıtıldı sustular ya korkutuldular, sustular.
En azından 12 Eylül 2010'da gerekli tavrı ortaya koysalardı, bozulmayı durdurabilirlerdi.
Çıkış noktamıza gelince; Size aynen katılıyorum.
Çare olarak da borç olarak Türkiye'ye akan sıcak paranın bir vesile ile durmasını umuyorum. Seçimler, ancak o zaman gerekli neticeyi (AKP'nin gitmesini) verebilir. Gelecek olan YCHP zihniyeti olursa, hiç bir şeyin değişmeyeceğini de adım gibi biliyorum.