“Terörün belinin kırıldığını” söylemek, önünü
göremeyenlerin sayıklamalarından ibarettir. Dağda konuşlanmış örgüt
mensuplarının tıkıldığı inlerinin, erzak depolarının, mühimmatlarının
saklandığı kovukların bombalanarak, 500-600 teröristin öldürülmesinin, ‘beli kırılmak’
kavramıyla izahı, seçime giden ülke halkının kandırılmasına yönelik olduğu
izaha muhtaç değildir.
Doğruları söylemek bazen
kaybettirir.
Kaybetmeyi göze alarak
doğruları da ancak ehl-i hakikat söyleyebilir. Taklitlerinde boğulanların işi
değildir doğrular. Nerden bilirsin ki kaybetmek, kazanmaktan daha hayırlı
değildir? Burası ince bir noktadır, ehline açıktır. Zihni melekeleri
korkularının esiri olanların, doğrulardan kaçması kadar tabii bir şey olamaz.
Çünkü vehimleri daima onları yanlışlara, yalanlara sürükler. Çünkü eksik ve
yanlış bilgilerle kurdukları küçücük dünyaları yalan duvarlarına tutunmuştur.
İlk gelen dalgaya kadar ömrü olan kumdan kaleler gibidirler. Yalanın tuttuğu
duvar yıkılsın. Doğrular hayat iksirimiz olsun.
“Terörün belinin kırıldığının açıklandığı saatlerde Karayılan, ‘içinden
geçtiğimiz süreç özgür Kürdistan’ı kurma sürecidir. Onun için her zamankinden
daha çok birliğe ihtiyacımız var’ diyordu.” (http://www.milligazete.com.tr/koseyazisi/Kurt_Devleti_Insa_Formulu/26440#.VghIaLS1tVg
, Prof. Dr. Mehmet Seyfettin Erol)
Terör eylemlerinin başlama (başlatılma)
sebepleri
kadar, vardığı sonuçlar ve seçilen hedefe yaklaşılıp, yaklaşılamadığının da
değerlendirilmesi gerekir. PKK terör örgütü yalnızca Türkiye refahına
çevrilmiş, Türk vatanının bölünmesine hedeflenmiş bir terör örgütü değildir.
Bakınız, Brüksel! şehrinde toplantı yapıyorlar, konusu Suriye’de bir Kürt
devletinin kurulması, Kuzey Irak Kürt devletiyle birleşilmesi, sonra da
Türkiye’de Kürt devletçiğinin kurulması ile birleşilmesi kararlarına varılıyor.
ABD başkanı da PKK (PYD’yi söyledi fark etmez)
bizim kara ordumuzdur dedi. Tıpkı, BOP politikalarının İslam coğrafyasındaki 22
ayrı devletin sınırlarının değiştirileceği ve bu yönde çalışmaların
yapılacağının kararını alması gibi. Maalesef bu politikaların uygulayıcısı da
eş başkanı olması dolayısıyla Türkiye Başbakanı olmuştur. Havuç daima kırmızı
değildir, çürümüş şalgamı havuç diye yuttururlar bir zaman. Uykudan uyanınca
bir yalan rüyanın içinde kıvrandığını fark edersin lakin korkularınla baş başasındır
artık. Vehim rüyalarının, yalan senaryolarının içinde büyüttüğü derin korkular…
1 Kasım seçimlerine
giderken, millilik vurguları yapmanın ne manası var? ne zaman milli oldun diye
sorarlar. Tabi, şimdi kendini milliyetçi olarak tanımlayan ve ziyadesiyle
MHP’ye oy verenlerin kendi partisine akmasını sağlamak niyetinde. Baktı ki,
Kürtlerden buna fayda yok ve AKP’den, HDP’ye kayan oyların geri gelme ihtimali
yok, MHP oylarına bastırıyor. Yakın bir gelecekte ‘varlığım, Türk varlığına armağan olsun’
derse hiç şaşırmam.
Sorulacak soruların içinde,
Oslo ve İmralı ile yapılan müzakerelerde, ‘Başkanlığı verin, özerkliği alın’ tavizinin
olup olmadığıdır. Nasıl oldu da, 7 Haziran seçimlerinden evvel bir anda HDP’ye
düşmanlık atışlarına başladılar? Tek sebebi vardı: ‘Seni Başkan yaptırmayacağız’ sloganı. Ve çok
önemli bir gelişme olmazsa Kürtler hala bu noktada duruyorlar. Bu sebepten
zaten milliyetçi oylara göz diktiler.
Göz göre göre ülke
topraklarının bir bölümünde, ayrı bir devletin kurulması çalışmaları yapanlar,
hesabın sorulacağı günün yaklaştığının da farkındalar.
Hesap gününden kaçışın
imkanı yok.
Küçükken, zayıfken başını
ezmediğin yılan, beslendi, büyüdü, kuvvetlendi bundan böyle dönecek ve seni
sokacak. Haydi bakalım, şimdi yaptığınız hataları itiraf etmeye başlayın.
Yargılama erkenden bitsin.
Sizinle uğraşacak halimiz yok.