Kabiliyet,
yapılabileceklerin, yapabilmeye muktedir olunabileceklerin yekûnudur
diyebiliriz. IŞİD hakkında daha düne kadar, öfkeli çocuklar, Müslüman çocuklar
gibi ılımlı tanımlamalar yapıyorlardı. Onlardan, Sünni Müslüman Türklere asla
tehlike gelmeyeceğini filan düşünmüş olmalılar ki, Konsolosluk elemanlarını
rahatça teslim olmaya ikna etmişler. Ne de olsa, dürüst, tehlikesiz, Müslüman
çocuklar!. Eski Başbakan’ın son günlerdeki bir konuşmasında, “Bir Müslüman, bir Müslümana bunları nasıl
yapar” diye sorması, devlet zafiyetini
gösteriyordu.
Yazımıza bu şekilde
başlamış ve devamı için çalışırken, ummadığımız bir olay gerçekleşti. Musul
Konsolosluk görevlilerinin 101 gün süren esaret (bu tanım bize ait değil, Baş
Konsolosun tanımıdır) günleri sona erdi. Sınırda teslim
edilmişler, oradan Şanlı Urfa’ya, oradan da kahraman hükumet üyeleri ve
kahraman AKP yöneticilerince özel uçakla Ankara’ya getirildiler.
Televizyonlardan naklet seyrettik. Başbakan bir konuşma yaptı, hiçbir şey
anlatmayan bir konuşma, kutuplaşmaya son vereceklerini belirtmelerine rağmen,
hala işbirlikçilerden, provaköterlerden bahsettiği (muhalefetin tamamen
susmasını istiyorlar anlaşılan) ama rehinelerin IŞİD’e
teslim edilmeleri konusunda bir şey söylemedi, kurtarılmalarının pazarlıkla mı,
verilen tavizle mi, yoksa bir askeri operasyonla mı alındıkları hakkında da bir
şey söylemedi. Sadece konuştu, kahramanlar dedi, alınlarından öptü, çocukları
sevdi falan, filan. Bizim merakımız hala yerinde duruyor: niye teslim
edildiler, niye üzerinde konuşulmaya yasak getirildi, nasıl kurtarıldılar?
Nasılsa bir gün açıklanır.
Olmayanları kabul
ettirmekten yana üstlerine yok. Yalana bulaşmış, algı yönlendirme
operasyonlarında oldukça ustalaştılar. Operasyon görevlileri pek çok. Bizatihi
kendilerinin yaptıkları açıklamaların yanında, görevli gazeteciler ve
bürokratları da kullandıkları oluyor. Mesela, yeni Dış İşleri Bakanı Çavuşoğlu
şunu söylemiş; “Biz IŞİD’i hep söyledik,
müttefikler yeni uyandı”! Allah Allah, ne zaman söylediniz,
söylediniz de basın mı yazmadı, yazdıysa biz mi görmedik. Nasıl söylediniz?
Bizim bildiğimiz, ‘öfkeli
Sünni Müslümanlardan’ bahsettiniz, bu doğru, başka neyi
nasıl söylemiştiniz? Suriye Başkanı Esad’ı devirmek için, kurulan bir
organizasyon muydu yani, nasıl anlayacağız bu cümleyi?
Bir açıklama da, Tayyip
Erdoğan’ın mikrofonu durumunda bulunan, Yeni Şafak Gazetesi Ankara temsilcisi
Abdülkadir Selvi tarafından yapıldı. Hürriyet’ten Ahmet Hakan’a verdiği
röportajda şu garip açıklamayı yaptı: “Konsolos, Defalarca uyarıldığı, THY uçağı gönderildiği halde tehlikeyi
görmedi ve boşaltmadı.” Yani suç tamamıyla Konsolos’un. Nasıl
sıyrılıyorlar görüyorsunuz. Askere yapılan tutuklama harekâtını da, cemaatin
üzerine ‘kumpas’
kelimesiyle atmışlar, ardından da
‘ne kadar safmışız’ demişlerdi. Bu laflardan sonra ne mi
oldu? Cemaatin tüm suçları ve günahları CHP’nin üzerine yıkıldı, şimdi Ana Muhalefet
Partisi bunu temizlemeye çalışıyor. Gazeteci Selvi, suçu Baş Konsolosa yüklüyor
yüklemesine de, oradaki muhafaza görevini yapan özel kuvvetlere ait
görevlilerin silahlarını niçin teslim ettiklerini açıklayamıyor. Zaten konunun
ana noktası burasıdır. Koruma görevinde bulunan askerler silahlarını nasıl
teslim ederler? Bu yönde kendilerine emir verilmemiş olsaydı, böyle mi
davranırlardı?
Şimdi durum değişti, her ne
olmuşsa, nasıl olmuşsa olmuştur. Rehineler salimen Türkiye’ye getirilmişlerdir.
Bu durum sevindiricidir. Hepsine geçmiş olsun diyoruz. Devletimiz için bir
başarı, Milletimiz için de önemli bir durumdur. Yapılan yanlışlar üzerine 3
aydan fazladır rehin tutulmaları, yaşanmamış olsun isterdik. Ne yapalım ki oldu,
yaşamış oldukları zor hayatın bitmiş olması önemlidir. Bir daha yaşanmaması
dileğimizdir. Bu olayların niye geliştiği, nasıl oluştuğu gelecek zamanlarda
çok konuşulacaktır.
Siyasi şov yapmaları
idarenin hakkıydı, kabul ediyoruz. Başarı tamamen kendilerine aittir. Hayırlı
olsun diyoruz. Ancak şimdiden sonra yapılması gereken, IŞİD belasının bertaraf
edilmesidir. Artık, rehine (veya esir)
problemi ortadan kalkmıştır. IŞİD’in bir terör örgütü olduğunun açıkça deklare
edilmesi gerekmektedir. Bununla kalınmayacak tabi, Türkiye içindeki açık veya
gizli örgütlenmeleri dağıtılacak ve adalete teslim edileceklerdir. Irak ve
Suriye içindeki güçlerini de kırmak Türkiye’nin görevidir. Madem, yüksek
siyaset uygulama yeteneğindeki elemanlarınız vardır, bunu da becerirsiniz.
Mesela, IŞİD ile ilgili
yapılan toplantıda alınan kararlara (bildiriye) Türkiye’nin
neden imza atmadığı, açıkça anlatılamamıştır. Her ne kadar dünkü zafer
görüntüleri göğsümüzü kabartmışsa da, IŞİD’in haber ajansı olarak faaliyet
gösteren Takva Haber’in “müzakereler
sonunda” serbest bırakılmış olduklarını açıklaması,
bize “Ne verildi?” sorusunun sorulması gerektiğini
hatırlatıyor. Ayrıca, AKP milletvekili Ş. Tayyar’ın tiwitter hesabından yaptığı
“CIA’nın serbest bıraktığı”
anlamındaki açıklaması da, savaşın aslında ABD ile olduğunu ve rehinelerin
aslında CIA’ya teslim edildiğini mi anlatıyor diye sormadan edemiyoruz. Özet
olarak, işler karışık. Sevinme bizim için bitti. Başbakan’ın “aylardır uyumadan rehineleri kurtarmak
için çalıştık” demesi bile, bazılarımızın dudaklarında
alaylı tebessümler oluşmasına sebep oldu. ‘–ya, ne yapacaktınız. Yan gelip yatacak mıydınız?’ Deme
hakkını verdi.
Olayları ve gerçekleri
terse çevirme gayretlerinden vaz geçerek, anladık bu konudaki kabiliyetinizi de
takdir ediyoruz:
IŞİD terör örgütüdür.
Türkiye, büyük bir devlettir. Büyük bir devletin terör örgütlerine nasıl
davranacağı bilinmektedir. Türkiye’nin IŞİD ve PKK’ya terör örgütleri gibi davranması
zamanı gelmiştir.
Acıyanlar, bir zaman sonra
acınacak hale gelirler.
Yine aynısını yaşayacağız. Bu yalanlara AKP'li güruh alkış tutacak, hindi gibi kabara kabara gezecek. Biz ise, olayların öyle olmadığını anlatmaya çalışırken, rezalete nasıl böyle sahip çıkabildiklerine de şaşıracağız.
YanıtlaSilPKK'yi siyasi muhatap almak için kanun çıkarttılar diyorduk. Meğerse bütün teröristleri muhatap almaya kanun çıkartmışlar.
Hocam, AKP gidip milli bir hükümet gelmeden dediğinizi yapmak mümkün mü?
İlhan Yalçın: