Bir ‘İnsan’ın yetişmesi,
bir kâinatın kurulması gibidir efendim.
70 – 100 yıllık bir ömür
içinde insan’dan beklenen, kendine verilmiş görevleri bilinçli ve uyanık olarak
yerine getirmektir. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra dünyayı teşrif
eden bir kelebek, sadece bir günlük ömür içinde yüklenilen vazifesini en iyi
şekilde yaparak sonlandırır ömrünü. Sadece bir günlük ömür için uzun ve
meşakkatli bir geliş yolculuğu.
Vazife yapılırken
başarısızlıklar hakkında çok çeşitli sebepler ileri sürmek zafiyetindeki
yaratılıştaki insanın hali, yetişmemişliğin, hoyratlığın, cehaletin
dillendirilmesinden başka bir şey değildir. Hatalarını, beceriksizliğini
başkalarının üstüne bırakmak.
“Ölmeyi” emreden
komutanlardan bu güne geliş, kelimelere bile nüfuz edemeyişin sonucudur.
Kelimeler bizi alıp götürüyor, kendi istediği yollara bırakıyor. Oysa manaların
taşındığı elbiseler olan kelimelere biz hükmedebilirsek ve aynı manayı ‘her
birimizin’ verdiğimiz kelimeleri aynı hassasiyetle kullanabilirsek bir yerlere
birlikte gitmekte hiçte zorlanmayacağız, çünkü meramımızı anlatırken ne dediğimizi,
ne anlatmak istediğimizi diğeri de anlayacaktır. “Nasılsa arkadaşın görevidir,
beni hiç ilgilendirmez” gibi boş vermişlikler, vazifesinin bilincinde olmamak,
kayıtsızlık hasletlerini üzerimizden nasıl atabiliriz?
Taa ki, bilinçli olarak
Hakk’ın emri ile hareket özelliklerimizi hevaya verdikten sonra.
Ramazan Ayı içindeyiz. Oruç
Ayı olarak da adlandırılır. Kur’an ayı olarak da. Kur’an’ı Kerim’in Hz.
Peygambere verildiği ay. Bu ayın içinde vahy olundu, manalar bu ayın içinde
bildirildi Resulullah’a. Oruç (Savm) farz kılındı. Farz, vazife yani. Hiçbir
ayırım gözetmeden, İnsan’a farzı, Mü’mine.
Genel bir anlatım olarak,
sabahtan akşama kadar yiyip içmeden kesilmektir.
Bir mağarada, hayatını
geçiren ve Rabb’i ile birlikte olan Peygamber’e verilen, Oruç tutanlar olarak
bize de verildi mi? hele bir sorgulayalım, hele bir düşünelim. Bi-Hakk’ın
verilen vazifeleri yerine getirebildik mi?
Dünya hevesinden geçmek,
kötü düşünceleri terk etmek, insanların hayatını tecessüsten vazgeçmek, her
şeyin aşırısını bırakmak, orta karar yaşamak, boş sözleri, insanların,
yaratılmışın işine yaramayacak lüzumsuz lafları sarf etmemek, söylememek,
gıybete bulaşmamak, daima yararlı işlere koşmak…
Tuttuğumuz Oruçlar sağladı
mı bunları bize?
Mağaramıza kapanabildik mi
efendimiz gibi? Kendimizi kendi (nefis) karanlığımız içinde anlayabildik,
tanıyabildik mi?
Yoksa bir hata mı var
tuttuklarımızda. Yoksa ey oruç tuttum seni ısrarında mıyız? ‘Tuttuğumuz
oruçlar’ safsatasında mıyız? Yoksa oruç tuttuğumuzu mu sanırız? Borç olarak görenlerden
miyiz? Ne borcu, kime borçlanmıştık? Bindiğimiz oruç vasıtası alıp götürmedi mi
bir yerlere? Yoksa yanlış bir vasıtaya mı bindiniz? Öyleyse açlık ne diye?
Sırf aç kalasınız diye
midir, sırf eziyet olsun diye midir?
Haşa!
Cemalnur Sargut Hanımefendi
bir TV sohbetinde ağzından kaçırıverdi. “Hallac-ı Mansur iftardan beş dakika kadar evvel orucunu açar ve şöyle
dermiş: -Gördün mü ey nefsim, yine tutamadın.” Yoksa
oruç tuttuğunu sanan ve edepsizce oruç tuttum diyen bizler, Hallac’tan daha mı
büyük insanlarız? Ondan daha mı sabırlıyız?
Niye Kur’an Ayı’dır? Çünkü
efendimize Ramazan Ayı içinde bildirilmiştir Kur’an’ı Kerim. “Oku” emri bu ayda
verilmiştir. Herkesin bir Ramazan’ı vardır, oruçla gidilen.
“Allâh’ın adı ile” okuyabildik mi? okumaya
azmettik mi? yola düştük mü? Ümmi olabildik mi? Yetimlik nedir? Efendimiz kimin
yetimi idi?
Yetimliğimizi yaşayabildik
mi?
Haydi;
Oruçlarımız sayesinde yetim
olamadık,
Bari bir yetimin başını
okşayalım.
Mehmet Kınacı:
YanıtlaSilBen lüks otellerde iftar verip arınacağım!!!!!!
Nidai Seven:
YanıtlaSilCenab-ı Allah bizleri iman ve kur'an dan mahrum etmesin.
Dualarımız kabul olur inşallah.
Harun Meral:
YanıtlaSilOrucun sosyal ve psikolojik etkilerini anlayamadık hala.
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilBuraya birazcık yazmak zorundayım dostlar...
İnsan; yeryüzüne sebepsiz yere, durup dururken ve tesadüfler sonucu gönderilmemiştir...
İnsan toplulukları yani Millet Oluşumları da tesadüfler sonucunda ortaya çıkmamıştır...
Kültür oluşumları da böyledir...
Her Kültür kendi KOZMOLOJİ İNANCINI; bu ortaya çıkışlar sonucunda edinmişlerdir. Toplumsal Kozmoloji İnancı; o toplumun dünyayı nasıl kavradığını, anladığını, dünya görüşünü ifade eden en kesif kaynaktır. Bu inanç; aynı zamanda toplumsal karakterini de ifade eder...
Bu anlamda Türklerin Kozmoloji İnancı DÜNYEVİ dir.
Hristiyanların ortak Kozmoloji İnancı ise UHREVİ dir.
Hz. İsa çarmıha gerilmekle tüm Hristiyanların işledikleri ve işleyecekleri günahların diyetini ödediğinden Hristiyan toplulukları; devlet düzenlerinin gerektirdiği kuralların dışında serbestçe yaşarlar ve öldüklerinde direkt olarak Cennete gideceklerine inanırlar...
Türklerde ise durum çok farklıdır. İslam'dan önce de sonra da Kozmozu DÜNYEVİ olarak kabul ederler...
Türklere göre Dünya bir imtihan alanıdır ve burada insanlar; Dinler vasıtasıyla sırtlarına yüklenen görevlerle teste tabi tutulurlar...
İyi işler işleyenler ölmekle UÇMAĞA VARIRLAR...
Kötü iş işleyenler TAMUYA GİDERLER...
İyi iş işlemekle birlikte kötü işler de yapanlar ARASATTA KALIRLAR ve burada kendilerine verilecek cezalarla arınmaya çalışırlar...
Türkler; tüm geçmişleri boyunca tek TANRI inancına sahip olmuşlardır. Bunu Orhun Kitabelerinden de kolayca anlamak mümkündür...
Hal böyle olunca...
Mağarada örtüsüne bürünen ÜMMİ ADAMA; Peygamber olduğu bildirilerek ilk emir olarak (Ikra') OKU diye emredilmesi de bir tesadüf değildir...
İslam Dininin ilk emri yani farzı OKU dur...
Bu farza uyarak okuyan kişi; işin tabiatı icabı olarak yazmaya da başlar...
İnsan okumaya başladığında artık onun dini; Kuran'ın dini oluverir...
Okumayı terk ederek okuma işini başkalarına devredenlerin dini ise okuyanların kendisine dayattıkları din oluverir...
Bu gün olduğu gibi...
Ne yazık ki bugün Müslümanlar genel olarak; Kuran'ın tebliğ ettiği ve Peygamber Efendimizin (sav) anlattığı dinden çok uzaktalar...
Dinin yerine hurefaları, iyi ya da kötü bidatları koyduğunuzda felaketin ayak seslerini duymaya başlarsınız...
Abdurrahman Biçer Ayrıca...
SilOruç; nefsin terbiyesinden ibarettir. Nefsin terbiyesi ise yeniden İNSAN OLMAKTIR...