10 Ağustos 2012 Cuma

Oruç, Mağara, Kur’an



Bir ‘İnsan’ın yetişmesi, bir kâinatın kurulması gibidir efendim.

70 – 100 yıllık bir ömür içinde insan’dan beklenen, kendine verilmiş görevleri bilinçli ve uyanık olarak yerine getirmektir. Uzun ve meşakkatli bir yolculuktan sonra dünyayı teşrif eden bir kelebek, sadece bir günlük ömür içinde yüklenilen vazifesini en iyi şekilde yaparak sonlandırır ömrünü. Sadece bir günlük ömür için uzun ve meşakkatli bir geliş yolculuğu.

Vazife yapılırken başarısızlıklar hakkında çok çeşitli sebepler ileri sürmek zafiyetindeki yaratılıştaki insanın hali, yetişmemişliğin, hoyratlığın, cehaletin dillendirilmesinden başka bir şey değildir. Hatalarını, beceriksizliğini başkalarının üstüne bırakmak.

“Ölmeyi” emreden komutanlardan bu güne geliş, kelimelere bile nüfuz edemeyişin sonucudur. Kelimeler bizi alıp götürüyor, kendi istediği yollara bırakıyor. Oysa manaların taşındığı elbiseler olan kelimelere biz hükmedebilirsek ve aynı manayı ‘her birimizin’ verdiğimiz kelimeleri aynı hassasiyetle kullanabilirsek bir yerlere birlikte gitmekte hiçte zorlanmayacağız, çünkü meramımızı anlatırken ne dediğimizi, ne anlatmak istediğimizi diğeri de anlayacaktır. “Nasılsa arkadaşın görevidir, beni hiç ilgilendirmez” gibi boş vermişlikler, vazifesinin bilincinde olmamak, kayıtsızlık hasletlerini üzerimizden nasıl atabiliriz?

Taa ki, bilinçli olarak Hakk’ın emri ile hareket özelliklerimizi hevaya verdikten sonra.

Ramazan Ayı içindeyiz. Oruç Ayı olarak da adlandırılır. Kur’an ayı olarak da. Kur’an’ı Kerim’in Hz. Peygambere verildiği ay. Bu ayın içinde vahy olundu, manalar bu ayın içinde bildirildi Resulullah’a. Oruç (Savm) farz kılındı. Farz, vazife yani. Hiçbir ayırım gözetmeden, İnsan’a farzı, Mü’mine.

Genel bir anlatım olarak, sabahtan akşama kadar yiyip içmeden kesilmektir.

Bir mağarada, hayatını geçiren ve Rabb’i ile birlikte olan Peygamber’e verilen, Oruç tutanlar olarak bize de verildi mi? hele bir sorgulayalım, hele bir düşünelim. Bi-Hakk’ın verilen vazifeleri yerine getirebildik mi?

Dünya hevesinden geçmek, kötü düşünceleri terk etmek, insanların hayatını tecessüsten vazgeçmek, her şeyin aşırısını bırakmak, orta karar yaşamak, boş sözleri, insanların, yaratılmışın işine yaramayacak lüzumsuz lafları sarf etmemek, söylememek, gıybete bulaşmamak, daima yararlı işlere koşmak…

Tuttuğumuz Oruçlar sağladı mı bunları bize?

Mağaramıza kapanabildik mi efendimiz gibi? Kendimizi kendi (nefis) karanlığımız içinde anlayabildik, tanıyabildik mi?

Yoksa bir hata mı var tuttuklarımızda. Yoksa ey oruç tuttum seni ısrarında mıyız? ‘Tuttuğumuz oruçlar’ safsatasında mıyız? Yoksa oruç tuttuğumuzu mu sanırız? Borç olarak görenlerden miyiz? Ne borcu, kime borçlanmıştık? Bindiğimiz oruç vasıtası alıp götürmedi mi bir yerlere? Yoksa yanlış bir vasıtaya mı bindiniz? Öyleyse açlık ne diye?

Sırf aç kalasınız diye midir, sırf eziyet olsun diye midir?

Haşa!

Cemalnur Sargut Hanımefendi bir TV sohbetinde ağzından kaçırıverdi. “Hallac-ı Mansur iftardan beş dakika kadar evvel orucunu açar ve şöyle dermiş: -Gördün mü ey nefsim, yine tutamadın.” Yoksa oruç tuttuğunu sanan ve edepsizce oruç tuttum diyen bizler, Hallac’tan daha mı büyük insanlarız? Ondan daha mı sabırlıyız?

