Bağımsızlık yolunun
açıldığı, Malazgirt’ten sonra, Anadolu’nun Türk vatanı olduğunun ikinci kere
tescil edildiği meydan savaşı. Üzerinde yaşayacak kadar toprak -vatan- yoksa
bağımsızlık söylemi sözde kalır. Bizanslılar elindeyken mahzun olan topraklar,
fetih yoluyla geçer Türklerin eline. Yunanlılar Bizans’a ait olduğunu iddia
ettikleri, tabii ki İngilizlerin kışkırtması ve destekleriyle, Anadolu
topraklarının Batı kesimlerini işgal ederler ve ele geçirmeye çalışırlar. 800
yıldır bizim olan fethedilen vatan, düşman çizmeleri altındadır. 1921 deki
kanlı çarpışmalar Sakarya’da meydana gelir, ezilerek yenilen Yunan ordularının
takibi, İzmir’e değin sürer ve genel anlatımıyla, düşman denize dökülür.
Viyana’dan beri boynu bükük evlerine dönen Türk Milleti’nin yeniden dirilişi,
Sakarya’da mümkün olmuştur. Sakarya bağımsızlığın mührü, vatanın teminatıdır.
Yaşanan şu felaketi yazmak
zorunluluğu var: savaşın başlangıcında Yunanlılar (10 Temmuz) kârlı
başladılar. Kendi vatanında yenilgi çok ağır olur ve çarpışmalarda 40 Bin şehit
verilir. Düşman ordusuyla araya mesafe konulmalı ki, toparlanma, düşünme,
dinlenme sağlanabilsin. “Türk
ordusu Eskişehir ve Kütahya’da yenilerek geri çekilmeye başladı. Yunanlılar
Eskişehir, Kütahya ve Afyon’u ele geçirdiler. Mustafa Kemal ordunun Sakarya
gerisine çekilmesini uygun gördü. Çünkü Yunan ordusu çok daha güçlüydü.” (Ana
çizgileriyle Türkiye’nin Yakın tarihi, Sina Akşin, I. Cilt)
Falih Rıfkı Atay anlatır: “Mustafa Kemal Ankara’da bozgun haberini
aldığı vakit pek öfkeli idi. Fakat soğukkanlılığını takınarak cepheye geldi.
İsmet Paşa, Mustafa Kemal’e selam durur: ‘Yapamıyorum’ der.
Mustafa Kemal daha önce Garp Cephesi Komutanlığı’na Fevzi Paşa’yı
getirmeyi düşünmüş, Fevzi Paşa yanında kalmak isteyerek özür dilemişti.
Mustafa Kemal İsmet Paşa’ya; ‘yaparsın, yapacaksın’ der.” (Erol
Mütercimler, Komplo Teorileri)
Savaş, milletin bütünüyle
katılımıyla kazanılabilir ancak. Kuvvetler aynı noktaya çekim yaparlarsa,
ağırlığı yerinden oynatabilirler. Her kuvvet farklı yönlere çekerse, o
ağırlığın yerinden oynatılabilmesi imkânsızdır. Birlik sağlanmadan, bütünlük
kurulmadan zafer hayalden öteye geçemez. Yapılması gereken (budur)
oydu. Meclis’ten yetki istedi ve istediği verildiğinde ilk yaptığı (çıkardığı
kanun) şuydu; “..Her
aile birer takım çamaşır, birer çift çorap ve çarık verecek, besin maddelerinin
yüzde kırkını, silah ve cephanesinin tümünü, taşıt ve binek hayvanlarının yüzde
yirmisini, bedeli sonra ödenmek üzere teslim edecek gibi hükümler içeriyordu…” (Akşin,
aynı eser)
Unutulmasın, başarı
birliktedir. Katılmayanları bile, itirazsız bir hale getirmeden başarı
muhaldir. Sakarya zaferinin altında milletin bütünlüğü, zafere odaklanması
yatar. Lider, bu bütünlüğü sağlayabilen kişidir. Hata yapma şansı olmadan ve
süratle alınan kararların derhal hayata geçirilmesi ve hedefe yürünülmesi
başarının şartlarındandır.
****
“Kütahya, Afyon, Eskişehir”; Cumhurbaşkanlığı,
Başbakanlık ve sair devlet kurumlarıdır. Ele geçirilmiştir. Öyleyse Sakarya
gerisine çekilerek, birliğin kurulması, kardeşliğin sağlamlaştırılması
eylemlerine girişilerek, tüm taraftarlarının ve hatta tüm milletin hareket
etrafında birleştirilmesi sağlanarak, taarruza hazır hale gelinmelidir.
Önümüzde fazla da bir zaman yoktur. Hareket alanı ancak bir-kaç ayla
sınırlıdır.
Esasen; hileler,
kandırmalar, propagandalar olarak öne çıkan bu savaşta, çok önemli badireler
atlatılmış, kayıplar verilse de önemli başarılar elde edilmiştir. Milletin
azmi, mücadele gücünü asla bırakmamıştır. Savaş, çok büyük güce karşı,
örgütlenmesini bile uzun zaman sonra çözebildiğimiz, dünya küresel güçlere
karşıdır ve bu gücün başında da maalesef dostumuz ve stratejik ortağımız
vardır, zaten savaş oyunun zorluğu da buradan kaynaklanıyor. Dost sandığımızın
düşman olarak karşımızda bulunuşu. (Not: Bu durumun, iktidarla, muhalefetle,
karşı olmakla, kabul etmekle bir alakası yoktur.. dikkat!...)
****
Kendinden ve gücünden emin
Yunan orduları, Ağustos ayı ortalarında Sakarya’ya doğru yürüyüşe geçer, hedef
Ankara’dır. İnancını, azmini koruyan Türk ordusunun hedefi ise, mevzileri
korumaktır. Bu inançla yaşanan şiddetli çarpışmalar sonunda Yunan ordusuna
büyük kayıplar verdirilir. Görülmemiş başarılar elde edilir. Her mevzide düşman
kuvvetlerine ağır kayıplara uğratılır. Türk stratejisi şudur: “Hatt-ı müdafaa yoktur, sath-ı müdafaa
vardır. O satıh bütün vatandır”. Düstur, ordunun bütün
elemanları tarafından benimsenmiştir. Ve Başkomutanın istediği gibi, düşman
istenilen (savaş planının kurulduğu oyun sahası) yere
kadar kendisi gelmiştir. Eylül ayının ortalarında ise, Türk Taarruzu başlamış
ve Yunan ordusu, ezilerek Batı’ya doğru çekilmek zorunda kalmıştır.
Ve zafer.
****
“Devletler, her türlü hukuk-u insaniyeden tecerrüd ederek
memleketimizin en kıymetli ve en feyizbar yerlerini çiğnediler.
İzmir, Bursa, Eskişehir, Sakarya, Anadolu, Adana, Trakya, İstanbul vesaire
gibi en aziz yerlerimizi çiğnediler. Fakat düşmanların bu tarz-ı hareketten
daha elim bir nokta varsa, o da bir memleketin asırlarca bağrında bulunan
insanların dahi düşman saflarına geçmiş bulunmasıdır.
Arkadaşlar;
Biliyorsunuz ki, bu dâhili düşmanlar, harici düşmanların yapmaya
muktedir olamayacağı yeni ve feci ef’al ve harekâtı irtikâpta tereddüt
göstermemişlerdir.” (Gazi Mustafa Kemal Atatürk)
****
Tarihin tekerrür etmesi bir
kez daha vukuu bulmuştur. Durum aynıdır. O halde ilk yapılması gereken,
dâhildeki düşman saflarına geçmiş olanların, ekarte edilerek, düşmanla ilgileri
kesilmelidir.
Bu nasıl olacaktır?
Sakarya Meydan Savaşı
bizlere çook örnekler, tecrübeler sunuyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder