Çok meraklılar, daima
çalışmaktalar, kitaplar, konferanslar, dergiler hep takiplerindedir. Durmadan
okurlar, not alırlar, öğrenirler, öğrenirler. İbadet zevkinde araştırırlar.
Aldıkları notları makale, yazı, kitap haline getirirler. Büyüdükçe büyürler.
Gazetelerde köşeleri vardır. Derneklerde sohbetlere katılırlar, dinleyicilerini
güzel hitapları ile kendilerine bağlarlar. Bildiklerini anlatırlar.
Dinleyicileri gözyaşları içinde takip ederler. Bu durumdan zevk alırlar.
Öyle bir hale gelirler ki,
öğrendikleri kendilerine ayak bağı olur. Yürümelerini engeller, gidişlerine
mani olur. Bildiklerinin esiri olurlar. Öğrendikleri putlaşır. Sahip oldukları
malumat düşünmelerini, fikir etmelerini, yeni yaylalarda gezintiye çıkmalarını,
buldukları avlaklarda avlanmalarını hep erteler. Yeniyi fark edemezler.
Gözleri, akılları fikirleri bildiklerindedir. Bildiklerinin üstüne yeni bir
düşünce katamazlar. Adeta, naslaştırmışlar, ilahi bir mana yüklemişleridir.
Ayet hükmü gibi. Allah kelamı gibi. Oysa kelimelerle ifade edilen bir mana
eksiktir. Mana daima yeni bilgilerle, yeni açılımlarla gelişecektir. Kabul
edemezler. Bulundukları yerden memnundurlar. Hayatları sorunsuz devam eder.
Batmakta olduklarının
farkında değillerdir.
Bilgileri, üzerlerinde
kibir elbisesi olarak durur. Koltukta otururken, kaldırımda yürürken,
öğrencilerine ders verirken, bir arkadaşı ile sohbet ederken, kitap okurken,
yazı yazarken, yemek yerken, namaz kılarken, oruç tutarken… Hep bu kibir
elbisesi sıkar onları. Ama fark etmezler. Mutludurlar.
Saplandıkları bataktan
çıkmayı akıl edemezler, çünkü batak içinde olduklarını asla düşünemezler,
kibirleri şahsiyetlerinin önüne geçmiştir. Şahsiyetleri kibir olmuştur. Ama
kendilerine sorarsanız Hafazan Allah kibirden uzak dururlar. Kibir kelimesinin
manasını bir türlü anlayamazlar. Bilgileri öylesine bir birine karışır ki,
Ulular’a bile hakaret etmekten zevk alırlar. Aslında hakaret ettiklerinin
farkında da değillerdir. Çünkü biliyorlardır. Bilgilidirler.
Dudaklarında müstehzi bir
tebessüm bulunur. İnsanları küçümserler. Kendileri daha fazla
bildiklerindendir. Kendilerinden başkasının bilgilerine itibar etmezler. Çünkü
onların bu bilgileri bilemeyeceklerini düşünürler. Dudaklarından İnşallah,
Hazretleri, selamlar, Aleyhi Selam.. Gibi kelime ve cümleler hiç eksik
değildir. Dinleyenler ‘ne mübarek adam’ diye düşünürler. Aslında onların böyle
düşünmelerini sağlamak için hareket ederler.
Bütün bildikleri cevizin
kabuğunu tariften ibarettir.
Mesela, ‘Pîr’ kelimesinin
manasını bile bilmezler, ama sık sık kullanırlar. Mevlana’ya, Abdükadir
Geylanî’ye… Pîr derler. Bilmezler bu kelimenin manasını. Pîr kime denir
bilmezler ama bilirmiş gibi pervasızca kullanırlar. Dinleyenlerde inanırlar.
İnandırırlar.
Saplandıkları bataktan
kurtulmak gibi bir dertleri de yoktur, çünkü bataklığı çayır çimen gibi
algılamaktadırlar.
Allah’tan, hidayete
ermelerini niyaz ederiz.
Emrah Bekci:
YanıtlaSilKaleminize sağlık hocam, yazınızda kendimi görme şansım oldu...acaba bendemi böyleyim diye........halen düşünüyorum.
Zülal Kaya:
YanıtlaSilBiz de onlara deriz ki," İnsanlık ve beyinlerini kontrol altında tutamayanlar"..
Sakın haa, öyle düşünme...İnsanlığın, beynin, korkusuzca kontrol altında, seni takip eden birisi var burada..:))
Ruhlarına bencillik kaçanlar, kendilerini putlaştıranlar için geçerli yazının içindeki gibi...Bilgi beyinde saklanır gerektiğinde çıkar okunur senin yaptığın gibi..
Bazen düşünür insan, yazarın tarif ettiği davranışları sergilememizin ve inandıklarımıza sıkı sıkıya sarılmamızın nedenlerini...
YanıtlaSilKonu psikologların alanına girmekle beraber görüşüm odur ki, kimlik savaşıdır verilen:
Çünkü kimliğimizi, doğru olup olmadığına bakmaksızın yıllardır inandığımız değerlerin (faso fisoların) üzerine kurmuşuzdur. Kimliğimizi oluşturan değerlerin yıkılması bizim de yıkılmamız demektir. Değerler var oldukça bizlerin de var olacağına; yok oldukça bizlerin de yok olacağına inanırız. Onun için yeniliklerden daima ürkeriz. İnandığımız değerleri ölümüne savunuruz, aksi halde kendimizin öleceğine, yok olacağına inanır, dehşete kapılırız.
Fazlasıyla mı felsefik oldu ne?..
Abdullah Alagöz :
YanıtlaSilMahmut Emin beyin yazısını okudum. Gerçekten toplumumuzda çok büyük bir yara, hastalık derecesinde devasa bir probleme işaret etmiştir.Cemaatlerde,tarikatlarda oluşan bağnaz,cahil ve toplumdan soyutlanmışlığın oluşturduğu insan tipolojilerine dikkati çekmiştir.Bireylerin nasıl yığınlaştığını nefis bir yazıyla tasvir etmiştir,keşke isimler de verilerek somutlaştırılsa daha iyi olur.Diline sağlık.
Ali Sertelli:
YanıtlaSilFaydasız ilimden Allah'a sığınırım.
Hocam Teşekkür ederim.
Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilGüzel bir tarifleme ancak her yönü ile yorumlamaya açık bir makale...
Herkes üzerine alınabilir ve sorabilir?...
Maksadı açarsanız sorular da maksada uygun gelir...
Mesela: Ben cahil bir adamım fakat bilgiyi öğrenmeye çalışıyorum. Öğrendiklerim bana yük teşkil eder mi?...
Faydasız bilgi ise evet.
SilAbdurrahman Biçer :
SilAncak bilgiler prospektüsleri ile birlikte gelmiyorlar. Bu sebeple faydalı ya da faydasız oluşlarını nereden anlayacağız...
Mesela, örümceğin boşaltım sistemini öğrenmenin ne faydası vardır?
SilBunun gibi, zaman geçmiş, devir gelişmiş, yeni açılımlar devreye girmişse, eski bilgilerin hıfz edilmesinin hiç bir faydası da olmayacaktır...
Abdurrahman Biçer .
SilVerdiğiniz örnek çok çarpıcı. Örümceğin boşaltım sistemini öğrenmesi gerekenlere çok faydalar temin ettiği aşikar bir bilgi, bunu yadsımamız mümkün değildir...
Ancak benim öğrenmemin optiklik dışında bir faydası olmayacağı da aşikar. Gördüğünüz gibi bu bilginin bile sıradan olan bana yansıyan OPTİKLİK gibi bir faydası var...
Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilDikkat ederseniz BİLGİ üzerinde konuşuyoruz, makalenin içeriği olan BİLGİDANELER hakkında değil...
ilim tahsil edenler için elbette, konusu ne ise öğrenilecektir, genel olarak öğrenilmesinin bir faydası olmayacaktır. Mesela, 1000 yıl önceki hikayeleri, yorumları öğrenmek ilim tahsil eden için bir mana ifade eder, fakat mesela benim için hiç bir anlamı yoktur. Fıkıh'ı ezberlemek gibi.
YanıtlaSil...
Murat Alparslan Tekoğlu :
YanıtlaSil"Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? " Zümer/9
Bu ayete göre örümceğin sindirim sistemini bilenler bilmeyenler ile bir tutulamaz veya Allah'ın Kuran'da sivrisinek örneğini vermesi ve bizim düşünmemizi istemesini fırsat bilerek sivrisineklerin anatomisini araştırıp öğrenenler ayetin hükmüne göre davranmış olduklarından araştırmayan ve öğrenmeyenlere nazaran doğrusunu yapmış olurlar.
Abdurrahman Biçer :
YanıtlaSilBu makalenin yazılmasını sağlayan bir maksat olmalı. İşte bunu anlamaya çalışıyorum...
Hülya Şahin :
YanıtlaSilSanırım makalede sözü edilenler ilahiyatçılar, şeyhler, hocalar filan mı ? Yanılıyor muyum ?
Aslında her bilgi insana bişeyler katar diye düşünüyorum. Bilginin kaynağı ve doğruluğu önemli elbette. Hangi konuda bilgimiz varsa o konuda fikir yürütme şansımız oluyor.
Sizler için yemek yapma konusunda pratik bilgiler gereksiz olabilir. Ama bizim çok işimize yarıyor. Leke çıkarma bilgileri de öyle.
Eğer söz konusu dini bilgiler ise, işte onun sonu yok. Onca kitap okusam da bu konuda yetersizlik hissederim hep.
İman, ibadet kuralları belli. Bilinmesi gereken hem bu Dünya, hem hak hukuk, hem de ahiret hayatına hazırlanma konusunda bana göre oldukça fazla bilgi gerekli...
Diğer ilim dallarında ise sıradan insanlara genel kültür sayılacak bilgiler yeterli olabilir. Misal Türkiye'nin konumunu, İstiklal Marşının anlamını ve yazarını bilmeyen lise mezunları var.
Bilgi sözcüğünün anlamı çok geniş. Herkes herşeyi bilemez. Ama okudukça öğrenir. Davranış haline getirince kalıcı olur.
Ali Sertelli ·
YanıtlaSilAmin...Allah razı olsun.
Bilgiyi ve bilgiliyi hep saygıya layık görmüşümdür. Ancak bildikleri ile iman etmeyenleri, sahip oldukları onca bilgiye rağmen muhakeme etme yeteneğini kullanamayıp bilgi hamallığı yapanları ve sahip olduklarını bilmeyenleri ezmek için kullananları artık ayırıyorum. Bilgi idrak edenin gücüdür.