Din-ü Diyaneti mesliden,
tarihi de fesliden öğrenerek hedefini bulmaya çalışırsan, düz yolda ayağın
dolaşır.
Artık, su yüzüne çıktı ki,
BOP hala devam ediyor, tabi BOP eş-başkanlığı da. Yoksa şurada daha iki ay
geçmemişken ‘Devletin tapusu’
olduğu söylenilen, Lozan için, hezimet paranoyasına bürünmek, çok da bilinçli
olarak yapılan bir saptırmadan başka ne olabilir? ABD seyahati sonrasına isabet
eden bilinçli yıkıcılık, sanki bir yerlerden alınan talimatın uygulamaya
geçirilmesini anlatıyor. Korkuları var sanki. Açıkları dosyalanıp önlerine
serilmiş ve tehdit ve şantaj baskısıyla, kaldığı yerden devamına karar verilmiş
BOP’un sanki.
Hiç şüphesiz, Arap Baharı,
Libya karışıklığı, Mısır kalkışması, Suriye savaşları ve Irak, Can Kerkük’ü barındıran
Irak karmaşası, Kuzey Irak’ta bir Kürt devletçiğinin kurulmak istenmesi hep BOP
politikalarının hayata geçirilmesi çalışmalarıdır. Sıradaki hedef Türkiye neden
olmasın? Gizli filan değil, açıktan açığa dünya kamuoyuna deklare edilen ‘sınır değişiklikleri’
söylemini henüz unutmuş değiliz.
Yakın tarihi gözden
geçirelim; Her şeyden evvel, AKP’nin iktidara taşınması, Irak’a ABD ordularının
geçişinin Türkiye üzerinden yapılmak istenmesi çalışmaları, BOP eş
başkanlığının açıklanması, Ergenekon-Balyoz süreçleri ve bu süreçte Savcılığın
bizzat BOP eş başkanı tarafından üstlenilmesi, dağıtılan Türk Ordusu, hafızası
silinen devlet ve bürokratik kıyım, ehliyetsiz yandaşların devlet dairelerine
doldurulması, Mısır’la kavgaya girişilmesi, Suriye ile hiçbir sebep yokken
düşman kesilmek, bir yandan Sünni İslam tavırları sergilenirken, diğer yandan
Suudi Arabistan ve Katar gibi Vahhabî felsefe sahipleriyle dostane ilişkiler,
ne olduğunu kendilerinin bile bilemediği ‘Kürt açılımı’ safsatasının yıllarca uygulanması,15
Temmuz kalkışmasının siyasi kazanımlar için kullanılması, yapılacak iş kalmamış
gibi, başörtüsünün devlete egemen olmasının yollarının çizilmesi, fırsatını
buldukça Atatürk, Cumhuriyet, Laiklik karşıtı söylemlerin devam ettirilmesi… bu
bağlamdan olarak, Lozan antlaşması üzerinden yanlış tarihi bilgilerle, Türkiye
Cumhuriyeti ve kahraman kurucularına saldırılması.. bunların tamamı BOP gereği.
Türk düşmanı olarak
yetiştirilmenin, zihinlerinde uğuldayan dayanılmaz sancısı ortaya çıkıyor zaman
zaman. Zehrini kusuyor, millet ne yapıyor? Alkışlıyor. Ne garip bir durum!.
Muhtarlar niye, neyi alkışlardılar? Bağımsızlık tahtında, rahat ve huzur içinde
yaşamayı borçlu oldukları, uluslararası antlaşmaya yapılan küfür üzerine! Garip
mi, garip bir durum.
Bu saçmalamayı yapanın
kültür kalitesi herkes tarafından bilinmekte, benim asıl üzüntüm, medeniyet,
kültür sevdalarını kalemine dolayan bazı düşünür bozuntularının, CB’nin bu lafı
üzerine atlamaları. Neymiş efendim; ‘Lozan
bizim ölüm fermanımız’mış. Bak bak nasıl da yumurtluyorlar.
Ölmüş, bitmiş, yanmış tükenmiş bir milletin doğum müjdesi olan antlaşma için
söylenen lafa bakar mısınız, tam tersini söylüyor, bu Müslümanlık nutukları
atan zavallı. Bu kafanın altından, İngiliz eğitiminin çıkacağına garanti
veririm. Öğretilmiş, eğitilmiş ve salınmış Türkiye üzerine. Hazır, iktidar
gücünü de almış ardına, salla gitsin. Utanmazlar, ahlaksızlar. Yarın insan
içine nasıl çıkacaksınız?
Efendisinin sözünden çıkma
cesareti gösteremeyen, köleler:
Serbest ve özgür
düşünebilme kabiliyetini yitirdikten sonradır ki, verilen emirler ayniyle
yerine getirilir. Bunların yaptığı da bu.
Türklerden intikam almak
isteyen, dış güçlerin anladıkları şudur: bu milleti öldürerek, yok ederek
bitiremezler. Nasıl olacak? Yolunu buldular. Birbirlerine düşürecekler, tarihi
şahsiyetleri millet gözünden düşürecekler. Yalnız, kendi ağızlarından
yaparlarsa, başarılı olmaz. O halde, içeriden satın alacakları uygun tiyniyetli
kişileri avlamak. Yaptıkları bu. Milleti ayrıştırmanın yolu olarak, Atatürk’e
saldırmayı planladılar, kendi okullarında, kendi paralarıyla, devşirdikleri
zavallılara işte yaptırdıkları. Bunlara acımak bile fazla.
Atatürk’e saldırmanın
amacı: asıl olarak, ilime, bilgiye, teknolojiye, tarihe karşı çıkarak,
aydınlığı perdeleyerek, insanların Türk Devletine karşı saygısını yitirmesini
sağlamak. İşte gördünüz, muhtar artıklarını, çılgınca alkışladılar. Utanmadan,
arlanmadan. O alkışların manası, tarihe, devleti kuranlara, ulu kumandanlara,
büyük devlet adamlarına küfürdür. Karanlığa gönüllü olarak gömülmektir. Bu
dünya çook ihanet yaşadı ve gördü. Lakin bu anlamdaki garabeti ilk yaşıyor. O
da size nasip oldu.
‘Yutturmaya çalışmışlar’. Gördünüz mü, algıyı. Bu
cümle ayniyle çocukluklarından itibaren beyinlerine yerleştirildi. Şimdi
kusuyor.
Sözü Atatürk’e bırakalım:
“Muhterem efendiler, Lozan Sulh Muahedenamesinin ihtiva ettiği esasatı,
diğer sulh teklifleri ile daha fazla mukayeseye mahal olmadığı fikrindeyim. Bu
muahedename, Türk milleti aleyhine, asırlardan beri hazırlanmış ve Sevr
Muahedenamesiyle ikmal edildiği zannedilmiş, büyük bir suikastın inhidamını
ifade eden bir vesikadır. Osmanlı devletine ait tarihte emsali namesbuk bir
siyasi zafer eseridir.” (Nutuk, sh. 373)
(Muhterem efendiler, Lozan
Barış Antlaşmasındaki ana hükümleri, öbür barış önerileri ile daha çok
karıştırmanın yersiz olacağını düşünmekteyim. Bu antlaşma, Türk milletine
karşı, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevr Antlaşmasıyla tamamlandığı
sanılmış büyük bir suikastın yıkılışını bildirir bir belgedir. Osmanlı dönemi
tarihinde eşi görülmemiş bir politik zafer eseridir.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder