“Haydi, gidelim” dedi.
Bu gidiş, zorlu bir
yolculuğa, uzun bir zaman kaçışa davet idi. Ayrılık gibi, acıların daima
yaşandığı, hüzün bulutlarının baştan aşağı devamlı çöktüğü bir ızdıraplı gidiş…
Her zorluğun altına
gizlenmiş bir güzelliği de içinde barındıran. (Tabii, güzellik kısmı belki
kırk, belki elli yıl sonra farkına varılabilecek ince, derin düşünce
egzersizlerinden, belagat eğitiminden, matematik düşünebilmenin terbiyesinden
geçtikten sonra fark edilebilecek, içselleştirilebilecekti). Hiç itiraz etmeden
kabul etmek mi gerekiyordu? Soruları daha sonraya bırakmak mı? Günlerce geceler
boyu tartıştığımız, her söylenene yeni bir itiraz yükselttiğimiz o serseri
delikanlılık günlerinden kalma cüretle yeniden bir reddiyat getirmenin âleminin
olmadığını da fark etmiştik.
Olsun. Bunca zamandır kendi
halinde yaşamak, kitapların sayfaları ve düşünceleri arasında bocalamak,
problemli zamanlarda müracaat kapısının eksikliği ile kendi halimizde çıkış
yolları aramak. Herhalde son bulacak ve “kaynağın” kenarında oba kurulacaktı. Bir
kazanç olarak görebilirdik bunu. Fakat “kaynağı” bilmiyorduk ki, kaynak
olacağını nereden bilebilirdik ki?
Bir hışımla düşman üstüne
saldırmanın acemiliği idi bizimkisi, toyluk ya da.
Yine karıştı, düşman!
Düşman üstüne mi gidiyorduk? Evet, uzun bir aradan sonra düşman üstüne
gittiğimizi fark ettik. Kendinden başlayıp, kendine giden yolda düşman da yine
kendindin, kendinde idi. Yol arkadaşımız ise kendimiz… Diğer bir ifade ile
yapayalnız. Bir başına. İtirazları başlanılan noktaya bırakıp, soruları
ilerilere ötelemek en iyisi idi. Düşman uyanık, düşman gözü açık, ona dair
sorular ertelenirse kendisi rahatsız olup, zaman içinde cevabın bulunacağını da
biliyor. En iyisi sessizliğe bürünmek ve beklemek, olanları ve olacakları
seyretmek.
Böylece besmele ile adım
atılır yola, peşinden bir tas su… Sular gibi git, sular gibi gel.
Artık yolda neler çıkar
karşına, dereler, vadiler, ormanlar, yabanıl hayvanlar, köyler, bayırlar…
Neler… Neler. Hedefe varmak senin ‘teksif olunabilme’ yeteneğin ve çalışma
azminle ilgilidir. Vazgeçmek en tabii hakkındır. Vazgeçer ve dönersin. Kimse
seni ayıplamaz, kimse sormaz ‘niye’ diye. Başlamak, bitirmeyi de gerektirir.
Madem bir cesaret başladın, devam et yola. Var hedefe. Bıkıp usanmak, nedamet
getirmek zayıflatır, duraklatır, yoldan alır. Sabır göstermek, kabule girmek en
doğrusudur. Nasıl Yunus kırk yıl doğrusunu, düzgününü taşımış Taptuk Dergâhına,
taşıdığı ne idi, taşıdığı kim di? Kendisinden başkası olmayan bir garibin
kendisinden başka taşıyacağı ne olabilir di? yolda yalnızsın, yolda bir
başınasın, dertlerin, sevinçlerin, neşelerin, zevklerin hep sendendir ve hep
sensindir. Olur a, tökezlersin bir yerde, rehberin var korkma, o yollardan
geçmişti bir bir, nasıl yürüyeceğin, nereye döneceğin, hangi vasıtaya bineceğin
taraflarından bilinir. Kokma, yürü. Korkuyla varılacak yer, ancak korkunun
konakladığı korku dağları olabilir. Kokma yürü. “Allah’tan korkanın”, başka
şeylerden korkması anlamsızdır. Korkuyu, korkuya bindir. Rahat et.
“Yol eri yolda gerektirir çağ
ve çıplak aç u tok,
Mısrıyâ gel dedi sana çünkü canân bî-haber.”
Sonuç, yolun sonunda!..
Yolun sonu yok ki,
Sınır, hat vurulamaz.
“Her an bir şan alan”
Sondan da münezzehtir.
Sorsam sana Güzel nerdedir?Her yerdedir dersin.
YanıtlaSilSorsam sana kaç tanedir?Tektir.birdir dersin.
Sorsam sana Güzel kimdir?Rabbim'dir dersin.
Ve O'na secde eder,dua eder,her şeyi seversin..
Eyvallah Erenler... Eyvallah.
SilEmrah Bekci .
YanıtlaSilCan gözü anı gördü dil andan haber verdi
Can içinde oturdu gönlümü arş eyledi
(Yunus EMRE)
Ekrem Yüksek:
YanıtlaSilMahmut kardeşim; Birde gideceğin yolu, araştırıp, öğrenip , iyi seçip geri dönme seçeneğine girmemek lazım. Verdiğin kararların arkasında da durmak lazım. Eğer akli selim karar verebiliyorsan tabi ki.
Serdar Murat Bal :
YanıtlaSilKokma, yürü. Korkuyla varılacak yer, ancak korkunun konakladığı korku dağları olabilir. Kokma yürü. “Allah’tan korkanın”, başka şeylerden korkması anlamsızdır. Korkuyu, korkuya bindir. Rahat et.
“Yol eri yolda gerektirir çağ ve çıplak aç u tok,
Mısrıyâ gel dedi sana çünkü canân bî-haber.”
Sonuç, yolun sonunda!..
Yolun sonu yok ki,
Sınır, hat vurulamaz.
“Her an bir şan alan”
Sondan da münezzehtir...........................................................................Kim Bilir?
Katra idim ummanlara karıştım
Kaç bulandım, kaç duruldum kim bilir?
Devre edip alemleri dolaştım
Bir sanata kaç sarıldım kim bilir?
Bulut olup ağdığımı bilirim
Boran ile yağdığımı bilirim,
Alt(ı) anadan doğduğumu bilirim,
Kaç ebeden kaç soruldum kim bilir?
Kaç kez gani oldum, kaç kere fakir,
Kaç kez altın oldum, kaç kere bakır,
Bilmem ki kaç kâtip ismimi okur?
Kaç defterde kaç dürüldüm kim bilir?
Bazı nebat oldum toprakta sürdüm,
Bilmem kaç atanın sülbünde durdum,
Kaç defa Cennet-i alâya girdim?
Cehenneme kaç sürüldüm kim bilir?
Kaç kez alet oldum elde bakıldım,
Semadan kaç kere indim, çekildim,
Balçık olup kerpiç kerpiç döküldüm,
Kaç bozuldum, kaç kuruldum kim bilir?
Dünyayı dolaştım hep kara batak,
Görmedim bir karar, bilmedim durak,
Üstümü kaç örttü bu kara toprak,
Kaç serildim, kaç dirildim kim bilir?
Gufrani'yim tarikatım boş değil,
İyi bil ki kara bağrım taş değil,
Felek ile hiç hatırım hoş değil,
Kaç barıştım, kaç darıldım kim bilir? Güfrani.
Serdar Murat Bal
Korkular; ikilik-bölünmüşlükten doğar der ermişler...oysa her şey O'dur, ölende öldürende, BİR dir, bütünseldir bu yüzden bölünmüşlük-iklik duygusu bir aldanıştır....Ruh ölümsüzdür, kıyafet değitirir sadce HAK edişlerine göre..yaşanana herş
ey bir rüyaydı bırak gitsin, gelecek olan herşey bir düzen içindedir bırak gelsin demiştir eskiler...Bu bağlamda; önce öze dön(ibadet) sonra eylemini eniyi şekilde yapabidiğin kadarı ile yapıp , eylemin sonuçlarını(eylemin meyvalarını düşünmeyi bırak) TANRIYA adayarak, içsel özgürlüğe ulaş...Tadsavvuftaki ALLAH AŞKI VE RIZASI gözterek hareket etmek oryantasyonu, Hint bilgeliğinde de aynıdır..Sadec hareketinüzerinde kontrolün vardır, sonuçları üzerinde değil..Sonuçları tanrının rızasına dayarak özgürleşme sağlanır..aksi takdirde sonuçlar düşünülürse , hem yelem tam bir dikkatle yapılamz hem de kişi eylemin sonuçların abağlanmış olur demektedir kadim yazıtlar.
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilİnsan;
Kendini teksif etmez ise fıtrat denen var oluşuna...
Elde edebileceği bir şey yoktur bu dünyada...
Kucağında ölümlerle doğan İnsan; düşünmez ise kucağında doğumlarla öleceğini varabileceği bir menzil var mıdır?...
Bu sebeple korkunun ecele faydası yoktur...
Aydemir Sezginer:
YanıtlaSilBu güzel anlatım tekrar tekrar okunacak güzellikte teşekkürler sayın Mahmut Emin bey
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilTeksif olunmak ya da Teksif olmak...
Bunları bir birinden ayrı tutmak gerekmez mi?...
Teksif olunmak; birilerinin yönlendirmesi...
Teksif olmak; İRADENİN göstergesi...
Öyle değil mi?...
Birilerinin yönlendirmesinde bana düşen görev; sadece yönlendiricilerime BASAMAK olmak değil mi?...
Halbuki;
Yolun bittiği yerde İRADE; ileri gidebilmek için yürüyeceği yolu açmaya muktedir durumdadır. Çünkü HEDEF; yürümeye çalıştığı istikamettedir...
İşi burada sonlandırmakta yarar var. Ötesi ise muğlak bir zararın ifadesi olmaktadır...
Hakk’lısınız Abdurrahman Hocam.
SilPadişahın huzurundakilerin iradelerini ne kadar kullanabileceklerine de işaret vardır.
1-Teksif olmak: hemen şimdi olunmuştur. İstenildiği zaman da bitirilebilir. Kendi istediğinde ve iradesindedir. Teksifiyetin başlangıcı da, sonu da bellidir. Bir çaba da gerektirmez. Elektrik düğmesini çevirirsiniz lamba yanar, çevirirsiniz söner.
2-Teksif olunmak: a- Evveliyatında uzun bir hazırlık dönemi vardır. b- Teksif olmanın başlangıcı belli değildir. İstenildiği zaman bırakılma durumu fulüdür, net seçilememektedir. c- Aslında teksif olunmuş mudur, olunamamış mıdır net cevap verilemez.
3-Doğruyu Allah ve Resulu bilir.
Abdurrahman Biçer :
Sil"Teksif olmak" meselesine "İstemek" fiilini katarsanız anlamı olduğu gibi değiştirmiş olursunuz. Halbuki burada "İRADE" devreye girince kişi; "ister istemez" kendisi için "durumdan görev çıkartarak" harekete geçer ve istese de bir daha durması mümkün olmaz. İsterseniz burada "İRADE" yerine "MAŞERİ VİCDAN" ve "HİSS-İ KABLEL VUKU" yu devreye sokabilirsiniz. "İSTEMEK" fiili ise bazen insanları; tehlikeli maceralara sürükleyebiliyor...
"İSTEMEK" ve "VAZGEÇMEK" fiilleri ise "TEKSİF OLUNMAK" yani başkaları tarafından yönlendirilmek konusunda anlamlı olabilirler...
Yönlendirilen kişi; başlangıçta bu güdülemeyi isteyerek kabul etmesine rağmen zoru gördüğünde vazgeçme hakkını kullanabilir...
Halbuki;
Mesela "KAHRAMANLIK" böyle mi?...
Kahramanlık; "İleri atılıp bir daha geri dönmemek" değil mi?...
Hal böyle olunca:
TEKSİF OLUNMAK (Başkaları tarafından yönlendirilmek); "İstemek" ve "Vazgeçmek" fiilleri ile...
TEKSİF OLMAK (Şartların gereği olarak yönelme); "Maşeri Vicdan" ve "Hiss-i Kablel Vuku" yani "İrade" ile
ilişkilendirilmelidir...
Emrah Bekci :
YanıtlaSilHedef için çalıştık, tedbiri aldık...artık" Ne Eylerse mevlam Güzel Eyler." Bundan sonrası, elinde imkanı olan zihnen teksif olanlara...her varılan hedefin bir kaderi gibi...! Garib ama gerçek. Saygıyla.