Karşılaşılan büyük
felaketin nasıl anlatılacağını bilemeyen veya gelişen olayların müsebbibi
olmaktan kendini korumaya çalışan bir korku sahibinin lafa girişi genellikle
böyledir. Evet, evet, kendimi bu sınıfa dâhil ediyorum. Ne gibi olumsuz, ne
gibi kabul edilemez hadiseler gelişmişse tamamından kendimi
(de)
sorumlu tutuyorum.
En mühim çözülmez
problemler, kişinin kendi fikirlerini ‘en doğru fikir’ bulmasıyla ve inatla
savunmasıyla başlar desek yeridir. Bu dünyada başkalarının da yaşadığını hiç
hesaba katmadan, ‘el
elden üstündür’ atasözünün manasını unutarak, kerameti daima
kendinde aramak bahtsızlığına düşmek asıl büyük felaket değil de nedir? Bir
bakalım, düşünelim birazcık böyle mi, değil mi? Evvela mihenk taşına kendimizi vuralım,
ayarımızı anlayalım diğerleri sonra, ‘kurtarma’
faaliyetleri daha da sonra!
Cümle dikkatle okunursa,
kişinin kendi kendine ‘en doğru fikirlere sahip olduğu’
şeklinde bir inancı, kendine dayatması vardır. Bu dayatmanın kaynağına inilirse
karşımıza ‘NEFS’ çıkar. Hayal âlemi, yaşayan kişinin en mutlu olduğu âlemdir.
Çünkü sorumluluk yoktur bu dünyada. Kur kurabildiğin kadar hayal, ne bir soru
sorarlar, ne de bir ceza verirler kanuna aykırı diye. Hayal kurmak iyi de,
hayal’in kaynağı neresi; nereden, kimden geliyor? Ve bu özgürlük nereye kadar
tanınmıştır?
‘Nefs’in at koşturduğu ve
sürüklemek istediği kişiyi en kolay avuttuğu alan ‘Hayal Âlemi’dir. Bütün
kötülüklerin başlangıç yeri o âlemden, kişi beynine uçuşan hayallerdir.
Sıradan herhangi bir kişiye
sorunuz, kimsin, ne yapıyorsun, neler yapmak istersin? Alacağınız cevaplar,
tamamen hayallerinin esiri olan bir kişiyi anlatacaktır. Elle tutulur, akla
mantığa uygun hiçbir cümle duyamazsınız. Hep o (kendisi) vardır,
başkaları yok hükmünde olarak. Oysa bu dünyada yapılacak her hangi bir eylemde,
kurulacak herhangi bir projede bir başına değilsin ki, birlikte yaşıyor,
olayları hep beraber oluşturuyorsunuz. Bir kişinin hareketi, düşüncesi, nasıl
yanındakini ilgilendirip, onun hayatına değiniyorsa, o kişinin de değişen
şartlara uyum sağlayarak bir yanındakini o da diğer yanındakini etkilemek üzere
zincirleme olarak ve böylece tüm toplumu etkileyeceği nasıl olur da hatırdan
çıkartılır? Nasıl, iyi (olumlu) düşünceler bir
enerji kümesi oluşturarak tüm toplum üzerinde etkili oluyorsa, kötü ve olumsuz
düşünceler de bir araya gelerek, toplumu istedikleri yöne kanalize
edebilmektedir. (Topluca Dua bunun için önemlidir ve
gereklidir!)
Alınan eğitimler ve
çevrenin etkisi olarak ‘nefs’i, yalnızca, içki içmek, kumar oynamak, zina
etmek.. gibi basit dereceleri ile tanıdık. “Boş iddia ve arzuları” ilgilisine dayatmasını ve
‘varlık’ olarak kendine bir paye vermesini ve dayatmasını bir kenara bıraktık
veya hiç bellemedik. Muhalefet etmeyi, karşının fikirlerine ve hareketlerine
karşı çıkmak olarak algıladık. Fikir beyan etmeyi, ille de uygulanacak
zorbalığı olarak kabul ettik. Komşumuzun makam sahibi olması, paraca
zenginleşmesi bizi üzdü, onu kıskandık, haset ettik. Arkadaşımızın maddi-manevi
olarak bir başarı elde etmesini içimize sindiremedik. İnsanların bize anlattığı
masallara gülümsedik, onlara gelen belalara üzüldük. Karşıdan gelen bir yardıma
sevindik, onların verdiği zarar bizi üzdü.
Kısaca, Allah’ı unuttuk!.
Hâlbuki yapan-eden Allah’tı.
Allah’ın verdiği güç-kuvvetle yapılmıştı. Bir an olsun bile hatırlamadık. Şükür
vazifesini yerine getiremedik.
İster iyi bilelim, ister
kötü; içeriden ilk dayatılan nefstendir. Bunu anlayamadık. Kadim öğreti bize, “nefsine daima muhalefet et”
der. Okuduk, anladığımızı zannettik, heyhat ki, anlayamamışız!.
***
Kabul edelim ki, büyük ve
karmaşık bir girdaptan geçiyoruz. Ülkemizin komşuları bir bir düşman kesildi.
İçeride aralıksız terör saldırıları. Bir bölgemiz adeta düşman ordusu
tarafından işgal edilmiş vaziyette. Şehit haberi almadığımız gün yok. Patlayan
bombalar, yıkılan viran edilen şehirler, toplumun idrakine salınan korku.
Yaşamak zorlaştı, kardeşlik türküleri unutuldu. Beraberlik, bir olma nutukları
arda bırakıldı. Şimdi savaş zamanı, şimdi ölüm zamanı adeta. İdarecilerimiz
tarafından ‘terörle yaşamaya alışmalıyız’
emirleri beyinlerimizi kemiriyor.
Bunlar yetmezmiş gibi, bir
birine düşürülen kardeşler. Ne uğruna? Bendeniz bir sebep bulamıyorum. Yalnızca
hiç uğruna diyebiliyorum.
Kötülük, çığ gibi büyüyor.
İyilik ve güzellik hatıralarda kaldı. Makam mevki kavgaları gözleri kararttı. “En
iyi ben bilirim” dayatması kâbus gibi çöktü üzerimize. Çıkış
yolu arıyoruz. Yolu ararken de, sarp yollara, çıkılmaz vadilere dalıyoruz,
doğru yol zehabı ile.
Bilelim ki, ağır bir
sınavdan geçiyoruz.
Başarı yalnızca
Allah’tandır.
Yanlışı bilip, doğruya
yönelinmeden ise, başarı hayaldir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder