İşe, partiye kimin
önerdiğini bulmakla başlardım. Önermekle kalmış mı, ısrarcı olmuş mu anlamaya
çalışırdım. Duruşu, bakışı, gözleri, konuşması başkalarına ait değil kendine
ait sırları kapatmanın telaşı içinde olduğunu açıkça anlatıyor. Öneren kişinin
kendisi veya yakınlarının adliye ile ilgili işlerinin olup olmadığının mutlak
araştırılması gerekmektedir.
Öyleyse yapılması gereken
ilk iş, mesleğini bıraktığı yerden geriye doğru iki-üç yıllık dosyaları gündeme
taşımak olmalıdır. “Soruşturmaya
gerek olmadığı” yollu verdiği kararlı dosyalar, “Tahliye”
talep ettiği dosyalar, “temyiz”
ettiği veya temyize gerek görmediği dosyalar, hakim kararına katılmadığı veya
ısrarcı olduğu dosyalar, kararı hemen kabul ettiği dosyalar.. İndirip raflardan
yeniden incelemeye tutulmalıdır derim. Bu işte bir bit yeniği var, kesin olarak
inancım budur. Son yaptıkları, evvelki yaptıklarına delalettir. Ve kendisi
adına asıl felaket eskilerde yatmaktadır.
Gözlüğünü çıkarması,
terlemesi, sorulara farklı açılardan yaklaşarak cevap vermesi, işin en kritik
safhasında ev halkının hastalığını gündeme getirmesi… Çok enteresan. Yıllarını
adliye koridorlarında, tozlu dosyaların üzerinde bitirmiş bir usta Savcı’nın
böylesi hareketleri, geçmişinde çok ama çok önemli suçları barındırdığının
resmidir.
Bir kere, işten anlayan
bir-kaç Hâkim, Savcı emeklisi ile hareketler masaya yatırılıp, hangilerinin
normal bir Savcı hareketi olmadığı hususları tespit edilmelidir. Böylece
vaktiyle emir alarak yaptığı işlerin var olup olmadığına da hemen hemen kesin
olarak karar verilebilir. Ve emir alarak karar verdiği sonucuna varılırsa ki,
böyle olacağı kesindir, incelemeler derinleştirilir. Taa, kendisini partiye
önerenin bulunmasına kadar. Burası önemlidir, çünkü öneren mutlak surette, ‘işe yarayacağını, ne de olsa Savcılık
makamında yıllarını geçirdiğini, kirli işleri kapatmakta üstüne
bulunamayacağını’ filan anlatarak, parti yönetimini ikna
etmiş olmalıdır. Muhbir yumurtalarının ısıtılıp, yetiştirilip, sırası gelene
kadar saklanması gibi, söz konusu kişi de, kendisine ihtiyaç olunacağı güne
kadar özenle saklanmış ve zamanı gelince de, haydi bakalım denmiştir.
Şu ezikliği gördünüz mü,
nasıl da süt dökmüş kediler gibi pısıyor. Gözlüklerinin ardında pek çok
pişmanlık barındırıyor. Son yaptığı aklama-paklama işlerini çok öncelerden
bellemiş ve ezberlemiş gibi. Emir alanların halet-i ruhiyesi içinde, yanlış
yapmamaya özen gösteriyor, yanlış yapması halinde, geçmişindeki pislikler açılacak,
en iyisi şantaja boyun eğmek. Besbelli, yaptığının suç olduğunun da farkında.
Suç demişsek, kanunların verdiği yetkiyi kullanmak elbette suç olamaz. Vicdani
bir sorgulamadan bahsediyoruz. Vicdanen rahat değil. Geceleri uykuları
bölünüyor. Terleyerek yatağından fırladığına bahse girerim. Vicdanın kabul
etmediği bir kararın altına imza atmak kadar, insanı bu dünyadan soğutan ve
korkutan bir iş-işlem daha yoktur. Çünkü vicdan temizdir. Onun sesiyle iş
yapılmayınca, zindan kesilir, dar gelir dünya…
Elbette uzun yıllar hizmet
verdiği adalet teşkilatında sayısız adalet adamı tanıdığı var. Haydi, biz hukuk
bilmiyoruz. Şimdi şöyle düşünüyor olmalı: “-Ya onların yüzüne nasıl bakacağım.”
Doluya koyuyor almıyor,
boşa koyuyor sığmıyor. Bu nasıl davadır?
İçten içe kahroluyor.
Saçını başını yoluyor. Özellikle memleketinin sokaklarındaki komşularının bile
yüzüne bakacak hali kalmadı. İş soğuyuncaya, unutuluncaya kadar en iyisi
memlekete gitmemek. Bu yüz kızarıklığını nasıl unutturacak, bu utançtan nasıl
kurtulacak? Zor.
Ezik kişi, sömürülmeye,
kullanılmaya müsait kişidir. Ezdikçe yasalara aykırı iş isterler, aykırı işleri
yaparken iyice ezilir, ezildikçe yeni ezilmelere kucak açar, ezen yeniden
devreye girer, kanuna aykırı (suç) işleri temizlemesi için emir verir, aldığı
menfaatler, hayal ettiği makamlar aklından çıkmayan ezik tip, her emri yerine
getirmeye amadedir. Yapar, yapar… Yorulmak nedir bilmez. Girmiş olduğu aşağılık
kompleksi girdabından kurtulmanın yolu, suçluyu kayırmak, suçu karartmak,
delili yok etmek.. böylece kendi gücünün nerelere vardığını filan da düşünerek
teselli olmak. Kendini avutmak bir anlamda.
Sen ezik yaşamaya
mahkûmsan, kullanılmaya da mahkûmsundur. Bir kere bile ezdirmişsen kendini, bir
yığın uyanık, iş bilir, fırsatçı senin bu ezikliğinden istifade etmenin
yollarını bulacaklar ve istediklerini sana hem de hissettirmeden
yaptıracaklardır. Kuyruğu kaptırmaya gör!.
Ezik kişinin en bariz
özelliği, otoriteye boyun eğmesidir. O kadar eğer ki boynunu, zaman içinde
boyun ağrısından, özellikle gazeteci esnafına saldırgan tavırları görülür.
Aslında geçmişini unutma gayreti içindedir, lakin her gördüğü bir tanıdığı ona
suç ve suçluyu yani kendini hatırlatır. Tabii ki, yeniden utanç içine girer. Bu
utanç içinde özeleştiriye vakit buldukça, bir parça da olsa ‘haklılık’ payı
verir kendine. Hatta bu haklılık payı içinde saplantı haline gelince, neredeyse
‘yok mu bana emir verecek bir
babayiğit’ efelenmesine bile girebilecek cesarettedir.
Elbette kötü gecelerin bir karabasanıdır yaşanılan hal. Neden? Çünkü 7
milyarlık dünyada ‘haklılık payı veren’ bir kendisinden başkası yoktur. Ne
kadar zor bir durum!
Suçluluk psikozundaki bu
ezik tiplerde, zayıf ve takıntılı tiplerde kindarlık önemli boyutlarda
şişmiştir. Bir yanda emir verenler, diğer yanda işlenen suçlar. Vicdana karşı
sessiz, emir almaya alışmış bu kindar ve ezik kişilerin yapamayacağı suç,
kıramayacağı kalp bulunmaz. Yazık ki, bu tipler hep iteklendiklerinden, hep hor
ve hakir göründüklerinden daima suçluluk perdedesinde görünenler de onlardır.
Verilen görevi hasarsız yerine getirdiklerinden, dünyalıkları yerinde ve dünyalık
makamları da muhkemdir. Bir anlamda padişahın gözdesi durumundadırlar. Kin
tutmak bir hastalıktır. Bu kişiler kinleriyle ayakta durduklarını sansalar da
hastalıkları çoğunlukla kendilerine zarar verir. Güçleri yerindeyken, makamları
altındayken bunu pek fark etmezler, zaman zaman geceleri kâbuslar bassa da,
kendilerince buldukları geçici çözümlerle sabahı bulurlar. Sıcak bir banyo,
demli bir çay, işte paylarına düşen mutluluk da budur.
Özetle,
İşlenen suçlar bir gün
gelir sorulur. Hayır hayır ötelere kalmaz. Mazlumun ahı, anında devreye girer
ve onun kıramayacağı zincir, açamayacağı demir kapı bulunmaz.
Hatırlatalım dedik!.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder