Doğrudan Türk düşmanlığını,
Cumhuriyet karşıtlığını söyleyemeyenler ne yaparsa, onlar da onu yapıyorlar.
Çok rahatlar, ‘yedikleri
hurmalar’ doğrudan yağ olup oturduğundan vücutları
gün-be gün şişmekte, neredeyse, kendi ağırlıkları altında ezilecek duruma
yükselmekteler.
Onların hakkıdır. Düşmanı
oldukları yapılara karşı saldırmak, ideolojilerinin gereğidir. Gericilik,
yobazlık, sahtekarlık, nizam tanımazlık, kanun bilmezlik, kısaca cehaletin
yaptırdığı, yanlış iş ve işlemler sebebiyle, iş bilmezler köşeleri tuttular,
dolayısıyla çıkan her işte bir eksiklik, yanlışlık görmek mümkün oluyor. Nitekim
karşılaştıkları yanlışlıkları, ‘bürokrasideki
aymazlıklara’ bağlayacak kadar da şuurlarını yitirmiş
resmi vermekteler. Görevini yapmayan bürokrasi hakkında yapılacaklar bellidir.
Öyleyse ne duruyorsunuz demezler mi? Sonra, bürokrat emri kimden alıyor? Üst
makam Bakanlar değil mi? Askerin kışlaya, polisin karakola tıkılmasını fırsat
belleyen terör örgütünün yıllar önce toprağa, yola gömdüğü, tuzakladığı
bombalar patladıkça görevini yapmayan bürokrasi hatırlandı. Sen ehliyetsiz
zavallıları işbaşına getirirsen veya görevini yapmak isteyen bürokrata mani olursan
olacağı buydu.
Aslında bugün bürokrasiyi
suçlayanlar daha önce de, paralel yapılanma üzerine çullanırken de, kandırıldık
demekle, açıklarını izah ediyorlardı. Bunun bile farkında değiller, cehalet
işte…
Şimdilerde, kaos ve
krizlerle korkutuyorlar insanımızı. Halbuki gerçek kaos kendilerinin idare
kademelerinde bulunmasıdır. Kaos ve kriz ihtimali ne kadar varsa, kendilerine
bağlı, kendilerinden doğan verilerin baskısıdır. Bunu nasıl anlatacaksınız?
Onları tek başlarına iktidar yapan halk, hepi-topu %9’luk bir oy azalaşılıyla
yine birinci parti yaptı, lakin bunu bile kabullenemediler, neden? Bu sorunun
cevabı açık. Soruşturma önergelerini göğüsleyemeyeceklerdi. Buldukları yol ise,
yeniden seçimde tek başına iktidar olamazlarsa kriz ve kaosla halkı korkutmak.
O kadar cahiller ki, son Üç Yüz Yıldır ne krizlerin atlatıldığının bile
farkında değiller.
Bu durum tabii olarak,
faşizm sınırına yaklaştırmaktadır. Uygulamalar, öylesine benzerlikler
gösteriyor. Şahsi ordusunu kurdu, polis gücünü emirlerinden çıkamaz hale
getirdi, istihbarat üzerinde istediği gibi oyun oynayabiliyor, eğitim sistemini
tıpkı zihnindeki sisteme uydurdu, şimdi şahsi televizyonunu da kuruyormuş. Her
şey tamam. Kendilerine karşı yapılacak en küçük muhalefeti, emir erleri
aracılığı ile vatan-millet düşmanlığı iftirası ile suçluyorlar. Her şey o kadar
benziyor ki, tıpkı faşizm.. sınırı bile geçmişiz.
Aslında ‘İstikrar’ ve
karşıtı ‘istikrarsızlık’ söylemine
de sıklıkla faşist diktatörlerin baş vurduğu bilinir. Bir miktar istikrarsızlık
örneğini halka gösterirler, karşılığının istikrar olduğunu ve bu istikrarın ise
kendileriyle mümkün bulunduğunu propaganda ederler. Haklarını verelim ki,
propaganda biçimlerinde ve stratejilerinde Gobels’i metrelerce aşmış
durumdalar. Şeytanın aklına gelmeyen söylemleri bulmakta hünerliler.
Evet, durum bu. Lakin
gidişat felakete doğrudur.
Abdullah Mehricihan :
YanıtlaSilGirsin bakalım... Kimin felaketi olacak zaman gösterecek ... Sık dursunlar kafi sonrası allah büyük