Irak Konsolosluğumuz
basıldığında anladık işin derinliklerinde IŞİD olduğunu. Dünyanın her
tarafından toplanmış, problemli, kavgayı hayat tarzı yapmış, uyuşturucu
müptelası beynini sarmış, ayyaş, avare kişiler topluluğu. Bunların her yerde
özenle yetiştirildiğini de tahmin zor değil. Macerayı seven gençler. Ömürlerine
sığdırabilecekleri birkaç saniyelik heyecan yaşamaları için neleri vermezler. Onları
kahpece cinayetleri işlemlerine sevk eden bu ‘heyecan yaşama’ arzuları. Esasen
hedeflerinde, ne bir dava var, ne de bir başarı öyküsünün kahramanı olmak.
Soğuk savaş yıllarının
kalıntılarıdır aslında. O zihniyetin sonlanmamış, asker devşirmeyi de ihmal
ettirmiyor. Özenle yetiştirilmişler dediğimiz nokta burası. Nasılsa bir gün
gelir lazım olur anlayışı.
Terörist yetiştirmenin de
kuralları var. Pişirmenin en etkili yolu, sıkıntıyı yaşatmak, sonra da yaşananı
gidererek rahatlamak. Uyuşturucu önemli bir yardımcı. İhmal edilmez. Asker
vuruşmaya -ölüme- hazır olunca, hiçbir şey esirgenmez artık. Para, makam, şöhret,
seyahat, iş-aş her bir şey tamam edilir. Ve sırası gelende haydi bakalım. Zaten
beyin olarak kıvamında hazırlanmış ve görev bekliyordur. Yumurtadan civcivin
çıkması gibi. Sıcaklığını belli derecede tutacak, yumurtaların üstünde sabırla
yatacak bir anne, istihbarat örgütleri de işinin uzmanı.
Pakistan, Afganistan,
Somali, Yemen daha pek çok ülkede gördüğümüz bu. Hepsi tıpatıp birbirine
benzeyen tek tip imalat. Akıllarında yalnızca öldürmek var, şekil ne olursa
olsun. Dayandıkları sözde -manevi- hikâyeler yer yer değişiklik gösterse de,
eğitimleri ve yönlendirildikleri davanın başarısı söz konusu olunca, önemli
değil. Düzenleyiciler ve yönlendiriciler için önemli değil, çünkü ölen ve
öldürülenler kendilerinden değildir.
İsim, renk, şekil,
giyim-kuşam değiştirmeleri onların çokluk olduklarını anlatmaz. Nerede, nasıl
bir görev verilmişse oranın kültürel ortamına uyum sağlamak, öğretildikleri bir
kamuflaj yapılanmasıdır. Bakmayın, Afganistan’da Taliban, Suriye’de Nusra,
Nijerya’da Boko Haram, Mısır’da İhvan, Irak ve Suriye’de IŞİD ve Türkiye’de PKK
gibi adlar almalarına. Daha ismini sayamadığımız veya bilmediğimiz pek çok
örgüt var. Kimi toprak üstünde ufak-tefek eylemlerle oyalanırken, kimi de yer
altında derin uykuya yatırılmış, havaların ısınması bekliyorlar, uyandırılmayı…
Bunların bir kısmı da
farklı alanlarda faaliyetlerini sürdürürler. Mesela, iftira kesimi çalışanları
belki kendileri bilmezler ama onlarla aynı amaçlar için ter dökerler. Ver
parayı yaptıramayacağın iftira yoktur. Öylesine yetiştirilmişlerdir ki, bir
ülkenin Genel Kurmay Başkanını bile terör örgütü lideri suçlamasıyla zindana
attırırlar, bunları yaparken de ülkenin idarecilerini bile kandırmayı
becerebilirler!.
Öyle bir zaman yaşarsın ki,
kimin suçlu, kimin suçsuz, kimin iftiracı, kimin müfteri, kimin satılmış, kimin
ajan, kimin casus olduğunu sen bile karıştırır, işin içindekiler bile yanlış
kararlar verirler.
Çok önemli bir ipucunu
Obama verdi.
‘Amerika’nın kara ordusu’
yakıştırmasını PYD’ye yaparak ve sözde düşmanlık salvolarını IŞİD’e göstererek,
Türkiye’nin, Terör örgütü PKK’ya yapmakta olduğu harekâtı önleme girişiminde
bulunarak. Oysa herkes biliyor ki, PYD denen oluşum da, bizatihi kendilerinin
örgütlediği ve PKK elemanlarından yapılanmış bir terör örgütüdür. Bizim için
terör örgütü olan bu kuruluşlar, demek ki, onların kara ordusunu meydana
getiriyorlarmış.
Yukarıda ismi geçen ve
geçmeyen terör örgütlerinin tamamı, onların kara ordusu durumundadır.
Uyanık olup,
Kiminle savaştığınızı
biliniz. Düşmanını tanımayan kumandan, nereye, nasıl ve niye gideceğini
bilemez. Aldığı kararlar belki de düşmanın istekleri doğrultusunda olur.
Düşman kavi…
Allah Yardımcımızdır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder