4 Kasım 2010 Perşembe

Değişim Ama Nasıl

‘Değişim’de mi putlaştırıldı…

Önce una, toprağa, su katılır, elde edilen karışıma -hamur-çamur- şekil verilir. Artık nasıl bir şekilse istediğin, Kendi istediğine, kendi algına kalmış. Ortaya çıkan şekle put denir. Karşına korsun. Tapınırsın. Artık ondan iste isteyebildiğin kadar. Senin emrinde mi, sen onun emrinde misin? bu bilinmez. Acıkırsan eğer, korkma karşında duruyor yiyeceğin. Ye, korkma, yarın bir daha yaparsın. Un senin elinde değil mi?

Dünyanın güzelliği, para, ev, kat, yat, mevki, makam, hürriyet, demokrasi, insan hakları, değişim.. ne kadar put yaptık, ne kadar güzel dünyalar kurduk kendi hayatımız için hatırlayanınız var mı?  kurduğumuz o güzel dünyalar içinde mutlulukla ne de güzel yaşayıp gittik! ve ne de güzel görünüyorlar, dünya, ev, makam, mevki, demokrasi, hürriyet, insan hakları, değişim… güzel kelimelerle, güzel anlatımlarla ortaya atılan bu terimler bir müddet sonra karşımıza koyup tapındığımız putlara dönüşüyor. Biz mi onları idare ediyoruz, yoksa onlar mı bizi?

Durmadan değişimden dem verenleri, değişemeyenler olarak bilirdik. Yazık ki, ilerici aydınlarla muhafazakâr kitleler yer değiştirdi gibi görünüyor. Yanılıyorlar. Değişemezler diyemem, ama bu kadarı da fazla artık. Onların değişimden anladığı, bir takım uluslar arası kuruluşların teklif, öneri ve isteklerini yerine getirmeye çalışmaktan ibarettir. Şu anayasa değişimlerinin, değişim macerası bir hikaye edilse de, kimler tarafından nasıl yazıldığı, -yada dayatıldığı- bir ortaya çıksa da, anlasak beylerin nasıl değişimci olduklarını. Artık, değişim, değişim dedikçe değişememek nasıldır anlayacaklar. Hele değişimi anladıklarında, -değişememeyi- fikr ettiklerinde fakat, iş işten geçmiş olacak.

 Değişim; ilmin, aklın, asrın gereği olması gerekenlerin yapılması, inanılması, hayata geçirilmesinden ibarettir. Değişim de; demokrasi, hürriyet, insan hakları... gibi putlaştırdıklarımızdan olmasın sakın.

Hallac-ı Mansurlar, Nesimiler, Pir Sultan Abdallar, Galileler, Atatürkler… değişim denilince hatırlanan isimlerdir. Siz ey değişimciler, adı geçen devrimcilerin değiştirdiklerine, dünyaya yeni getirdiklerine nasıl ve ne gibi bir inançlarınız -kabulleriniz- olduğunu da anlatır mısınız.

Bendeniz değişim, değişim deyip değişemeyen değişimcilerin, değişmelerinden şunu anlarım. Değişim, kıyafet değişimiyle başlar. 2011 Cumhuriyet resepsiyonunda hiç bir tartışmaya meydan vermeden, medeniyetin, asrın istediği gereklilikte giyim kuşamla katılımcıların ağırlanması ile “adeta kavganın” sonlandırılması,  Hiç bir bilimsel, dini-manevi, insani verilere dayanmayan; İnsan hakları, giyinme özgürlüğü teranelerini bırakıp “haydi değişin biraz” demek hakkımızdır sanırım. Niye hep bizden bekliyorsunuz değişmeyi, biraz da siz değişin canım.

Küreselleşmekte -sosyo/ekonomik- olduğu iddia edilen bu günkü dünyada bilgi -doğru/yanlış- bombardımanına tutulan insanlar, hayırlıyı nasıl ayırd edeceklerdir? sorusunu yöneticilerin kendilerine sorması gerekmektedir. İnsan yığınları, bu bombardıman karşısında savunmasız ve çaresizdir. İnsanların bu zaafından istifade etmeye kalkmak da en azından istismar kelimesi ile adlandırılacaktır. İnsanlar üzerine gönderilen bilgilerin onların bilgilendirilmeleri, anlamaları, anlaşılan bilgilere göre hayatlarının dizayn edilmesine yönelik değil, başta bulunan idarecilerin istedikleri bilgilerin dayatılması şeklinde gerçekleşmektedir. Bu itibarla, değişim adı altında propaganda edilen verilerin asla halkın istediği değil, birilerinin istediği yönde dayatıldığı sonucu çıkmaktadır ki, bu durumda bir değişimden değil değişememekten bahsedilmelidir.

İşte bu hal içinde yapılan anayasa değişikleri değerlendirildiğinde, değişim iddia edildiği gibi bilimsel ve olması olan değil, bilakis değişememek ve olmaması gereken olduğu sonucu çıkmaktadır.

O halde başa dönerek putlaştırdıklarımız arasına ‘değişim’i de katarak söyleyebiliriz. Kendi ellerimizle yaptığımız putlara tapınmak öyle kolay terk edilebilecek gibi değildir. Meziyet, yok -unutulması- olması gerekenleri cesaretle bırakıp, sonsuzluk varlığında erimektir.

İlgililerinin değerlendirmesine arz olunur.

2 yorum:

  1. Bu ve bundan önceki yazıları okurken aklıma hep Sait Faik Abasıyanık geldi. Abasıyanık'ın hikayelerini zevkle okumuşumdur hep. Burada özellikle de "Himmet Amca" ve "Boyacı"yı zevkle okudum. Dil akıcı, kelimeler yerli yerince oturmuş. Gözden kaçan birkaç noktalama hataları var, ama kadı kızında da olur bu kadar hata. Daha öncekileri de ilk fırsatta okuyacağım. Tebrikler arkadaşım.

    YanıtlaSil
  2. Şımartmayın lütfen, maksadımız dertleşmek ...

    YanıtlaSil

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...