Ne 15 Temmuz kargaşasına
düşmüş ve kalmış ne de 16 Temmuz rahatlığını yaşayabilmiş bir garip olarak,
hala 14 Temmuz’da kalmış bir bî-baht olarak çözümün hala, 15’inden evvelinde
olduğuna inananlardanım. Niye? Problemi anlayamayanlar çözüme ulaşamazlar da
ondan. Bendeniz, problemin nereden ve nasıl doğduğunu merak edenlerdenim.
Aslında bunun da bir önemi
yok. Ve aslında her şey ap-açık ortada duruyor. Ne 14 Temmuz, ne 15 Temmuz, ne
de 16 Temmuz umurumda. 14 neyse, 16’da o.
Aradaki fark, ortaya
sürülmüş bir cengâver.
Şunu yadsıyamam. Aleniyete çıkmış
ve tespiti yapılmış bir hainler grubu var. Ne yapılacaksa yapılmalıdır. Hiçbir
itiraz kabul edilemez, hiçbir tereddüt affedilemez. Lazım gelen ve yapılması
gerekenler duraksamadan, acabalara yer verilemeden yapılmalıdır hiç
tereddütsüz.
14 Temmuz şartlarını
unutmadan ve 17/25 Aralık evvelini akıldan çıkartmadan.
Gidişat nereye varır? Bu
bizim sorunumuz değil. Yargı görevlileri gidişatı takip edeceklerdir, yasalar
ve evrensel vicdanın yol vereceği ölçüde. Yolların nereye, ne kadar gideceğine
ancak onlar karar vereceklerdir. Elbette bu kararların temyizi mümkündür. O
halde, cengaverlerde yargının kararlarına boyun eğmelidir. Zaman nelere gebe,
neler, nasıl gelişecek göreceğiz ömrümüz varsa bu dünyada.
Niye?
Demokrasi bayramı ilan
etmek, siyasi bir diyalogdur.
Demokrasi inancı, yargının
vereceği kararlara ayniyle boyun eğmeği de gerektirir.
Bu noktada (noktada
kelimesi birisinin hoşuna gitmesi için değil, geldiği gibi yazılmıştır),
Yargının bağımsızlığı
üzerinde çok acımasız tartışmalar yapılmaktadır. Bizi derinden yaralayan
tartışmalar. Karşısında saygıyla durduğumuz yargı erkinin, yanlı karar vermesi
ihtimali, milletin mensuplarının beyinlerine yerleştirilirse, ‘var
haline yan gardaş’ derler. Milletin ekseriyeti bu hali yaşarsa
artık siyasetin yapabileceği de bir şey kalmaz. Yalanla varılacak yer ancak bir
şarampol olur. Sonrasında yol…
Evet, bendeniz 14 Temmuz
yanlışlarında, 14 Temmuz kahırlarındayım.
Ama asla, yapılan
mücadelenin duraksamasında değil, bilakis şiddetinin aratarak devam etmesinden
yanayım.
“Şiddeti”
demişsek, işkence değil, yaşların toplanması değil, yasaların müsaade etmediği
değil, yetkilerin kötüye kullanılması değil…
Devlet gibi, adam gibi,
yasa gibi, kural gibi…
Hakk’ın tahakkuku, Hakk
ile…
Adalet Hakk’ın bulunduğu
yerdir…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder