1 Haziran 2016 Çarşamba

Küçük Beyinliler Kitlesi…


“Irkçılık’la, “Milliyetçilik”in karıştırıldığını pek çok akademisyen sıfatlı koca ağızlardan duyduğumuzdan biliriz. Lakin bu kavramları en çok karıştıranların dinciler olduğunu yazık ki, ıskalarız. İşlerine öyle geldiği için, hazır lop bilgi kırıntılarını hayâsızca söylemek onlar için zor değildir. Ne de olsa, karşı oldukları milli birikim, milli devlet, milli örf-adet ve alışkanlıklardır. Onların, ‘Türk olmasın da ne olursa olsun’ diye düşündüklerinde, ‘sen kimsin’ sorusuna nasıl cevap verdiklerini hep biliriz. Beslendikleri kaynakları, Türk’ü tarihten silmeye çalışan İngiliz palavralarıdır çünkü. Türk silinirse, dünya hegomanyası rahat kurulur. Bu sebeple Türk’ü yok etmek elzemdir. Türk’ü yıkabilmenin yolu, içeriden edinilmiş, cahil bırakılmış, düşünebilme yetisi elinden alınmış, ucuz yoldan diplomalandırılmış, ne istenirse onu söyleyecek, söyledikçe makamı yükselen, parası, malı artan küçük beyinliler kitlesi…

Gelecek olan, bizim için küçük ve değersiz, onlar için önemli ve çok değerli hediyelerin hayalleri, kolayca yalan söylemeye sevk eder. Hiç inanmadıkları ve hatta kuvvetli olduklarını hissettikleri zamanlarda düşmanca tavırları sergilemekten çekinmedikleri, Türk düşmanlığını, gün olur rahatça unutup, tam da milliyetçi ve millî güçlerin benimsedikleri kelime ve kavramları rahatça kullanabilmektedirler. Onlardan birisi, ‘Kurtuluş Savaşı filan olmamıştır’ dediğinde, susanlar, gün olur, ‘biz istiklal ruhunu taşıyoruz’ diyebilmektedirler. Yine, çok çeşitli zamanlarda Atatürk aleyhine konuşma yaptıkları zamanlarda seslerini çıkarmayanlar, birilerini avlama yolunda ilerlerken çok rahat bir şekilde, ‘Atatürk’ün emanet ettiği’ hedeflerden bahsedebilmektedirler.

Çelişki dolu hayatlarında, huzuru bulabilmeleri neredeyse imkânsıza yakın bir ihtimaldir.

Zira daima düşündükleri, Türk’ü alt etmektir. Tüm benlikleriyle bu hedefe kilitlenmişlerdir. Gün olur, ‘ulus Devletlerin sonuna gelindiğini’ söylemekten çekinmezler, gün olur, ‘Devletimiz üzerinde ameliyat yaptırmam’ nutuklarını rahatça atabilirler. Gün gelir ’36 etnisiteyi pervasızca sıralarlar’, gün gelir ‘federasyonun da bir yönetim şekli olduğunu’ söylerler, bunları söyleyenler kendileri değilmiş gibi, ‘tek bayrak, tek devlet’ nutukları atmaktan da çekinmezler. Zamanını ve sırasını yakaladıklarında ‘BOP eş-başkanlığı’ ile övünürler, bu sözlerin devri geride kaldığında ise ‘milli ve yerli’ söylemleri unutkan millete haykırırlar. Bütün sözleri ve davranışları, karşıyı kandırmaya yöneliktir. Ağızlarından çıkan iyi hasletlerin hiç birisine sahip olmadıkları halde, rahatça yalan söyleyebildiklerinden, samimi, işinde gücünde, geçim telaşında boğulmuş saf ve temiz Müslümanları çok kolay kandırabilmektedirler.

Aslında, kendileri de çok kereler kandırılmışlardır. Kandırmaya odaklandıklarından, etraflarındaki kandırıcıları göremez olmuşlardır. Ne zaman ki, dirgenin sivri tarağı kendilerini bulmuştur, güya kandırılma faslından uyanmışlardır. Yine rahatça ‘kandırıldıklarını’ söylemekten hiçbir hicap duymamışlardır. Kandırılıyorsan eğer ne işin var devletin üst makamlarında laflarını kulak ardı etmişlerdir. İşlerine gelmeyen lafları duymamakta çok mahirdirler. Bütün dost oldukları onları rahatça kandırmışlardır. En başta da, stratejik ortakları…

‘Öz’ü kavrayamadıklarından, ‘Kabukla’ idare etmektedirler.

Öz ve kabuk.

Sulandırılmış bir ahlak anlayışı, görünüş itibariyle insana değer verme, ahlaki kişiliğin zımparalanması. Kendi görüşündekileri, kendine yakın olanları, kendisini alkışlayanları el üstünde tutmak ve diğerlerini dışlamak. İşte bunları sözde başarıya götüren en önemli davranış şekli. Bütün başarılarının altında, hoyratça kullanılan hazine varlığı söz konusudur. Devlet aleyhine borç yazar, istediğiniz harcamayı yapabilirsiniz. Hazineyi kefil yapar, istediğiniz kadar yatırım adı altında lüzumsuz harcamaları yapabilirsiniz. Bir kere bile ahlakı öteleyebilirseniz, gerisi kolayca gelir.

Görgüsüzlük başa beladır. Bilmez, konuşturur, görmez tarif ettirir, duymaz işittiğini bildirir. Üstündeki eğri elbiseyi, yalap şalap bir ütü ile dünya harikası olarak takdim eder. Ve daima teksif olduğu nokta, dünyalık kazanımı içindir. Bir gün oy avcılığı, bir gün şahsi hazinesini doldurmak, bir gün sayısız malikâneye sahip olma, bir gün evlatlarına artık sayısını bile unuttuğu gemicikler alınması çalışmalarıdır.

Ara-sıra dava filan dese de, onun davası insanların omuzuna basarak, yükselmek, yükselmek ve yükselmektir.

O yükseldikçe, ihtişamı seyredenler de yanında durarak, yükseldiklerini sanırlar. Omuzlarındaki rahatsız edici sızının farkına varmadan. Yükseleni seyir, bulunmaz bir uhrevi zevktir onlar için. Omuzlarındaki sızı ise, yükselenin ağırlığındandır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...