22 Şubat 2016 Pazartesi

Kaos Yaratarak, İstikrarı Özendirmek!


“ABD bu kapsamda, Büyük Ortadoğu Doğu Projesi (BOP) olarak isimlendirilen ve Afrika’nın kuzeyinde batıdan doğuya konuşlanan devletleri, Ortadoğu’daki ülkeleri ve Orta Asya’daki devletleri kontrol altına almayı içeren projeyi hayatiyete geçirmiştir. 1991-2011 yılları arasında 20 yıl içinde cereyan eden Körfez Savaşları, Afganistan operasyonu, Orta Asya’daki Renkli Devrimler, Ilımlı İslam düşüncesiyle ortaya çıkan ve halen sonu alınmamış olan Arap Baharı hareketleri ve konuların içinde vekâleten yürütülen savaşlar, aynı çerçevede mütalaa edilmektedir.” (Armağan Kuloğlu,21 Aralık 2013, 21. Yüz Yıl enstitüsü)

Konuya azıcık ilgili olan herkesin bildiğini, uzmanından alıntılayarak kısa bir tekrar yapmış olduk. Artık gün gibi aşikârdır ki, Arap diyarlarında meydana gelen olayların tamamının gerisinde, ABD’nin kurguladığı ve olay yeri vatandaşlarından devşirdiği kişilerle yürüttüğü BOP vardır. Projenin dayandığı tek mantık, çalışılan ülkelerde derin bir kaos yaratmak, istikrarı özendirmek ve seçtikleri siyasiler ağzından istikrarı vaat ettirmek. Maksat, istedikleri kadroları idarenin başına oturtmak, sonrası kolaydır. Derhal, konusu zamanın ihtiyacına göre değişen kaosu artırmak, istedikleri zamanlarda durgunlaştırmak ve idareye yeni destekler sağlamak. Çirkin, çirkin olduğu kadar da ihanetlerle yoğrulmuş bir program. Sürekli olarak aldatılan, masum halk çoğunluğudur.

Bir kaos - bir istikrar vaadi arasında debelenen halk ne yapacağını bilemez durumdayken ve düşünemez bir halin esiriyken, yeni bir konu önüne konarak ve üzerinde hiçbir çalışma yapamadan onayına sunulur ve başarılır. Aslında ortada başarı filan yoktur, sadece kandırılan evlad-ı vatan vardır. Ve sonuç, büyük bir başarı öyküsü olarak renkli gazetelerde ve televizyonlarda günlerce ‘milli irade’ palavrası altında yeniden millete yutturulur. Esasen yutulan şey, hiçbir işe yaramayan acı bir ilaçtır, kısaca zehir diyebiliriz.

Olayların (savaşın) başlangıcını, Süleymaniye’de Türk Askeri’nin başına geçirilen çuval tarihine kadar uzatabiliriz. Hatta 2002’nin sonunda ortada görünen hiçbir sebep olmadığı halde, ‘erken seçim’ talebine kadar. Seçim sonucunda iktidarı oluşturan siyasi partilerin meclis dışında kalması da hatırlanması gereken acı bir hatıradır. En acısı da, erken seçim talebini yapan siyasilerin de meclis dışı kalmasıdır.

Ortadoğu Coğrafyasında meydana gelebilecek küçücük bir hadisenin, Türkiye’yi etkileyeceği ve Türklerin direkt olarak müdahil olacağı başlangıçta düşünülmüş olmalı ki, en başından itibaren Türk Yönetiminin bu olayların sevk ve idaresinden sorumlu ve yetkili olması üzerine kurulmuştu tüm planlar. Nitekim “BOP eş başkanı olduğunun” açıklattırılması, öyle dil sürçmesi, inadına açıklama gibi belirsiz tanımlamalarla izah edilemez. Bilinçli bir hedef gösterme, belirli bir planlamanın deklaresidir o açıklamalar.

Türk Dış Politikası, Ortadoğu olaylarında daima tarafsızlığını muhafaza etmiş bir gelenektir. Çünkü Ortadoğu halkları dil, din, kültür kardeşliği olan büyük bir birliktelik olmalıdır. Ne zaman, birlik oluşturan özellikler unutuldu, o zaman emperyalist emellere alet ve onların savaşçısı durumuna düşürülmüşlerdir. Bunun bilincinde olan Türk Dış siyaseti, dengeleri daima göz önünde bulundurmuş ve aralarındaki çatışma ve sorunların çözümünde aracı, ara bulucu rolünü üstlenmiştir. Ne zamana kadar? Arap Baharı hareketlenmelerinin başlaması tarihine kadar. İlginç bir gelişme olarak not edelim ki, aynı tarihlerde, Türk Ordusu Kurmay Subaylarının ekseriyetinin, yıllar sonra kumpas olduğu kararı verilen, “terör örgütü kurmak, yönetmek ve üye olmak” suçlamalarıyla zindanlara tıkıldığını da not edelim. ‘Kurmay zekâ’ tahrip edildikten, dağıtıldıktan, suçlandıktan sonradır ki, anlamsız bir zamanda ‘uçak düşürülmesi’ gibi anlamsız bir eylemle karşılaşıyoruz. Düşünebilme yeteneğini kaybetmemiş hiçbir orduda böyle bir karar alınması vuku bulamaz.

Bu anlatılanlardan, ‘kontrollü kaos’ meydana getirmenin, uzun vadeli bir strateji geliştirilmesi çalışmaları olduğu anlaşılıyor.

“AKP liderliğinde ‘Yurtta sulh cihanda sulh’ ilkesi pek sınırlayıcı geliyordu. Türkiye, bölgede lider, istikrar getiren dünya gücü olmalıydı. Olamadı. Şimdi daha büyük düşünmek gerekiyor: Dünya devleti olamadık. Dünya savaşı çıkaran devlet olalım.” (Ergin Yıldızoğlu, Cumhuriyet, 11 Şubat 2016)

Sahip olduğu petrol paralarından maada, istediği silahları kolayca satın alabilme becerisinden maada hiçbir özelliği olmayan,  savaş meydanlarında hiçbir başarısı bulunmayan Suudi Arabistan önderliğinde kurulduğu belirtilen, ‘Sünni ittifak’a Türk askerinin dahil edilmesi, yeni bir kaos oyunun sahneye konulmasını anlatıyor. Türk Genel Kurmay Başkanı’nın, savaş üniforması ile, Suudi Arabistan Kralı’nın sol tarafında oturarak, somurtkan bir ifade ile bile olsa resim vermesi, bu kaos planın butonuna basıldığının göstergesidir. Savaşa sürüklenen Türkiye’nin karşısındaki düşman güç ise, Suriye ordusuna ilaveten, şiî yolunun benimsendiği İran ve ortakları aynı mezhebin temsilcisi durumundaki Irak olacaktır.

Maksat ne? Sorusunun cevabı can yakıcıdır: İsrail’in selameti ve ABD ve AB’nin ihtiyaç duyduğu enerji yollarının güvenlik çemberine alınması!..

Bu karışıklık içinde bir de, Türk Milletinin sahip olduğu bağımsız devletin, ‘parçalayıcı ulus temeli’ üzerine oturtulduğu gibi saçma fikirler örülmektedir. Böylece, Türk egemenliğine son verip, karmaşık ve ne olduğu da pek anlaşılamayan bir yapıya doğru sürüklemek istemektedirler. Devletin, Türklere ait olmadığını sık tekrarlamaktalar. Ve hatta bir gazetenin köşesinde bulunan, ‘Türkiye Türklerindir’ sloganına bile tahammül gösterememektedirler. Sırası geldikçe acımasızca eleştirmekte, gazete sahibini bile bu sebeple aşağılamaktadırlar.

Yapılmak istenen ise, ‘Türk Milleti’ yerine, ‘Türkiye Milleti’ gibi, sosyoloji bilimine aykırı bir adlandırmayı ikame etmektir. ‘Türk düşmanlığı’ ana fikir olarak beyinlerine oturmuş, bir türlü bu, aslında gerçek yıkıcı, parçalayıcı fikirleri bir türlü kafalarından atamamaktadırlar. Misyon olarak üstlendikleri, Türk devletini, Türk Cumhuriyetini yıkma ve saçma sapan bir yapılanmayı kurma hedeflerini gerçekleştirmek, daha doğrusu, Atatürk mirasının yıkılıp unutturulması üzere, dünyanın büyük emperyalist devletleriyle ilişkilerini kurmuşlardır. Bu sebeple, hiçbir yetkileri olmamasına, görevleri de bulunmamasına rağmen (ne hikmetse tüm siyasi partilerin de iştirakiyle), mevcut anayasayı yenileyerek (maddelerinde değiştirme değil) devletin Türk Devleti olmadığını anayasaya geçirtmek istiyorlar.

Kafalarında olan millet tanımı, hiçbir ilmi veriye dayanmayan, tarihi bilgilere aykırı, cahilane bir dayatmadan başka bir şey değildir.

Uzatmayalım:

Kaos siyasetiyle varılacak yer ancak devin uyanmasına kadardır.

Başaramayacaksınız.

Avucunuzu yalayacaksınız.

Uykuda sandığınız dev artık, uyanmıştır.

Allah, Hakk’ı tutan ve kaldıranlarla birliktedir.



1 yorum:

  1. Hasan Karaçaylı :

    Yıllar önce okuduğum bir romanda Amerikan Başkanı, ülkede istikrar sağlamak ve içeride birlik oluşturmak için büyük bir iç tehlike tezgahlıyordu.. Daha sonra aklıma tokatlanan kaymakam ve eski bir bakanın bir konferansı aklıma düştü. Aradım buldum. Muhtemelen bunlar da "büyük resmin" parçaları. Fakat bu resmi görmeyi istemeyenler çoğunlukta gibi.
    Bizim ilkokul veya ortaokul yıllarında türkçe ders kitabımızda bir okuma parçası hatırlıyorum. Özetle, Atatürk, Ankara dışına seyahatte iken verilen bir mola esnasında tarlasını süren yaşlı vatandaşla sohbet eder. Ona savaşta olduğumuzdan söz ederek konu ile ilgili sorduğunda yaşlı vatandaş tarlasının sınrını göstererek, "düşman bu sınırı geçerse silahı elime alırım" tarzında cevap verir.
    Bugün Türkiye'de ciddi bir kitlenin ülke meselelerine aynı bakış açısıyla yaklaştığını düşünüyorum. İnşallah yanılıyorumdur. Herhalükârda Tanrı yardımcımız olsun.

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...