(İLK NOT: iş-bu yazıyı,
Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Ekmeleddin ihsanoğlu, Tayyip Erdoğan konularında
yazılmış gibi okuyunuz, devamı vardır, ‘Cumhurbaşkanı’nı Biz Seçeceğiz’ iki gün
sonra.)
‘Üniter devlet’, fikrinin
ve uygulanmasının artık bittiğini söylüyorlar.
Yerine, küçük küçük site
devletleri getirmeyi planlıyorlar. Her site devlet yönetimi bir şirketin elinde
olacak. Bir-kaç site devlet birleşerek büyük şirketin yönetimine geçecek.
Mesela Avrupa Kıtası büyüklüğünde birleşik devletleri ancak bir-iki şirket
yönetecek. En sonunda tüm dünya üç-beş Yahudi (Siyonist) ailesinin
idaresine girecek.
Plan bu.
Yani, bu arada milletler de
‘tarihin sonu’nu yaşayacak demektir.
Böyle bir dünyada dine de,
ahlaka da, felsefeye de, tarihe de gerek yok, zaten yer de olmayacak.
Başlangıç olarak, hafıza
silinmesi iyi bir yoldur. Dikkat, yoksa hafızamızı mı siliyorlar, o aşamada
mıyız?
Bana öyle geliyor ki,
Musul, Kerkük, Telafer, Felluce, Tuzhurmatı gibi Türk şehirlerinde yaşayan
Türkler dururken, onları düşman belleyenlerle kankalık yapmak, onlara silah,
bilgi, müteahhitlik hizmetleri götürürken, ‘Türkmenler de kimler?’ Sorusunu
sormak, hafıza silinmesine örnektir.
Allah Sonumuz Hayr etsin…
Muhafazakâr kafa, ‘Bağımsız
Türkiye’ sözünü, sınırları kapatmak, dünya ile ilişkiyi kesmek, bir başına
yaşamak olarak algılıyor ve bu sebeple de bu sözü söyleyenleri kınıyor,
eleştiriyor.
Bağımsızlık bir karar alma
sürecidir. Dünyanın gelişmeleri, ilmi ilerlemeler, dış politika gerekleri, ülke
içi ihtiyaçlar ve benzeri milyonlarca belirsizlikleri göz önüne alarak ve
diğerinin emirleri veya tavsiyeleri değil, sadece sen kendin kararlarını
alabiliyorsan, bağımsızsın demektir.
Yoksa sınırları kapatmak,
diğer ülkelerle diyalogu, ilişkiyi kesmek, kütüphane yıkmak, kitapları yakmakla
eş değerdedir. Her halde, bağımsızlık söylemini politikasına iliştirenlerin,
dünyayı da görebilecek ve çözebilecek zekâları vardır.
Kendilerinden başka akıllı
olmadığını sanan aptallara ne söylenebilir?
Asıl yalnızlığı kendileri
yaşamaktalar, farkında bile değiller.
Verilen emirleri harfiyen
yerine getirmek, üzerinde hiç çalışma yapmamak, düşünce egzersizlerinde
bulunmamak, asıl kendini zindanlara kapatmaktır.
Her şeyden evvel, sen hür
değilsin, demektir.
Millilik, milli menfaatleri
ön plana çıkartmak kadar, insanlık aleyhine olabilecek iş ve işlemlerden de
uzak durmaktır. Sömürgeci olmamak, yardımsever olmak, kırmamak, dökmemektir. ‘Yayılmacı
arzular’ sözü, tamamen sömürgeci zihniyete aittir, Fetih sözü, huzuru, adaleti,
insanlığı hâkim kılan Müslüman zihniyetinin. Böyle bilir, böyle söyleriz. Bir
medeniyet tasavvurunun yolcusu olarak asla ve kat’a kin, intikam, hırs, sömürü,
ezme, yok sayma, görmezden gelme, küçümseme, gülüp geçme, önemsememe gibi
hasletlerimiz olamaz. Bunlar bizim fıtratımızda olmayacaktır. Varsa da
atabilmeliyiz.
Dikkat edilirse, ülkemiz
neo liberalleri ve ‘yeni Türkiye’ söyleminin sahipleri, üniter devletin sonunun
gelindiğini, yeni planların devreye gireceğini ve politikalarının da bu yönde
geliştirdiklerini açık yüreklilikle söylemektedirler. Bu şu demektir: mevcut
devlet yıkılacak, yeni devlet kurulacaktır. Peki, neler olacak?
Herhalde, Türkiye’yi 20-25
parçaya ayırıp, her birine bir devletçik ismi verecekler, sonra bu 20-25
parçacık bir araya gelerek yeni bir devleti doğuracaklardır. Düşünce bu?
Hedeflerine varmak için de ne lazımsa yapıyorlar. Doğrusu pek de cesur
görünümündeler, hoyrat ve umarsız.
Öylesi bir cehalet içreler
ki, devlet aygıtını kapasitesi oranında kullanamıyorlar. Irak’ın Musul Şehrinde
meydana gelen olayla ilgili olarak: “Haberimiz
vardı” diyorlar. Doğrudur, gerçekten vardır. Lakin tedbir
almayı akıl edemiyorlar, ellerinde koca devlet kurumları, istihbaratı, ordusu,
polisi, örgütlenmiş Türkmenler, bunlara rağmen tedbir alamıyorlar. Tedbir
almamışsan eğer, bilinçli bir -teslim
olun talimatı vardır demektir. Bunun ne siyasi, ne oradaki
yaşayanların geleceklerinin teminat altına alınması ile ilgisi yoktur. Yurt
Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan da aynı konuda şöyle düşünüyor: “Çocuklar ve aileler hemen tahliye
edilmeliydi, eğer tahliye edilmiyorsa, demek ki, IŞİD ile AKP arasında bir
ilişki var demektir.” Yanlış da değil hani, askeri
silahlarını teslim etmiş, 49 vatandaşı esir edilmiş bir Başbakan, siyasi
çalışmalar için seçim turlarına çıkıyor. Akıl alacak gibi değil. Yukarıda
‘umarsız’ dediğimiz de bu yüzdendir. Hoyratlıkları da, çocukları ve aileleri
katillere teslim etmeleridir.
Çok enteresan:
Dış İşleri Bakanı
Davutoğlu, “Musul herhangi bir Irak
şehri gibi güvenlik konusunda belli taahhütlerin sağlanması gereken bir
şehirdir. Bu Irak devletinin sorumluluğundadır”. Demiş.
Sayın Bakan: Irak devleti; “Kerkük Petrolleri Irak’ındır ve onun
sorumluluğundadır. Bizden gayrısıyla anlaşma yapmanız yanlıştır”. Dediğinde
ne demiştiniz, hatırlıyor musunuz?
Öyleyse, zaten
karışıklıkların olduğu ve IŞID’a yol verilen bu dönemde Konsolosluğumuz’un da
güvenliğini Ağabeyiniz Barzani’nin sağlaması gerekmez miydi?
Peki, bizler güvenlik
tedbirlerini neden almadık. Irak askerlerinin Musul’u boşaltacağı ve IŞID’a
terk edeceği günlerdir yazılıp çizilmiyor muydu?
Sizin eliniz armut mu
topluyordu?
Ticaret yaparken Barzani,
güvenlikten sorumluluk Irak’ta böyle şey olur mu?
Bu nasıl derin strateji,
söyler misiniz?!..
Kerkük Petrollerinin (hoş,
siz Kürt Petrolü diyorsunuz) bilmem şu kadar kârını
yalnızca bize yedireceklerini mi düşünmüştünüz. Stratejik ortağınızı hiç mi
düşünmediniz?
Bu nasıl derin strateji,
söyler misiniz?!..
İşte böyle böyle içeride
PKK-Hizbullah-DHKP-C gibi terör örgütleri, dışarıda IŞİD, ÖSO, TALİBAN gibi
terör örgütlerine yaptırılanlarla, ülkemizi (ülkeleri) parça
parça edip, küçük devletçikler haline getirmenin yollarını döşüyorlar. Bizim
yüksek siyaset erbabı da, bir keyifli, bir keyifli ki sormayın. Ülke sathında
siyasi gezilere çıkıyorlar.
Gözünüze, dizinize dursun.
Başka ne diyeyim ki?
(SON NOT: Cumhurbaşkanlığı
seçimleri var. Bu yazı, seçimler öncesi ne halde olduğumuzu anlatıyor. İki gün
sonra seçime dair bir yazımız olacak. Tartışılacağını sanıyorum.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder