Yeniden ağır bir kamplaşma
mecrasına sokulduk. Ekim 2016’dan beri fikir üretimi, edebiyat, sanat ve ilmi
eserler üretimi sonlandı. Herkesin aklında fikrinde 16 Nisan.
Hayır! Kötü değil. Kötü
olan, kamplaşma, ayrışma, lobileşme… düşünebilme yetisini de beraberinde
öldürüyor..
Anlaşılıyor ki, 16 Nisan
nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın siyaset yeniden düzenlenecektir. Yenilenin
olmayacağı gibi düşünülürse de, iktidar sahipleri için öyle değil. Her
hâlükârda sistemin içinde kalmak, anayasaya uymak gibi bir zorunlulukları
olacaktır. Bugünkü gibi, akıllarına esenleri değil, istişare sonucu tespit
edilen politikalara dönecekler ve bugünkünden daha hayırlı olacağı bellidir.
Kazanmak zorunluluğu gibi bir hedefi belirlediler. Nedendir bilinmez! Mevcudun
suyu mu çıktı ki, değişiklik mecburiyetini taraftarlarına kabul ettirmek
isterler? Yoksa bizlerden kaçırmak istedikleri ve henüz bizlerin anlayamadığı
bir husus mu var? niye kazanmaya mahkumsunuz?
Nereden çıkartıyoruz bunu?
Yeniden geçmişin kirli
çamaşırlarını ortaya dökmelerinden, ‘hayır’ diyeceklerin teröristlerle aynı
olduklarını söylemelerinden, özellikle Atatürk düşmanlığını yeniden
köpürtmelerinden…
Devletin valilerinin,
kaymakamlarının, rektörlerinin, imamlarının iktidar lehine ve resmi
dairelerinden propaganda yapmalarından…
Asılsız tarihi bilgileri
milletin zihnine kakalamalarından…
Devletin en üstünden, en
altına kadar tüm görevlendirilenlerin canla-başla kazanmak için çabalarından.
…
Kazanma isteği, iftiraları
da beraberinde getiriyor. Yalanlarla, dolanlarla kazanılan para helal
ettiriliyor. Din adamı kılıklı zevat, Dırar Mescitlerinde utanmadan dini siyasi
emellerine alet ediyor. Allah adına söylenen nutuklar, milletin kafasını
karıştırıyor. Tavaf esnasında yapılan evet duaları, C.B.nin tavaf anında Kâbe
mahalline girmesi, gönderilen resimler, koca koca gazete yazarlarının üstelik
hiç de anlamadıkları din konusunda allame kesilmeleri, kıldıkları namazları,
yaptıkları tavafları allayarak, pullayarak anlatmaları…
Hâsılı, kazanmak
zorundalar.
Buna mecburlar. Ve kazanmak
için ne lazımsa yapıyorlar. Her şey bir yana, kazanmak bir yana.
Bunlar zaten hayatlarında
hiç kaybetmediler. Kaybedenler yanında hiç bulunmadılar. Daima her talepleri
halledildi. Daima her işte ön önde onlar kabul edildi. Sağ iktidarlar zamanında
da, sol iktidar zamanında da onlar hep el üstünde tutuldular. Bakanlıklarda,
üniversitelerde, devlete ait fabrikalarda hep onlar ön plandaydı. Aynı dönem
mektep bitiren bir fukara evladıyla onlar arasında dağlar vardı. Devletin en
kaymak işlerine onlar sorgusuz, sualsiz alındılar. Fukara çocukları diplomaları
haricindeki işlerde oyalanmaya koyuldular.
Şimdi bizden ‘OY’
istiyorlar.
Yakın geçmişin üstüne kara
boyalar çekelim,
Hakaretleri unutalım,
Oslo’yu hatırlayamayalım,
Habur’u bilmeyelim, Dolmabahçe’yi çuvala koyalım,
Dış Politika
başarısızlığını, kediye yükleyelim,
Ekonominin borç batağında
kıvrandığına bakmayalım…
Olur,
Alırsınız… alırsınız!.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder