16 Ekim 2014 Perşembe

‘De-Facto’ Oyunlar!.


Kanlıdır.

Kendini ‘ağa’ sanan birileri tarafından çizilen planlar sahneye konur. Ölüm kaçınılmazdır.

Ya ölecek, ya da teslim olunacaktır.

Sahnedeki oyunu idare eden ve oyuncuların, oynanan oyunun kim tarafından çizildiğini bilmemeleri esastır. Sadece, Eş-Başkan seçilmiş kişi bilir. O da, verilen suflelere göre oyunu idare eder.

Daima kameraların karşısında olduğundan; Bir gün -hatta daima-; ‘bu işleri kendisinin yaptığını’ filan düşünür, öyle de söyler, söyler ama gerilerden birileri kıs kıs gülmektedir.

Doğruyu ‘aramak’ gereksiz; gözünün önünde durup duruyor. Kral çıplaktır yani, söylenilmiştir.

Şimdi, PKK’yı düşünelim;

Yurt içinde silahtan arındırılmasını istiyoruz!

Yurt dışında ne yapıyoruz?

Silahlandırılmasını.

Bu nasıl bir politikadır?

Ya kendimizle çelişiyor, ya ortaklarımızla çelik çomak oynuyoruz.

Uygulanan politikaların oturduğu nokta şurasıdır;

“T.C. kuruluşundan beri yanlıştır ve bugüne kadar yanlış uygulamalar içinde olagelmiştir”.

Bu cümle içinde eleştirilen kimdir?

ATATÜRK.

Ayrıca onun arkadaşları ve 38’e kadar olan uygulamaları. Bu cümleyi söyleyenler kimlerdir? Ayrılıkçı  Kürtçüler, neo liberaller, Komünistlikten liberalliğe terfi edenler, siyasi dinciler ve yandaşları.

Sonradan uydurulan ve sürekli her hatayı ifade ederken kullandıkları ‘Kemalizm’ safsatası karartma bölgesi.

Peki, milli politikalar uyguladığını özellikle propaganda eden yöneticiler neden, ama neden ‘böl-yönet’ siyasetinin uygulamasını (güya) korkusuzca hayata geçirmek çabasındalar?

Bu anlaşılamaz.

Anlaşılamaz da. Ancak, şu gerçeklik var; “Yüz kere yanlış yap, bir kere -doğruyu- söyle, bu millet hep senin doğru yaptığını zanneder!”

Eğer bu özelliği bilirsen, ne yapacağını da bilirsin.

Yalan söylemeyi bilmeyene, istersen durmaksızın yalan söyleyebilirsin.

Olan budur.

Çünkü yalanı bilmiyor, yalan nedir bilmiyor. Nasıl istersen öyle davran, öyle konuş.

Niye bu oyun?

Saklanacağın en korunaklı bölge polisin (seni arayanın) yanıdır.

Eleştireceğin konuda inandırmak istiyorsan eğer, kendini işin içine katarak olursa, toplumun hoş görmesi kolaylaşacaktır. Bu halde yapılması gereken, kendini de işin içine katarak eleştiriyi yüksek irtifalara çıkarmak. Kendin de eleştiriliyorsan, halk şunu söyleyecektir: -daha ne olsun, kendini de işin içine katıyorsa suçlu o değildir!..

Tam bu noktada politika kolaylaşıyor. İstediğini, istediğin tonda söyleyebilirsin.

Beyinleri tam bu enstantaneyi görmeye ayarlayabilmişsen eğer;

Sahnedeki kahraman sensin.

O vakit istediğin oyunu, rahatlıkla sahneye sürebilir ve istediğin (kötü de olsa) oyuncularla, istediğin replikler ve sahne hareketleriyle oyunu devam ettirebilirsin.

Demem o ki;

Artık sen, bir ‘karizma’sın. İstediğini, nasıl canın çekerse öyle yapmaya özgürsün.

Bunun tanımı; ‘istenen oyunu, istediğin hürriyet içinde sahneye koyabilirsin’ demektir.

Bu oyunda kimin öldüğü, niye öldüğü, nasıl öldüğü sorulmaz, önemli de değildir. Çünkü sen varsın ve sen vaz geçilmezsin.

Ta ki;

Birileri!..


İpini çekene kadar!..

1 yorum:


  1. Mehmet Kınacı:

    Ben KINACI'yım ya isteyen analar kına yaksın diye kına dağıtıyorum...Bol bol yaka bilirler!!!

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...