5 Şubat 2015 Perşembe

Bir komisyon Başkanı’nın Psiko-Trajik Tahlilidir


İşe, partiye kimin önerdiğini bulmakla başlardım. Önermekle kalmış mı, ısrarcı olmuş mu anlamaya çalışırdım. Duruşu, bakışı, gözleri, konuşması başkalarına ait değil kendine ait sırları kapatmanın telaşı içinde olduğunu açıkça anlatıyor. Öneren kişinin kendisi veya yakınlarının adliye ile ilgili işlerinin olup olmadığının mutlak araştırılması gerekmektedir.

Öyleyse yapılması gereken ilk iş, mesleğini bıraktığı yerden geriye doğru iki-üç yıllık dosyaları gündeme taşımak olmalıdır. “Soruşturmaya gerek olmadığı” yollu verdiği kararlı dosyalar, “Tahliye” talep ettiği dosyalar, “temyiz” ettiği veya temyize gerek görmediği dosyalar, hakim kararına katılmadığı veya ısrarcı olduğu dosyalar, kararı hemen kabul ettiği dosyalar.. İndirip raflardan yeniden incelemeye tutulmalıdır derim. Bu işte bir bit yeniği var, kesin olarak inancım budur. Son yaptıkları, evvelki yaptıklarına delalettir. Ve kendisi adına asıl felaket eskilerde yatmaktadır.

Gözlüğünü çıkarması, terlemesi, sorulara farklı açılardan yaklaşarak cevap vermesi, işin en kritik safhasında ev halkının hastalığını gündeme getirmesi… Çok enteresan. Yıllarını adliye koridorlarında, tozlu dosyaların üzerinde bitirmiş bir usta Savcı’nın böylesi hareketleri, geçmişinde çok ama çok önemli suçları barındırdığının resmidir.

Bir kere, işten anlayan bir-kaç Hâkim, Savcı emeklisi ile hareketler masaya yatırılıp, hangilerinin normal bir Savcı hareketi olmadığı hususları tespit edilmelidir. Böylece vaktiyle emir alarak yaptığı işlerin var olup olmadığına da hemen hemen kesin olarak karar verilebilir. Ve emir alarak karar verdiği sonucuna varılırsa ki, böyle olacağı kesindir, incelemeler derinleştirilir. Taa, kendisini partiye önerenin bulunmasına kadar. Burası önemlidir, çünkü öneren mutlak surette, ‘işe yarayacağını, ne de olsa Savcılık makamında yıllarını geçirdiğini, kirli işleri kapatmakta üstüne bulunamayacağını’ filan anlatarak, parti yönetimini ikna etmiş olmalıdır. Muhbir yumurtalarının ısıtılıp, yetiştirilip, sırası gelene kadar saklanması gibi, söz konusu kişi de, kendisine ihtiyaç olunacağı güne kadar özenle saklanmış ve zamanı gelince de, haydi bakalım denmiştir.

Şu ezikliği gördünüz mü, nasıl da süt dökmüş kediler gibi pısıyor. Gözlüklerinin ardında pek çok pişmanlık barındırıyor. Son yaptığı aklama-paklama işlerini çok öncelerden bellemiş ve ezberlemiş gibi. Emir alanların halet-i ruhiyesi içinde, yanlış yapmamaya özen gösteriyor, yanlış yapması halinde, geçmişindeki pislikler açılacak, en iyisi şantaja boyun eğmek. Besbelli, yaptığının suç olduğunun da farkında. Suç demişsek, kanunların verdiği yetkiyi kullanmak elbette suç olamaz. Vicdani bir sorgulamadan bahsediyoruz. Vicdanen rahat değil. Geceleri uykuları bölünüyor. Terleyerek yatağından fırladığına bahse girerim. Vicdanın kabul etmediği bir kararın altına imza atmak kadar, insanı bu dünyadan soğutan ve korkutan bir iş-işlem daha yoktur. Çünkü vicdan temizdir. Onun sesiyle iş yapılmayınca, zindan kesilir, dar gelir dünya…

Elbette uzun yıllar hizmet verdiği adalet teşkilatında sayısız adalet adamı tanıdığı var. Haydi, biz hukuk bilmiyoruz. Şimdi şöyle düşünüyor olmalı: “-Ya onların yüzüne nasıl bakacağım.”

Doluya koyuyor almıyor, boşa koyuyor sığmıyor. Bu nasıl davadır?

İçten içe kahroluyor. Saçını başını yoluyor. Özellikle memleketinin sokaklarındaki komşularının bile yüzüne bakacak hali kalmadı. İş soğuyuncaya, unutuluncaya kadar en iyisi memlekete gitmemek. Bu yüz kızarıklığını nasıl unutturacak, bu utançtan nasıl kurtulacak? Zor.

Ezik kişi, sömürülmeye, kullanılmaya müsait kişidir. Ezdikçe yasalara aykırı iş isterler, aykırı işleri yaparken iyice ezilir, ezildikçe yeni ezilmelere kucak açar, ezen yeniden devreye girer, kanuna aykırı (suç) işleri temizlemesi için emir verir, aldığı menfaatler, hayal ettiği makamlar aklından çıkmayan ezik tip, her emri yerine getirmeye amadedir. Yapar, yapar… Yorulmak nedir bilmez. Girmiş olduğu aşağılık kompleksi girdabından kurtulmanın yolu, suçluyu kayırmak, suçu karartmak, delili yok etmek.. böylece kendi gücünün nerelere vardığını filan da düşünerek teselli olmak. Kendini avutmak bir anlamda.

Sen ezik yaşamaya mahkûmsan, kullanılmaya da mahkûmsundur. Bir kere bile ezdirmişsen kendini, bir yığın uyanık, iş bilir, fırsatçı senin bu ezikliğinden istifade etmenin yollarını bulacaklar ve istediklerini sana hem de hissettirmeden yaptıracaklardır. Kuyruğu kaptırmaya gör!.

Ezik kişinin en bariz özelliği, otoriteye boyun eğmesidir. O kadar eğer ki boynunu, zaman içinde boyun ağrısından, özellikle gazeteci esnafına saldırgan tavırları görülür. Aslında geçmişini unutma gayreti içindedir, lakin her gördüğü bir tanıdığı ona suç ve suçluyu yani kendini hatırlatır. Tabii ki, yeniden utanç içine girer. Bu utanç içinde özeleştiriye vakit buldukça, bir parça da olsa ‘haklılık’ payı verir kendine. Hatta bu haklılık payı içinde saplantı haline gelince, neredeyse ‘yok mu bana emir verecek bir babayiğit’ efelenmesine bile girebilecek cesarettedir. Elbette kötü gecelerin bir karabasanıdır yaşanılan hal. Neden? Çünkü 7 milyarlık dünyada ‘haklılık payı veren’ bir kendisinden başkası yoktur. Ne kadar zor bir durum!

Suçluluk psikozundaki bu ezik tiplerde, zayıf ve takıntılı tiplerde kindarlık önemli boyutlarda şişmiştir. Bir yanda emir verenler, diğer yanda işlenen suçlar. Vicdana karşı sessiz, emir almaya alışmış bu kindar ve ezik kişilerin yapamayacağı suç, kıramayacağı kalp bulunmaz. Yazık ki, bu tipler hep iteklendiklerinden, hep hor ve hakir göründüklerinden daima suçluluk perdedesinde görünenler de onlardır. Verilen görevi hasarsız yerine getirdiklerinden, dünyalıkları yerinde ve dünyalık makamları da muhkemdir. Bir anlamda padişahın gözdesi durumundadırlar. Kin tutmak bir hastalıktır. Bu kişiler kinleriyle ayakta durduklarını sansalar da hastalıkları çoğunlukla kendilerine zarar verir. Güçleri yerindeyken, makamları altındayken bunu pek fark etmezler, zaman zaman geceleri kâbuslar bassa da, kendilerince buldukları geçici çözümlerle sabahı bulurlar. Sıcak bir banyo, demli bir çay, işte paylarına düşen mutluluk da budur.

Özetle,

İşlenen suçlar bir gün gelir sorulur. Hayır hayır ötelere kalmaz. Mazlumun ahı, anında devreye girer ve onun kıramayacağı zincir, açamayacağı demir kapı bulunmaz.

Hatırlatalım dedik!.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...