Kanlıdır.
Kendini ‘ağa’ sanan
birileri tarafından çizilen planlar sahneye konur. Ölüm kaçınılmazdır.
Ya ölecek, ya da teslim
olunacaktır.
Sahnedeki oyunu idare eden
ve oyuncuların, oynanan oyunun kim tarafından çizildiğini bilmemeleri esastır.
Sadece, Eş-Başkan seçilmiş kişi bilir. O da, verilen suflelere göre oyunu idare
eder.
Daima kameraların
karşısında olduğundan; Bir gün -hatta daima-; ‘bu işleri kendisinin yaptığını’ filan düşünür, öyle
de söyler, söyler ama gerilerden birileri kıs kıs gülmektedir.
Doğruyu ‘aramak’
gereksiz; gözünün önünde durup duruyor. Kral çıplaktır yani, söylenilmiştir.
Şimdi, PKK’yı düşünelim;
Yurt içinde silahtan
arındırılmasını istiyoruz!
Yurt dışında ne yapıyoruz?
Silahlandırılmasını.
Bu nasıl bir politikadır?
Ya kendimizle çelişiyor, ya
ortaklarımızla çelik çomak oynuyoruz.
Uygulanan politikaların
oturduğu nokta şurasıdır;
“T.C. kuruluşundan beri yanlıştır ve bugüne kadar yanlış uygulamalar
içinde olagelmiştir”.
Bu cümle içinde eleştirilen
kimdir?
ATATÜRK.
Ayrıca onun arkadaşları ve
38’e kadar olan uygulamaları. Bu cümleyi söyleyenler kimlerdir? Ayrılıkçı Kürtçüler, neo liberaller, Komünistlikten
liberalliğe terfi edenler, siyasi dinciler ve yandaşları.
Sonradan uydurulan ve
sürekli her hatayı ifade ederken kullandıkları ‘Kemalizm’ safsatası karartma bölgesi.
Peki, milli politikalar
uyguladığını özellikle propaganda eden yöneticiler neden, ama neden ‘böl-yönet’ siyasetinin
uygulamasını (güya) korkusuzca hayata
geçirmek çabasındalar?
Bu anlaşılamaz.
Anlaşılamaz da. Ancak, şu
gerçeklik var; “Yüz
kere yanlış yap, bir kere -doğruyu- söyle, bu millet hep senin doğru yaptığını
zanneder!”
Eğer bu özelliği bilirsen,
ne yapacağını da bilirsin.
Yalan söylemeyi bilmeyene,
istersen durmaksızın yalan söyleyebilirsin.
Olan budur.
Çünkü yalanı bilmiyor,
yalan nedir bilmiyor. Nasıl istersen öyle davran, öyle konuş.
Niye bu oyun?
Saklanacağın en korunaklı
bölge polisin (seni arayanın) yanıdır.
Eleştireceğin konuda
inandırmak istiyorsan eğer, kendini işin içine katarak olursa, toplumun hoş
görmesi kolaylaşacaktır. Bu halde yapılması gereken, kendini de işin içine
katarak eleştiriyi yüksek irtifalara çıkarmak. Kendin de eleştiriliyorsan, halk
şunu söyleyecektir: -daha ne olsun, kendini de işin içine
katıyorsa suçlu o değildir!..
Tam bu noktada politika
kolaylaşıyor. İstediğini, istediğin tonda söyleyebilirsin.
Beyinleri tam bu
enstantaneyi görmeye ayarlayabilmişsen eğer;
Sahnedeki kahraman sensin.
O vakit istediğin oyunu,
rahatlıkla sahneye sürebilir ve istediğin (kötü de olsa)
oyuncularla, istediğin replikler ve sahne hareketleriyle oyunu devam
ettirebilirsin.
Demem o ki;
Artık sen, bir ‘karizma’sın.
İstediğini, nasıl canın çekerse öyle yapmaya özgürsün.
Bunun tanımı; ‘istenen oyunu, istediğin hürriyet içinde
sahneye koyabilirsin’ demektir.
Bu oyunda kimin öldüğü,
niye öldüğü, nasıl öldüğü sorulmaz, önemli de değildir. Çünkü sen varsın ve sen
vaz geçilmezsin.
Ta ki;
Birileri!..
İpini çekene kadar!..
YanıtlaSilMehmet Kınacı:
Ben KINACI'yım ya isteyen analar kına yaksın diye kına dağıtıyorum...Bol bol yaka bilirler!!!