Niye Kur’an Ayı’dır? Çünkü efendimize Ramazan Ayı içinde bildirilmiştir Kur’an’ı Kerim. “Oku” emri bu ayda verilmiştir. Herkesin bir Ramazan’ı vardır, oruçla gidilen.

“Allâh’ın adı ile” okuyabildik mi? okumaya azmettik mi? yola düştük mü? Ümmi olabildik mi? Yetimlik nedir? Efendimiz kimin yetimi idi?

Yetimliğimizi yaşayabildik mi?

Haydi;

Oruçlarımız sayesinde yetim olamadık,

Bari bir yetimin başını okşayalım.

5 yorum:

  1. Mehmet Kınacı:

    Ben lüks otellerde iftar verip arınacağım!!!!!!

    YanıtlaSil
  2. Nidai Seven:

    Cenab-ı Allah bizleri iman ve kur'an dan mahrum etmesin.
    Dualarımız kabul olur inşallah.

    YanıtlaSil
  3. Harun Meral:

    Orucun sosyal ve psikolojik etkilerini anlayamadık hala.

    YanıtlaSil
  4. Abdurrahman Biçer:

    Buraya birazcık yazmak zorundayım dostlar...

    İnsan; yeryüzüne sebepsiz yere, durup dururken ve tesadüfler sonucu gönderilmemiştir...

    İnsan toplulukları yani Millet Oluşumları da tesadüfler sonucunda ortaya çıkmamıştır...

    Kültür oluşumları da böyledir...

    Her Kültür kendi KOZMOLOJİ İNANCINI; bu ortaya çıkışlar sonucunda edinmişlerdir. Toplumsal Kozmoloji İnancı; o toplumun dünyayı nasıl kavradığını, anladığını, dünya görüşünü ifade eden en kesif kaynaktır. Bu inanç; aynı zamanda toplumsal karakterini de ifade eder...

    Bu anlamda Türklerin Kozmoloji İnancı DÜNYEVİ dir.

    Hristiyanların ortak Kozmoloji İnancı ise UHREVİ dir.

    Hz. İsa çarmıha gerilmekle tüm Hristiyanların işledikleri ve işleyecekleri günahların diyetini ödediğinden Hristiyan toplulukları; devlet düzenlerinin gerektirdiği kuralların dışında serbestçe yaşarlar ve öldüklerinde direkt olarak Cennete gideceklerine inanırlar...

    Türklerde ise durum çok farklıdır. İslam'dan önce de sonra da Kozmozu DÜNYEVİ olarak kabul ederler...

    Türklere göre Dünya bir imtihan alanıdır ve burada insanlar; Dinler vasıtasıyla sırtlarına yüklenen görevlerle teste tabi tutulurlar...

    İyi işler işleyenler ölmekle UÇMAĞA VARIRLAR...

    Kötü iş işleyenler TAMUYA GİDERLER...

    İyi iş işlemekle birlikte kötü işler de yapanlar ARASATTA KALIRLAR ve burada kendilerine verilecek cezalarla arınmaya çalışırlar...

    Türkler; tüm geçmişleri boyunca tek TANRI inancına sahip olmuşlardır. Bunu Orhun Kitabelerinden de kolayca anlamak mümkündür...

    Hal böyle olunca...

    Mağarada örtüsüne bürünen ÜMMİ ADAMA; Peygamber olduğu bildirilerek ilk emir olarak (Ikra') OKU diye emredilmesi de bir tesadüf değildir...

    İslam Dininin ilk emri yani farzı OKU dur...

    Bu farza uyarak okuyan kişi; işin tabiatı icabı olarak yazmaya da başlar...

    İnsan okumaya başladığında artık onun dini; Kuran'ın dini oluverir...
    Okumayı terk ederek okuma işini başkalarına devredenlerin dini ise okuyanların kendisine dayattıkları din oluverir...

    Bu gün olduğu gibi...

    Ne yazık ki bugün Müslümanlar genel olarak; Kuran'ın tebliğ ettiği ve Peygamber Efendimizin (sav) anlattığı dinden çok uzaktalar...

    Dinin yerine hurefaları, iyi ya da kötü bidatları koyduğunuzda felaketin ayak seslerini duymaya başlarsınız...

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Abdurrahman Biçer Ayrıca...

      Oruç; nefsin terbiyesinden ibarettir. Nefsin terbiyesi ise yeniden İNSAN OLMAKTIR...

      Sil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...