Bendeniz AKP’nin
siyasetlerini, Dücane Cündioğlu’nun Nisan 2001 tarihli bir yazısı üzerine
kurduğunu düşünüyorum. Zaten öyledir, birisi bir kitap okur hayatı kurtulur,
diğeri bir mimari yapı seyreder geleceğine dair yepyeni kararlar alır, başkası
bir dağa tırmanır bazı düşüncelerinden vaz geçer. Siyaset erbabı da, eğer
uyanıksa okuduğu ve içselleştirebildiği bir cümlede ne yapmasına karar verir ve
inandığı ölçüde ölümüne uygular. Karar vermek, anlık bir düşüncenin sonunda
oluşur. Eğer karar verilebilmişse ve korkusuzca uygulanabilmişse karar yanlış
bile olsa başarı kesindir. Çünkü ardında milyonlarla kişinin (topluluğun)
duası ve dayanışması vardır. Kararın arkasında bir topluluğun olmasının
ehemmiyeti büyüktür. Dualara, topluca âmin denilebilirse zuhurat oranı daha
yüksektir.
Durup dururken bir
gazetenin köşe yazarının yıllar önce yazdığı bir yazısının bugünkü
politikaların sebebi olduğunu nasıl söylersin gibi bir soruya muhatap
olabilirim ihtimaliyle şöyle cevaplarım; bu dünyada uygulanan ne varsa ki,
geçmişin bir zamanlarında söylenilmiştir. Ancak, uygulayıcılar kendilerini çok
akıllı, çok idrakli, çok zeki olduklarını, ulaşılmaz, erişilemez olduklarını
kabul ettiklerinden uyguladıklarının kendilerine ait düşünceler (fikirler)
olduğunu zannederler. Bunun bir önemi yoktur. Düşünceyi serdeden arifan sadece
güler-geçer seyreder.
Cündioğlu’nun cümlelerini
yazalım okuyucu karar versin: “Siyaset
en nihayet bir alış-veriş işidir, alma-verme sanatıdır. Kazanmak için, var
olmak için almak ve vermek işidir. Sadece alamazsınız, aynı zamanda vermeniz de
gerekir, alabilmek için vermeniz gerekir. Bu alışverişte kazançtan, -kabaca-
aldıklarınızın verdiklerinize değmesi halinde söz edilebilir sadece. Daha
çoğunu alabildiğiniz için ve alabildiğiniz sürece, verdiklerinizi kimse
önemsemeyecek, hatta bunu basitçe vermek olarak değil, bir lütuf olarak
algılayacaklardır.
Size sadece ne verdiğinizi değil, ne aldığınızı da soracaklar, sadece
sağ elinizden çıkana değil, sol avucunuza konana da bakacaklardır. Sol avucunuz
boşsa ya da boş denecek derekede bir şeyle doluysa veya sağ elinizden çıkanla
mukayese edilemeyecek kadar değersizse hiç tereddüt etmeden sizi siyasetten
boşayacaklar, sizi de siyasetinizi de boşaltacaklardır. Çünkü bu bugüne kadar
hep böyle olmuştur ve böyle olmaya devam edecektir.
Bu milletin idaresine talip olanlar üç asırdır veriyorlar ve
karşılığında da kendilerince bir şeyler almaya çalışıyorlar. Hep almak için
verdiler, aldıkları sürece verdiler/verebildiler. Lâkin aldıklarından ziyade
vermiş olmalılar ki en nihayet verecekleri pek bir şey kalmayınca verilemeyecek
şeyleri de vermeye başladılar.”
Şimdi oturup neleri
verdiklerini söyleyecek halimiz yok. Vermedikleri, veremediklerinin bir
listesini çıkartırsanız, geriye verilenler kalır. Bu noktada, kömür-makarna
repliği yok hükmündedir. Fabrikalar, barajlar, göller, madenler, köprüler,
yollar, rafineriler, elektrik santralleri, okullar, ormanlardan bağışlananlar,
kamu binaları, kupon araziler… say say bitmez. Şimdi sıra son cümlede. ‘Verecekleri
pek bir şey kalmayınca verilemeyecek şeyleri de vermeye’
gelmiş durumda. PKK, IŞİD, ABD, AB, Ortadoğu.. almak için sıradalar, bizimkiler
ise; –Acaba ne verebiliriz?
Düşüncesindeler. Son kalanlar herhalde verilemeyecekler listesinde olmalı ki,
düşünme safhası epey sürdü. Adını yumuşattılar, ‘çözüm, analar ağlamasın’
filan gibi sevimli laflar buldular ama yemesi zor olsa gerek, kıvırıp
duruyorlar. Hazmettiremediler. Yeni buldukları Başkan, tek hedef olarak çözümü
ortaya koydu. Her ağzını açtığında, çözüm diyor, ne demekse, ne demek olduğunu
izah bile edemiyor. Ağzında sadece çözüm süreci.
Özellikle, IŞİD ve İHVAN
hakkındaki görüşleri, söylemleri ve yapmak istedikleri önemli ipuçları veriyor.
Yapmak istedikleri tamamen BOP eş başkanlığına verilen görevler içinde
bulunuyor. İhvan’la ilgili bir problem mi var, çözüm derhal sunuluyor,
bakarız!. Hala Işid hakkında terör tanımını kullanamıyorlar. Yandaş yazarların
satırlarına bakarsanız olanlara rağmen hala, masum çocukları anlatıyorlar.
IŞİD’i terörle ilişkilendiren diğer yazarlara ateş kusuyorlar, küçümsüyorlar, fazla
da hissettirmeden tabi. Efendileri, gösteriş olarak da olsa IŞİD’e savaş
açmışken, fazlaca aykırı laflar edemiyorlar. Bu konuda neler verilecek merak
içindeyiz doğrusu!.
Ortadoğu cazibe merkezi.
Planlamalar BOP yüksek idaresi tarafından yapılıyor, eş başkanlık gereğini
yerine getiriyor. Bakmayın bunların (ABD, AB koalisyonu) İHVAN
düşmanlığına filan, birisi düşmanlık gösterisi yaparken, bizimkiler de sahip
çıkıyor, yani askerlerini açıkta bırakmıyorlar. İhvan’a karşı düşünceleri,
kabulleri neyse, IŞİD için de aynısıdır. Fark etmez. Her ikisi de, sırası
geldikçe kullanılacaklar arasındadır. Tıpkı, PKK, tıpkı Kaide gibi. Bir de
bakmışsınız, IŞİD, PKK, İHVAN birleşmişler ve saldırıyorlar. Hedef Türkiye. Hiç
şaşırmam. En büyük düşmanlıklar, dost olarak bakıp, besleyip, büyüttükleriniz
içinden çıkıyor. Değişmez gerçeklik.
Musul Konsolosluk
elemanlarının IŞİD’e teslim edilmeleri (başka tür bir verme örneği) konusu,
gelecekte çok tartışılacak. Fakat inanılmaz bir saklama, karartma
yapabiliyorlar. Beyazı siyah, siyahı beyaz olarak göstermekte üstlerine yok.
Yalan bunların geçim kaynağı. Koltuklarında kalabilmek için, vermenin yollarını
buluyorlar ve veriyorlar. Enteresandır, Rusya o gün yıllardır kullanmadığı veto
hakkını kullanmasaydı, Kıbrıs’ı bile vereceklerdi. Adalar denizindeki 16
adamızın Yunan devletine verildiği basına intikal etmesine rağmen yüksek
idarecilerden bir itiraz ya da eleştiri gelmedi, enteresan!.
İlginç bir konu da şudur.
Bu kadar veriyorlar ama bir
türlü yalama olamadılar.
Anlamadığım bir hususta
şudur: gücü elinde bulunduranlar durmadan veriyorlar, karşılarında bunları
eleştirecek bir güç yok. Bir yandan da muhalefetin olmadığını propaganda
ediyorlar. Çok etkili bir metot. Muhalefet görevini de kendileri yapıyorlar
adeta. Muhalif güçler, ne söyleseler, ne gibi öneriler getirseler, hangi
eleştirileri yöneltseler basın ilgilenmiyor, üstelik muhalefet yok
yaygaralarını en üst düzeyde seslendiriyorlar. Ne kadar ilginç bir politika,
tam da oportünist uygulama, hep bana meselesi. Benden başkası yok meselesi.
Vererek bir yere kadar
gidebilirsiniz. Bunun sonu yoktur. Almaya alışanlar daima vermenizi beklerler.
İyi de, nereye kadar?
NOT: Bu yazı, IŞİD
teröristlerinin elindeki Türk esirlerinin, yurda getirilmesinden çok önce
yazılmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder