Çağın inceliklerini, ilmi
gelişme seviyesini idrak edemeden, akıl edemeden çağa ve ahirete dair yapılan
uyduruk söylemler, sadece lafta kalıp, insan ruhuna asla işlememekte ve hatta
yıkıcı, yakıcı sonuçlar bile doğurabilmektedir. Aslında nefsani haykırışları
bir nevi dindarlık söylemleri gibi halka kabul ettirmek, sonunu göremeyen
gariplerin hevaya çırpınmalarıdır. Neden mi, semiren nefisi doyurmak mümkün
değil de ondan.
Bakınız, duble yollar,
köprüler, barajlar, hava meydanları gibi insana rahat ve huzur sunması gereken
hizmetler, nasıl oluyor da, düşmanlığı körüklüyor, nasıl oluyor da toplumsal
bloklaşmayı sağlıyor? Bu soruya iktidar ileri gelenlerinden, muhafazakâr
çevrelerden tatminkâr bir cevap beklemek hakkımızdır. Huzur, yollarda,
barajlarda değildir çünkü. Onlar huzura yardımcı araçlardan başka bir şey
değil. Kredilerle satın alınan evler, otomobiller, lüks tatil gezileri
patlamaya hazır bomba değil de nedir?
Bu aşamaya bilinçli şekilde
getirildi toplum. Daima yüksek oranda tüketmek yalancı bir mutluluk sanrısı
yaşatmakta ve fakat devamını ama daha güçlü şekilde talep etmektedir. Aslında yeniden
borçlanılarak, kredi kartlarından çekerek diğer borçlarını kapatarak, tatlı ama
acısı sonralarda hissedilecek sahte mutluluklar sağlanıyordu…
Derken, deniz bitmiş gibi,
yurt dışındaki paralara gözler çevrildi. O paraları biliyorlar, çünkü nasıl çıkarıldığını
da bildikleri gibi. Kara para, vergisi ödenmemiş ve yasal olmayan yollardan
elde edilen paralar yurt dışı bankalara istiflenmekteydi. Deniz bitince bu
paralar akla geldi. Getir de nasıl getirirsen getir. İster kendi adına getir,
ister başkasının adına getir. Ama ne olur getir! Böylece yalvaran devlete de
şahit olduk.
Hatırlatalım. Kara para,
durduğu yerde duramaz. Etrafını da karartmaya başlar. Çürümüş bir salkımın,
küfenin içindeki üzümlerin tamamını çürütmesi gibi. Hem yasal olmayan yollardan
kazanılmış, hem bu ülke insanının olması gereken paralar yurt dışına çıkarılmış
(kaçırılmış) ve hem de getir o parayı vergi almayacağız
demek, dürüst insanların da hırsızlık yapmasını, görevini suiistimal etmesini,
zimmete bulaşmasını ve daha sayamayacağımız nice suçlara sürükleyeceğini de
bilmek lazımdır. Ben enayi miyim? Duygusuna sürüklenecek insanımız. Madem onlar
çaldı-çırptı kaçırdılar paraları ve kısa bir zaman sonra da affedildiler!.. Ben
niye yapmayayım? Düşüncesine sürükleneceklerdir. Bu durum, geminin delinip, su
alması olayına benziyor. Bizimkisi, deliğin tamiri çabası. Başka ne niyetimiz
olabilir?
Adına ‘varlık barışı’
demişler. Şuna bakar mısınız, bu kadar suyu çıkarılmış bir kavram daha var
mıdır bilmiyorum; ‘Barış’. Kim bilir, belki çalınarak-çırpılarak edinilmiş ve
yurt dışına kaçırılmış paralar, şimdi yurda getirilirken, nerden buldun diye
sorulmayacak, vergi istenmeyecek, üstelik, bu paralar başkalarının adına bile
getirilebilecek. Yani paranın esas sahibi bilinmeyecek!. Bu nasıl bir
anlaşmadır, bu kanuna kimler el kaldıracak? Belli ki, korkulan gelecek ve
korkutulmuş birileri var. henüz yetkili iken aklama – paklama işleri de
hallolacak..
Neyse, kimin para kaçırdığı
niye kaçırdığı umurumuzda değil. Ancak, bu paralar yurda getirildikten sonra,
araştırmacı gazetecilerimiz, paraların izini sürecek, takibini yapacaktırlar
eminim.
Panama Belgelerinde adı
geçen ve iktidara yakınlığıyla bilinen Mehmet Cengiz, Ali Ağaoğlu, Remzi Gür
gibi isimler ve Çalık Holding gibi şirketlerin de yurt dışındaki paralarını
getirebilecekleri ve aklanacakları da bir gerçektir.
Hem bu milletin A’sına koy,
hem hırsızlıkla edinilen paraları yurt dışına kaçır ve hem de gün gelsin
affedilsin!
‘Barış’ kavramı
kullanılarak, iç karışıklığın ve bloklaşmanın artırılmasına yardımcı olunacağı
bilinmelidir. Bu paralar bu milletin paralarıdır ve el konularak, hazineye
kayıtlanmalıdır. Aksi durumda düşmanlık artacaktır.
Bir şeyler yanlış gidiyor…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder