e-posta kutsuna,
‘ankebuthadis’ sitesinden her gün bir hadis gönderilir. Bu günde bir Hadis
geldi, ilgimi çekti, çok enteresan.
“Ümmetimden veya Yahudilerden ve Hıristiyanlardan her kim beni işitir
de iman etmezse cennet’e giremez – (Müsned-i Ahmed)”
Hadis’in doğru olup olmadığını
teyit etmeye imkânım elvermiyor. Kaynaklarım müsait değil. Fakat mana kalbime
oturdu, gönlüm teyit etti.
‘İşitmeyen’ sorumlu
değildir. Ümmet ise ‘işitenler’ ve kabul edenler topluluğu olarak tarif
edebiliriz. İşitip iman edenler. İncelik şurada, Peygamber, ‘Ümmetim’ dediği
halde, işitip de iman etmeyenlerin içinde, ümmetini de tadat etmiştir.
Enteresan olan tarafı budur. Hem ümmet ve hem de iman etmemiş olacak. İman
etmeyen ise küfür içindedir, başka bir ifade ile kâfirdir, geri kalmıştır,
gizlemiştir, örtmüştür… Demek ki, ümmetin içinde iman etmeyenler de olabilir.
Akıllara durgunluk verecek bir mana, aslında kendini böylece gizliyor. Hem
apaçık, hem de gizli mi gizli.
“İnsan beyni derler, hiç kimse
farkında değildir o organın.. Aslında hiçbir organımızın farkında değilizdir…
Ne bedenimizin, ne beynimizin
ürettiği bilincimizin farkında değilizdir…”(1)
İman etmiş gibi gözükmek.
Farkında olmamak. Zanlarımızla yaşamak, zannetiklerimiz ile hemhal olmak.
“Beynimizin ürettiği bilincimizin” farkında olmamak. “Her an bir şan alan”ı
bir noktada duraklatmak, artık bu kadar, söylenecekler söylendi, iş bitti, iman
bu kadar demek. “Bilinc”in daima bir atılımda, daima bir gelişmede olduğunun
farkında olamamak. Allâh esmasının zuhuru, her anda ve herkeste açığa çıkmakta
olup, iman ise açığa çıkan Allâh isimlerinin kabulü ile inanmak olarak ortaya
çıkacaktır. Efendimizin bildirdikleri “sünnetullah” hakiki imana ulaşmanın
yoludur. Bir büyüğümüzün deyişi ile “iman zevkten sonra ortaya ulaşır, zevk
ediniz kâfidir.”
“Ey iman edenler, adaleti uygulamaya aziymli olun! Ana-baba veya
akrabanız aleyhine de olsa, zengin veya fakir fark etmeksizin Allâh için
şahitlik edin; Zira Allâh hakkı, ikisinin de önündedir! O halde adaleti
sağlamada geçersiz kabullerinize tâbi olmayın! Eğer gerçeği çarpıtırsanız,
muhakkak Allâh yaptıklarınızın yaratanı olarak Habiyr’dir.
“Ey iman edenler, “B” harfinin işaret ettiği anlam ile iman edin
Allâh’a, O’nun Rasûlüne inzal ettiği (El esmâ mertebesinden
bilincine) gibi daha öncekilere de inzal
etmiş olduğu hakikat bilgisine… Kim Esmâ’sıyla her şeyi yaratmış olan Allâh’a,
O’nun melâikesine (Esmâ’nın işaret ettiği mânâların açığa çıkan
kuvvelerine), O’nun Kitaplarına
(inzal etmiş olduğu hakikat bilgisine),
O’nun Rasûllerine ve gelecekteki sonsuz yaşam sürecine kâfirlik ederse
(inkâr ederse), gerçekten çok uzak bir
inanç bozukluğuna sapmıştır.” (Nisâ/ 135-136) (2)
Nisa 136’da açık
belirtildiği üzere “Ey
iman edenler iman ediniz” ayeti kerimenin açılımından
başka bir mana değildir Resûlullah’ın buyurduğu.
Bir konuya temas etmeden
geçemeyeceğim.
Hz. Musa’nın tebliğ ettiği
kitap Tevrat, (hâşâ bozulma söz konusu olamaz, ancak anlatabilmek adına bu
kelime kullanılmaktadır) insanlar kitap üzerinde oynayarak, anlamlarını
yitirerek, kitabın hüküm devrini sonlandırdılar. Elbette, yeni bir sistem
ortaya konulması, yeniden anlatılması gerekirdi. Hz. İsa ile İncil nazil
olundu. Bu kere, Hz. Musa’ya inanıp onun kitabını Hakk belleyenlerin yeni zuhur
eden Peygamber’e Hz. İsa’ya tabi olmaları, getirdiği kitaba iman etmeleri
gerekirdi. İman etmeyenler ‘küfür’de kaldılar. Zaman ilerledikçe Hz. İsa’nın
getirdiği değerlerle oynadılar insanlar. Kitabı’nı bozdular. Çok çeşitli
İnciller ortada dolaşmaya başladı. Böyle bir küfür devrinde Hz. Muhammed zuhur
etti ve Kur’an’ı Kerim’i tebliğ etti. Hz. İsa’ya iman etmiş olan Mü’minler bu
kere Hz. Muhammed’e iman etmek mecburiyetleri vardı. Edenler etti. Etmeyenler
ise küfürde kaldılar.
…
İman sistemi böyledir. Bir
öncekine iman eden mü’minler sonrakini tanımak ve iman etmek zorundadırlar.
Yani yenisini kabulle sorumludurlar.
Peygamber’in “ümmetimden”
buyruğunu iyi anlamalı ve doğruca emirleri yerine getirilmeli ve tevhide
varılmalıdır.
Efendimiz Hadisi Şeriflerinin
birisinde de şöyle buyurur; “Öyle
bir zaman gelir ki, kişi sabah mü’min olarak kalkar, akşama kâfir olarak
ulaşır. Ancak Allah’ın iman ve tevhit ilmiyle kendilerini ihya ettiği kimseler,
bu durumun dışındadır.” (Darimi 1.97) (3)
++++++++++++++++++++++++++++++
(1) (Birol usta, ‘Bir çocuk
müjdelemeye geldim’ isimli makale)
(2) Ayet Mealleri, Ahmed
Hulûsi, Kur’an’ı Kerim Çözümü.
(3) Hadisler, Ankebut Hadis
internet sitesinden alınmıştır.
İbrahim Kutluay :
YanıtlaSilBunda aykırı birşey yok ki. Peygamberlere iman imanın şartıdır. son peygamber Hz Muhammed ise ki öyledir, ondan sonra gelen herkes dini ne olursa olsun ona tabii olup onun dini ile yaşamalıdır.
Sahih Hadislerin hepsinin akla ve dine uygun olduğu düşünüldüğün de bunda şaşacak birşey yok.
ancak dialog adına onlarda cennete girecek gibi yuvarlar cümleler kuran zevatların bunu demeye yüreği yeter mi bilinmez.
Abdurrahman Biçer:
YanıtlaSilÜmmet: İman ederek bağlanmış kişi... Anlamı bu değil mi?
O halde...
Bir fazlalık ve bir eksiklik olmakla birlikte işbu hadisin sahih oluşu Kuran ile sabit olmaktadır...
Eksiklik ise; İmanı Yahudi ve Hristiyanlarla sınırlamaktır...
Ahmet Rasim Sağ:
YanıtlaSil''beni işitir de'' burasını da açmak lazım gelir sanırım. Zira işitilenin ne olduğu, yani mesaj önemli. Yoksa, zannımca burada kastedilen ''beni işitir'' den çıkan düz manayla ''Peygamber Efendimizi işitmek'' yani var olduğunu, ismini vs duymak işitmek değil. Peygamber Efendimizin verdiği mesajı işitmek... Bu noktadan da bakarsak, zaten işitipte iman edene daha da Hristiyan Yahudi vs demeyiz. Hem aynı zamanda bu Hadis, bahsettiğim zamanlarüstü manasınında yanında birde asr-ı saadette mevcut olan Hristiyan ve Yahudiler içinde söylenmiş ve geçerli olur sanırım. Ancak sizinde dikkat çektiğiniz ''Ümmetimden'' kısmı aynen dediğiniz gibi Nisa 136. ayetle de gayet güzel açıklanıyor.