Suriye’de ne yapacağını
bilememek kadar daha kötü olanı, diğer güçlerin politikalarına sığınmaktır.
Suriye’de sivil halk boşaltılırken nasıl feryat figan olanlar vardı. Yapılanın
yanlış olduğunu söyleyenler, tarihe, insanlığa karşı suç işlemekle, Suriye’nin
bizim bir parçamız oluşunun anlayamamakla, ensar ve muhacir’in tarihi ve dini
bir sorumluluk olduğunu ve bunu bizlerin bilemeyeceğini filan söylüyorlardı. Oysa
Suriye’nin sivillerden boşaltılması, doğrudan savaş – çatışma alanlarının
meydana getirilmesiydi. Anlayamayan kimlermiş? Şimdi, yine başka güçlerin
belirledikleri bir politikanın uygulanmasını izleyeceğiz. ‘Çatışmasızlık
alanı.’! Hem de öyle bir sunuşları var ki, lafta çok ya, kafaları karıştır,
kimse bir şey hatırlayamasın!.
Bunun manası resmen, sivilleri
yerlerinden, yurtlarından ederek bir savaş alanının meydana getirilmesi
yanlıştı. Bu yanlıştan dönüyoruz. Demektir.
Ama böylece açık ve seçik
bir cümle ile söyleyemiyorlar.
Özellikle, Türkiye’nin
güney sınırlarına yakın bölgelerdeki Kürtleri, Türkiye’ye getirerek, önce İŞID
lehinde olmak üzere savaş alanlarının oluşturulması, sonra PYD -YPG-
dolayısıyla ABD’ye peşkeş çekilmesi ve hep onların istediği politikaların
uygulanması, sonraları başımıza ne dertler açtı!. Taa ki, güney sınırımızda bir
Kürt Devletinden bile söz edilebildi.
Bunlar yapılırken şantaj,
tehdit, ticaretin kısılması gibi politikaları, PKK, FETÖ gibi hain araçlarla
sürdürürken, Avrupa Birliğine girmek isteyen fakat bir türlü işleri rayına
oturtmayan yine dünya jandarmalarının Türkiye aleyhine oluşturduğu dış politika
araçları da mevcuttu.
Dört bir taraftan
sıkıştırılan Türkiye politikacıları boyun eğmekten başka çare de
üretemiyorlardı. Zira çook önceleri ‘stratejik ortaklık’, ‘anlık istihbarat’,
‘kadim dostluk’ gibi palavra politikalarla kandırılmış, adeta iğdiş edilmişti.
Büyük düşman olarak planlanıp büyütülen FETÖ elemanları devletin en mahrem
noktalarına kadar yerleştirildi, öte yandan PKK ile çatışmasızlık devri
başlatılarak açılım adında, bitme noktasına gelen örgütü yeniden palazlandırdılar.
Öyle ki, valilerin, kaymakamların, ordu komutanlarının gözleri önünde dehlizler
açıldı, surlar inşa edildi, kaleler yaptırıldı. Bunların tamamı görmezden
gelindi. Ne için? Sırf, dış dostların hatırının yapılması, kalplerinin
incinmemesi uğruna! Yurt dışına kaçan PKK ve FETÖ elemanlarının oralarda nasıl
gel keyfim gel yaşadıkları basına intikal ediyor zaman zaman. Suçluyu
devletimiz istiyor vermiyorlar, yargılanmaları talep ediliyor yapmıyorlar,
böyle dostlar düşman başına!.
‘Çatışmasızlık bölgeleri’nin
ilan edilmesi, yapılan hataların kabul edilmesidir. Ancak burada bir ince nokta
daha var. Tam da PYD-PKK güçleri zayıflamışken, böylesi bir politikanın
uygulanması onlara yeniden hayat öpücüğü vermek anlamına da gelebilir. Tıpkı,
Türkiye’de yapılan PKK ile müzakere süreci gibi bir sonuç doğurabilir. Ve bu
noktada da dış güçlerin dayattığı politikaların aleyhimize sonuçlar
getireceğini düşünmek hakkımızdır.
Yandaş basının
bilgilendirdiğine göre, Genel Kurmay Başkanı Akar, MİT Müsteşarı Fidan ve C.B.
sözcüsü Kalın ABD’ye gitmişler. “C.B.
Erdoğan’ın ziyareti öncesi ABD’li yetkililerle temaslarda” bulunacaklarını
söylüyor gazeteler.
Adı geçen kişileri, bir-kaç
ay sonrasının Savunma Bakanı, İç İşleri Bakanı ve Dış işleri Bakanları olarak
okursak, ne amaçla gittikleri de çabucak anlaşılabilir. Referandumdan sonra
hükumette revizyon konuşulmuştu. Sonra böyle bir şeyin olmadığı hükumet
ilgililerinden açılandı. Zaten hep böyle olur. Önce haberi salarlar, nabızları
yoklarlar gerekirse inkâr ederler fakat zamanı gelince de yaparlar.
Üç önemli bakanlığa
getirilmesi planlanan kişilerin ABD’de onay almak için bulunduklarını bakalım
kim, ne zaman yazacak?
Ha, her üçü de Suriye
politikası uygulanmasında çok önemli isimler!..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder