Yazının başlığı “Siyasette
yalan caiz midir?” Umberto Eco, Tempo Dergisi.
Başlık dikkat çekici,
okutmaya sevk ediyor kendisini. Yalan ve siyaset! ve siyasette yalan caiz
midir?
Siyasetçiler her
konuştuklarında mangalda kül bırakmazlar, konuşamayacakları bir konu,
bilmedikleri bir husus yoktur. Maşallah bilgi küpüdürler. Acaba böyle mi?
Yoksa meşhur olan bir Türk
sözünde “şeyh uçmaz, müridi uçurur” denildiği gibi, siyasetçinin taraftarları
mı siyasetçiyi yalancı konumunda bırakır? Sustuğu zaman eleştiririz, konuştuğu
zaman eleştiririz. Bir eylem yaptığı zaman, eylemsiz kaldığı zaman eleştiririz.
Bu kaderidir siyasetçinin. Sanırım bu durumu da bilerek siyaset yaparlar. En
sağından, en soluna kadar durum böyledir.
Layık olduğu için siyaset
yapan (yaptırılan) kaç kişi vardır bilmiyoruz. Onlar televizyonlardan,
röportajlardan uzak bir hayat yaşıyorlar. Tek işleri, kendilerine verilen
görevlerdir. Sessiz sedasız işlerini yaparlar. Onlara sözümüz yoktur. Sözümüz,
bilinen, tanınan daima göz önünde bulunan, siyasetçi tipinedir.
Daha yakın geçmişte, “ispat
edemeyen şerefsizdir” sözünden “müzakere talimatını ben
verdim” sözüne gelişimiz, siyasetle yalanın iç içe olduğunun
kanıtıdır. Yine yakın geçmişten hatırladığımız üzere “Irak’taki
nükleer silahlar..” sözünün, birkaç yıl sonra “böyle
silahların bulunamadığı” sözüne varışımız.
Sistematik yalanlar ve
sistematik olmayan yalanlar siyasi zekâmızı düzenler. Aslında bütün bilgimizi
siyasetçinin televizyon ve gazetelerden verdiği bilgiler üzerine kuruşumuzdan
kaynaklanır. Farklı ortamlardan, farklı kanallardan bilgilenmek gibi bir
zahmete girmeyi sevmeyiz, bu itibarla siyasetçinin sözlerini bilgi kaynağı
olarak gördüğümüz sürece, kendimiz, zihnimizin kapısını yalan bilgilere kendi
elimizle açmış oluruz. Durum budur. Oysa bilginin kaynağı, bilim adamları,
mütefekkirler, aydınlar, üniversiteler olunca iş farklılaşır. Siyasetçi bu kez
düşünerek konuşmak, bilgilerini süzgeçten geçirdikten sonra anlatmak zorunda
kalır.
Hakikatle karşılaştıktan
sonra, siyasetçinin o konu hakkındaki sözlerini hatırlamak, bazı durumlarda
hayal kırıklarına da sebep olabilmektedir. Hala yayınları ve açıklamaları devam
eden Wikileaks belgelerinde pek çok vakıanın anlatıldığı gibi olmadığı ortaya
dökülmüştür. Özellikle ülkeler arasındaki ilişkilerde ‘yalanın’ politikanın en
önemli bir aracı olduğu bu belgelerden anlaşılmıştır.
Umberto Eco yazısında,
İrlandalı şair-yazar-siyasetçi olan Jonathan Swift (1667-1745)’in yazdığı bir
kitapçıktan alıntı yapar, bu alıntıyı olduğu gibi buraya almak en iyisidir.
“Siyasi yalancı, birliğin diğer üyelerinden farklıdır: onun hafızasının
kısa ömürlü olması gerekir. Çünkü karşı karşıya olduğu kişilerin ruh hallerine
göre, karşıt her iki görüş içinde yemin ettiğinden, içinde bulunduğu değişik durumlara
göre çelişkiye düştüğünü her an hatırlamaması elzemdir. Hayal gücüm aklıma
hemen, nitelikleriyle ünlü büyük bir adamı getiriyor. Sadece konuştuğu her
sefer cömertçe sarf ettiği ve aynı cömertlikle yarım saat sonra karşı çıktığı,
bitmeyen siyasi yalanlar hazinesinden kaynaklanan üstün dehasıyla ünlü. Bu
kişi, söylediği her hangi bir şeyin gerçek ya da yalan olup olmadığını hiç
düşünmedi. Onun için önemli olan şudur: o an için bunu söylemesi uygun muydu?
Doğrulaması ya da yalanlaması gerekli miydi? Bu nedenle, söylediği her şeyi
yorumlamaya çalışarak düşüncesini analiz etmeyi düşünüyorsanız aksini hayal
etmek durumunda olacağınız için işiniz zor olacak. Ona inansanız da inanmasınız
da, hayal kırıklığına uğrayacaksınız. Söylediği her şeyin sonunda yemin
ettiğinde, dehşete kapılmanızı önleyecek. Ama ben, Tanrı ya da İsa’nın adını
ansa da, sıklıkla ikisine de inanmadığını açıkladığı için, yalan yere yemin
eden biri olduğunu düşünmüyorum.”
“Bazıları bu tür bir yeteneğin, sık kullanıldığında ve bilinen bir şey
haline geldiğinde ne sahibine ne de partisine yarar sağlayacağını düşünebilir.
Ama yanılır. Çok az yalan sahibinin imzasını taşır. Gerçeğin en soluk düşmanı
binlercesini yayabilir, kimden çıktığı bilinmeden. Ayrıca nasıl ki en vasat bir
yazarın bile okuru varsa, en büyük bir yalancının da inananları vardır. Ayrıca
sık kullanılan bir yalan, bir saatliğine de inanılır olsa, görevini
tamamlamıştır. İnsanlar aldatıldıklarını anladıkları an, artık çok geçtir.
Tarih sonuca ulaşmıştır.”
Yalanın, siyaset tarihinde
bitmez tükenmez örnekleri olan dev bir külliyatı vardır. Kimini tebessümle
hatırlarız, kimini sinirlenerek. Kimini sağdan, kimini soldan bir siyasetçi
söylemiştir. Yalan basın-yayın organları vasıtayla yayılır ahali içine.
Tehlikeli bir durumdur çünkü kalıcılığı vardır. Belge olarak bir gün karşımıza
çıkar. İleride tarihi bilgileri de yanıltacağından çarpık bir tarihle
karşılaşma ihtimali de vardır.
Türk Milliyetçiliği Fikir
Sistemi adlı kitabında Ayhan Tuğcugil (İskender Öksüz) Hoca; “Kitle haberleşmesinde iki türlü aldatma
vardır; 1) Adi tarzda doğrudan yalanla 2) gerçeğin sadece bir kısmını
söyleyerek. İkinci tarz daha etkilidir.” Diyor. Ne kadar çok
örnekleri ile karşılaşıyoruz hocanın tespiti ile. Günlük gazeteleri takip eden
bir kişi onlarca örneği yakalayabilir. Bu yalanların belki de tamamında bir
siyasetçinin fikirleri veya konuşmaları yatar.
Birde değişim, dönüşüm
yalanından bahsedebiliriz. “Gelişerek
değiştik”, “gömleğimizi çıkarttık” gibi siyaset dilindeki
yalanlar.
Nurullah aydın 19 Temmuz 2012
tarihli makalesinde güzel özetlemiş:
“Yenidünya düzeni, dünya genelinde olduğu gibi Türkiye’de de; anlayışları,
ilişkileri, yaşam biçimlerini, ideolojileri, din algısını değiştirirken,
internet ağı ile mesafeler kalkmış, dünyanın hemen her coğrafyasındaki insanlar
birbirleri ile haberleşme ağı ile iç içe geçmiştir.
Yenidünya düzeni hazırlayanların belki de tahmin ettiklerinden öte
değişim ve dönüşüm insanlığı sarmalıyor. İnsan ve olgular doğal değişim ve
dönüşüm yerine mutosyana uğruyor, bu da insanlardaki istek arzı talep
benzeşmesini de beraberinde getiriyor.
Kuşkusuz bu benzeşme; yeni insan tiplerini şekillendiriyor. Bu tipler;
Yönetici tipi, İş adamı tipi, Aydın tipi, Gazeteci tipi, Siyasetçi tipi, Hâkim
tipi, Savcı tipi, asker tipi, Diplomat tipi, Akademisyen tipi, İstihbaratçı
tipi, Milletvekili tipi ortaya çıkmıştır.
Bu yeni tiplerde; Sırnaşıklık, Yalakalık, ilkesizlik, Kuralsızlık,
Tecrübesizlik, Fikirsizlik, Münafıklık, fesatlık, ispiyonculuk, Keyfilik, Hukuk
tanımazlık, istismarcılık, Yeteneksizlik, Beceriksizlik, Açgözlülük,
Adaletsizlik, Haksızlık, Abartılık, Yalancılık, Acımasızlık, Yandaşlık,
Candaşlık, Yağcılık, Particilik, Döneklik, Grupçuluk ortak özelliktir.”
‘Bitli baklanın kör alıcısı
olur’ özdeyişinin vardığı sonuç gibi, biz kendimizi düzeltme, eğitme,
bilinçlenme gibi insan olmanın terbiyesinden geçirtmezsek, daha çok yalancı
siyasetçi ve diğerleri ile hemhal olmaya ve hayatımızı karatmaya devam ederiz
demektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder