19 Şubat 2011 Cumartesi

İş Yapayım Derken!..

18.02.2011 tarihli Yeniçağ gazetesindeki köşe yazarlarının bu günkü yazılarının başlıkları; Altemur KılıçKahramanlar ve Kargalar”, Behiç Kılıç “Hilmi Özkök Niye Uyuyamıyor?”, Sabahattin Önkibar “AKP Nasıl Gider?”, Selcan Taşçı “Bir Millet Dekolte Giyiyor”, Ahmet Sevgi “Demokrasi İhracı”. Yazı başlıklarından bu gazetenin milli düşünceye sahip, siyasi olarak AKP karşıtı olduğu hemen anlaşılıyor. Bir yazı başlığı daha “Darbe Hukuku Nereye Kadar?”  hayır hayır Taraf veya Zaman gazetelerinden alınan bir yazı başlığı değil Yeniçağ Gazetesinden.

Daha önceki yazılarında da karşılaşmıştım, Fetullah Gülen âşıklığı, türbanizim taraftarlığı, Türkçe olimpiyatlarına şapka çıkartma ve selam gönderme gevezelikleri ile. Olur. Kendine ait görüşleridir, dedik. Ses etmedik.

Sözü bugünkü yazısına getirecektim.

Başlığı bile sorunlu yazının. Ahmet Ünal isimli Yeniçağ Gazetesi yazarından bahsediyorum.

Bu defa ‘ordu düşmanlığı’ dedirttirecek bir üslupla kaleme alınan “Darbe hukuku Nereye Kadar?”  başlıklı yazısı. Yeniçağ gazetesinde görmek istemediğimiz dil ve söyleyişte bir yazı. Yandaş medya diye adlandırılan gazete ve TV ortamlarında benzerlerine sık rastladığımız türden bir yazı. Sana ne! Zaten böyle üslupla yazanlar pek çok. Şimdi sırası mı? Her kurumda hatalar yapılır, tespiti halinde soruşturma açılır, gerekli cezalar verilir. Ordu mensuplarınca işlenen suçlar varsa sivil ve askeri savcılar ne güne duruyor, onların işi ne? Madem hatalı atamalar yapılmış, gereksiz cezalar verilmiş, ne diye hukuk işletilmemiş. Hiç bir soruşturma yapılmadan, hiç bir inceleme yapılmadan mı atılmıştınız Sayın Ünal? Bu kadar  keyfi miydi ordudan atılma işlemleri?

Ne başörtüsü ne sakal hakkında bilgi sahibi , fakat ordu evlerinin nizamiyelerinde yaşanan başörtüsü ve sakal problemlerinden dem vuruyor, orduevlerinde düğüne neşeyle giderken kapıdan sakal ve giysileri yüzünden döndürülenlerden bahsediyor, ne gereği var bu sözlerin, yangına körükle gitmek demezler mi bu sözlere? Ordu mensuplarının dinsizleştirildikleri anlamına gelmez mi bu sözler? Biz de askerlik yaptık, mescit vardı, kimse de karışmazdı gidenlere.  Şöyle bir cümle sıkıştırmış yazının bir yerine “kendi halinde, dinî vecibeleri vasat seviyede yerine getiren insanların dahi çocuklarını askerî okula göndermek istemediklerini bilmek için de herhalde anket düzenlemek gereksizdir. Bu durumun ülkemizin manevi surlarında açtığı deliklerin, füze kalkanı kuramamaktan daha büyük bir zafiyet doğurduğunu herhalde tahmin edersiniz.Nedir bu cümleler şimdi. Bir kere dinî vecibelerini vasat seviyede yerine getiren insanların dahi çocuklarını askerî okula göndermek istememeleri diye bir şey yoktur. Göndermeyenler, göndermek istemeyenler tamamen cemaat yapılanmaları içinde, örgütlü bir azınlıktır. Besbelli ki, yazar da bu azınlık içinden bilgilendirilmiştir. Böyle bir şey yok sayın yazar. Çocuklarını askerî okula göndermeyen dindar kesim tamamen örgütlü bir biçimde ve askeri eğitimler sonunda verdirilen yeminden kaçmak ve askerimizi aşağılamak-küçük düşürmek için göndermemek istememeleridir.

Sayın yazarın “manevi surlar” dediği ne ola ki? Bu da herhalde Fethullah Gülen Cemaatinin Askeriye içinde yuvalanamamasıdır. Sayın yazarın Türkiye’nin manevi iklimini öğrenmek ve soluklaması için gözlerini dört açmasını ve insanlarımızı tanımasını önerebiliriz.  Atölyesinde demir döğen Mehmet Ağalar, Bahçesini sulayan Ayşe hanım Teyzeler, kürsüde ders anlatan Hakan Öğretmenler, çocuklarına bir dilim ekmek götürmek için alın teri döken esnaf, işçi, memur… sınırda nöbet bekleyen Mehmetçikler… her birerlerinin yüzüne dikkatlice bak. Ne görürsün? İşte sana Türkiye’nin manevi surları. “Manevi surlarla” cemaat yapılanmalarının bir alakası olmasa gerektir. Ordu düşmanlığı yapmayınız. Ordu düşmanlığının sonu Türk düşmanlığına varır. Bazı hatalı iş ve işlemleri olan ordu mensupları varsa da, bunlar kendi içerisinde kurulan hukukla zaman içerisinde halledilir.

İşte, “füze Kalkanı” kurulacak, kararı alındı, ne yaptınız bu karar üzerine, neler söylediniz, neler yazdınız, hangi eylemleri gerçekleştirdiniz? Bir taşla iki kuş vurmak mı niyetiniz?

Asker kökenli ve ordudan tard edildiği anlaşılan yazar bazı teknik bilgiler vererek bazı tavsiyelerde de bulunuyor. Bunlar bu yazının konusu değil. Ancak, söylemeliyiz ki, sayın yazarın ordudan tardı tam isabet. Soruşturmasını yapan ilgiliye ve hakkında karar alanlara tam not veriyorum. Bu günleri görebilmişler, daha ne olsun!

12 Eylül ve 28 Şubat darbelerinin “ABD güdümlü darbeler” olduğunu belirtiyor yazısında. “Türkiye’nin iç ve dış siyaseti değişen NATO konseptlerine paralel olarak yeniden tasarlanmıştır.” Diyor. Şapka çıkarıyorum bu yoruma. Ergenekon, Balyoz soruşturmaları ve tutuklamaları ile hangi konseptin işlerlik kazandığını da vurgulamasını çok isterdim doğrusu.

Son söz; Hukuk, devletlerin canlı organizmasıdır. Suların akarak doğru denizleri bulması gibi, zaman içerisinde kendini tedavi eder. Zorlamaya hiç gerek yoktur.

Dikkatli okuyucuların gözünden kaçmamıştır. Arslan Bulut’un yazısının başlığını yazmayı unutmuşum. Onu da ilave edelim ve yazımız sonlansın. “Ana Karargâha Virüs Nasıl Girdi?”

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...