Bulunduğum yer ile ufuk
çizgisi arasında deniz var.
Güneş ufkun ötesinde battı
batacak.
Bir ben deniz oluyorum, bir
deniz içime doluyor, deniz ben oluyor. Ben ile deniz arasında batan güneş kavgası
var. Güneş, bende mi batıyor, güneşi deniz mi yutuyor?
Hayali, bir vapur gürültüsü
bozuyor. Ufukla arama bir vapur girip, kraliyetini ilan ediyor. Olsun bu geçici
bir beylik ama dünyayı değiştirmeye yetiyor. Kısa da olsa beyliğine ram
oluyoruz deniz üstünde mecburi rota sahibinin. Demek bey o değilmiş.
Dönüp, akşamı yaşamaya
devam ediyorum.
***
“Her şey zıllı ile kaim…”
***
Kara bulutlar kapladı önce
güneşin önünü. Işık, bulutlar ardında mahkûm şimdi.
Ya, kuvvetli bir rüzgâr
bekler gönül, ya da bir anda boşaltmasını rahmetini bulutların.
Bu keyfi çok gördü bize…
Ahenk bozuldu.
***
Ahenk;
- “Ahenk diyordunuz
azizim.”
Ah… Evet ahenk.
İtiraz etmemektir. Kabul
etmektir. Aksi olunca, ne kadar varlık iddiasında bulunan varsa o kadar ses
çıkar ki, ne ahenk kalır, ne de zevk.
Tıpkı vapurun, ufuk çizgisi
ile aramıza girmesi gibi.
Her hangi bir kurumda
ahenk, duymaktır aynı zamanda. Duyumsamadır. Ne zaman bir idarecinin var olduğu
dank ederse zihinde, onun kurallarıyla hareket etmek mecburiyeti ne zaman senin
kabulün olursa, ahenk işlemeye başlar.
Çoğu zaman bozar hayatın
güzelliğini ahenk, saatin tik-takları gibi. Duymamak için pamuk tıkarsın
kulaklara nafile, rüyalarında bile esir eyler seni. Sen o tik-taklara
tabisindir, geceyi yırtıp beynine ulaşan tik-taklara. Tersine işler böyle
durumlarda ahenk. Elinden bir şey gelmez. Zamanı durduramazsın. Artık sen
zamanın esiri, zaman başında hükümdar.
Bir var ki, tik-tak sırrına
ulaşınca, ne ses kalır seni rahatsız edici, ne de sen rahatsız olursun
tik-taktan.
***
Güneş, kayboldu inadından.
Sahili büyülü yapıya
dönüştüren şehrin ışıkları hayat vermeye başladı. Şimdi güzellikler, karanlığın
yardımıyla, şehir lambalarının becerisiyle görünür halde. Karanlık güzelliğe
yardımcı! Çirkinlikleri örterek.
Âlemin ahengi yeni formatıyla
duruyor gözler önünde. Gören göz karanlığını yararak denizin, parçalayarak ufuk
çizgisinin ötelerine geçermiş!
Burnunun önünü göremeyen
‘ben’ için dehşetli bir hayal. Ben bu hayalin hiçbir noktasında yokum. Gece
hayalini bozan iki hain var şimdi, ufuk çizgisinin ötelerine düşen şimşekler,
şehir ışıkları üstünde raks eden martılar.
Bütün amacım geceyi
bitirmek…
Sabaha ulaşmak.
Gün (Hakk) ışığında, yeni
bir dünya kurmak.
Hepsi bu…
Mehmet Ali Öztürk :
YanıtlaSilEvet; "Hepsi bu..."
Velâkin,
çeribaşı sevdamıza musallat!
Ola ki,
elimiz hançere gide..
...