7 Mart 2012 Çarşamba

Prof. Dr. Ramazan Demir’den Duyduklarım


“hayatta bir şeylere sahip olmak”… Nedir bu “bir şeyler” ve nedir bu “sahip” olunacaklar? Ve “karmaşık çarkın” dişlileri arasında ezilme tehlikesi? Niye insan hayatta “bir şeylere” “sahip” olmak için yırtınsın ki? Ne olacak? Bu bir şeylerden üst üste yığınlar yaptığı vakit ne olacak? O bir şeylere hiç sahip olmayan insan ne olacak? Aralarında bir fark var mıdır?

“Hayaller ve mantık” arasındaki bağın araştırılması, göreceli bir hususun dillendirilmesi!

Ve, niye mantık? Nitekim kendiniz de söylemiyor musunuz? “hayaller içinde olmayı mantıklı insan da başarır mantıksızı da..” duyguların akla hükümran olduğu zamanlarda, “gönlün merkez olarak seçildiği hislere aklın kâr etmediği” gibi. Aklı ile hayaller kuran akıllı insanla, gönlünün emrine giren “akılsız” insan hayalleri, hayale ulaşılması açısından sonuç olarak ne anlatır bizlere? Madem ki imkansızdır ulaşılması hayallere!.. Mademki, “sürprizlere bağlı olarak kırılır” gider hayallerimiz. Bu nokta da akıllının hayallerinin “ulaşılabilir” olması. “Aşksız” hayallerin kırılganlığı.

“Hoş gör”ülse, affedilse bile “sevdiğinin hatalarının” görülmesi yanlış değil midir? Ne hatası? Hata görülebiliyorsa orada sevgiden bahsedilebilir mi? ki, hata ‘gören gözde’ değil midir? bir de şu var; seven ve sevilen olmalı, bir tarafta seven, diğer tarafta da sevilen. Seven sevileninin hatasını görüp, affedecek! Aşk’ın sarıp sarmaladığı demlerde seven ve sevilenden söz edilemez. İkisi bir olmuştur, bu dem’den itibaren ikilikten, sevenden sevilenden söz olursa, ‘riya’ hükümfermadır. Hata kimin, hatayı gören kim?

Akıl ve mantıkla ‘Aşk’ hakkında muhabbet olursa eğer, “aşkın yörüngesine giren akıl sapıtmalar” gösterir de denir tabii. ‘Çokluk’ denizinin içinde bir başına yüzmeye çalışan acemi dalgıç misali. Rüzgârın önünde uçuşan, yön tayinini beceremeyen kurumuş yaprak misali. ‘Aklını yağmaya verip, fikrini şaşıran’ ama kılavuz edinip deryaya açılmayı denemeyen cüretli gözü karalar misali. Burada “özgüven” olsa ne olur, olmasa ne olur? Zaten, bu gibi durumlarda bir de özgüvene ihtiyaç olabileceğini nasıl düşünebilir ki? Bu durumda “aşkın da varacağı sonuç hep hüsrandır…”.

Hüsran, lezzetidir aşığın. Bu andan itibaren de ne aklına sahip çıkabilir aşk, ne de aşkına sahip çıkabilir akıl. Bir damla su iken deryaya karışıp, derya ile bir olmuştur, derya olmuştur. Ne damla vardır orada, ne de su.

***

Nedir hayal?

Tefekkürle ilintisi var mıdır?

Yoksa hayal ile düşünceyi birbirine karıştırıyor muyuz?

Beyine saniyede ulaşan 400 milyar verinin algılanması, resme dönüştürülmesi, dünyevileştirilmesi aşamalarının hangi bölümü hayallerimiz, hangi bölümü düşüncelerimiz olarak adlandırılacaktır? Bir kuytuda kendi halinde dertleri ile baş başa kaldığı vakitlerde “hayallerin en güzelini kurarken insan kendi benliğinde bir derinlik içine girer, yalnız kalır hayalleriyle baş başa, sakin ve sessiz, derin ve sonsuzca…”.

 “Var birazda sen oyalan” eğitiminde verilen değerlerle, dünyayı algılamak ve anlamak varken, boş hayallerin içinde debelenip durmanın anlamsızlığı da ortaya çıkıyor. “Hayal ettiğin sürece yaşarsın” edebi söyleminin içinde de, dünyaya tutunmanın, yolu yordamı verilirken belki de hoş hayallerin, boş uğraşlarla dünya ömrünü tamamlamanın mahviyetinden bahis ediliyordur.

Ahlanmak, vahlanmak ahir ömürde fayda da sağlamayacağına göre; kurduğu hayallerin tamamınında gerçekleşme ihtimalinin olmadığına göre, yaşanan “hayal kırılmalarının”, “umutların kırılmalarının” daima insan beyninde yaşanmasının var olacağını bile bile, yani Hoca’nın deyimiyle “hayatın bir parçası olan tarih, aslında ‘zaman’ ölçeklerinin matematiksel ifadesinde yeri olan ve gerektiğinde tekerrür eden bir süreç”  olduğu bildiği halde, bu kavgalara, bu gürültülere bir son da verilmek gerekecektir.

Burada, Zaman mefhumu üzerinde biri iki cümlesi vardır Hoca’nın. Bu konu bizi aşar.

Ramazan Hoca’nın bir cümlesini yazarak sonlandırmalı bu yazıyı: “Gönül limanından ayrılan sevda gemisi her ne kadar sonsuz hayallerle birlikte denize emanet olarak kabul edilse de, sevda gemisi denize açıldıktan sonra çıkacak muhtemel fırtınayı da kaptanın hesaplaması gerekir…”

***

Prof. Dr. Ramazan Demir’in “Külfetli Bir Armağandır Hayat” isimli makalesini okurken bunları duydum.

3 yorum:

  1. güzel ... okudum ve düşünmeye başladım ... yani aklımı kullanmaya ... M.Yalçın

    YanıtlaSil
  2. Harun Maral :

    Tefekkür, muhayyile ve arzular.
    Arzu edilene ulaşabilme düşüncesi, belki düşünce planından öte gidemese de güzeldir.
    Hayal kırıklığı, umut kırılmasına dönüşmemişse , hayal etmek ruhun dinlendirilmesidir.
    Hayal edilene ulaşılsa bile,sonuçta yine ondan ayrılmak realitesini idrak ederek yaşamalı insan

    YanıtlaSil
  3. Ali Haydar Zülfikar :

    ‎''Neyi ne kadar seversen sev, bir gün ondan ayrılacaksın.
    Nerede nasıl yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin..'' Bu nedenle, hayallerimizin esir olmadan, bu dünyada misafir olduğumuzu unutmadan muhayyilemizi geliştirmek iyidir. Aksi durum bizi, karamsarlığa, isyana götürür

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...