14 Aralık 2015 Pazartesi

Mektup Okumak


Hani şu, zarfın içinden çıkan ve satırlarca selam kelam, hal-hatır soran mektup adı verilen yazılardan değildir bahsimiz. Mektup, bir konunun, bir şeyin, bir halin, bir arzın arz edildiği satırlardır vesselam. İster bir zarfın içinde olsun, ister buza yazılmış olsun fark etmez. Maksat, nasıl olursa olsun anlatılmış olsun ki, maksut hâsıl olsun.

Zamanımızda özellikle politika âleminde sık mektuplar yazılıyor. Bazen direkt söyleniyor, bazen bir gazetecinin satırlarında, bazen bir televizyon sohbetinde, bazen fısıltıyla önce dostlar arasında, sonra tüm mahalle ve tüm ülke sathına yayılan haberleşme yöntemiyle… Nasıl olursa olsun bir yol bulunuyor mesajı iletmek için. Burada önemli olan, mesajı gönderen değildir, mesajı duyması istenendir. O, anlatılmak isteneni anladı mı? Ya da, verilen mesaj ilgilisi tarafından alındı mı? Amaç gerçekleşir.

Mesajın gönderilmesi ve yayılması sonrası bir de ölçüm yapılır. Beklenen etki sağlandı mı? Aksi bir durumla karşılaşıldığında, dev medya organizasyonuyla, “yanlış anladınız, aslında söylenmek istenen şuydu” gibi tevil yolları aranır, çünkü onlar asla yanlış anlatmazlar, yanlış anlayanlar bizlerizdir. Bu kez mektuplar yanlış anlaşılma yönüne evrilerek yazılmaya devam edilir. Goebbels taktikleriyle zihinler işgal edilmeye çalışılır.

İnsanların çeşitli fakat basit sualler sormasına fırsat verilir. Lakin sorulacak sorular kendilerinin yol verdiği ölçüde ve şiddettedir. Asla yolun dışındaki bir düşünceye ve düşünene izin verilmez. Aslında soruların cevapları mektuplarda gizlidir ve soru sahibi esasen cevabını da bulmuştur ki, özgürce! Sorularını sıralayabilsin.

Benzeri mektupları postalamaktan murat; yapılan bir hatanın, uğranılan bir zararın, kötüye giden işlerin örtülmesi ya da, sonu hesap edilemeyen işlere girişiliyorken hayali kazançların halka anlatılmasıdır. Birincisinde korku, ikincisinde telaş karmaşası vardır. Her hâlükârda halkın aldatılması ve istenilen yönde koşullandırılması hedeftir.

Yönlendirmenin dayatılması, ruhen, fikren hazır yandaşlar (bugünlerde trol kavramı kullanılıyor) aracılığı ile geniş kesimlere ikna etme metodu ile duyurulur ve medya ortamlarında aralıksız işlenir. Bir süre sonra aradığınız, kendini ölüme atabilecek milyonlar hazırdır. Bunu hissettiğiniz andan itibaren, “%50’yi zor tutuyorum” gibi inanılmaz acayip bir demeci yüksek perdeden seslendirme hakkına bile sahip olursunuz.

Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan 24.04.2007 tarihli yazısında şu cümlelere yer vermiş: “Elbette ki, önce insan olmak lazım. Bunun için de, bu ülkede, sivil ve sivil olmayan ideolojik iktidar aygıtlarını ellerine -bir şekilde- geçiren ve milleti adam etmek için, gerektiğinde ‘sopa gibi’ kullanan kişilerin türlü tuhaf ilkel yöntemlerle, bu ülkenin insanlarına gerçekten insan muamelesi yapıp yapmadıklarına bakmak lazım önce”.

Bakalım Kaplan’ın eleştirdiği ‘ideolojik aygıtların’ etkisizleştirip, kendi düşünceleri istikametindeki ‘ideolojik aygıtların’ 13 yıl boyunca idareleri sonunda neler olmuş;

Dün akşam bir televizyonda rastladım, misafir Suriyelilerle röportaj yapmışlar. Türkiye’ye gelmiş olup, Avrupa ülkelerine ölümü göze alarak kaçak yollardan geçmek isteyenlere sorulan sorulara verilen cevaplar ilginçti. Şu cümleler dikkatimi çekti;

“Türkiye’de çalışıyoruz, paramızı vermiyorlar. Polise gidiyoruz, sizin çalışma izniniz yok, biz bir şey yapamayız diyorlar. Patron paramızı ödemiyor, kime giderseniz gidin diyor.  Emeğimizin karşılığını alabileceğimiz bir ülke arıyoruz, bu nedenle gitmeye çalışıyoruz.”

Muhacir-Ensar söylemleriyle, akılları kiralanmış insanların yaptıkları bunlar. %99,5’uğu Müslüman olan Türkiye nüfusunu oluşturanların yaptıkları bunlar. 13 yıl boyunca dindarlık eğitimi verilen, ahlaklı olmaları için, ahlaklı yöneticileri başa getirdiğimiz Türkiye nüfusundan meydana çıkan olaylar bunlar. Röportajı izleyemedim. Utandım.

Ve siyaset bu insanlara yazar mektupları. İstedikleri gibi alır tutar ellerinden ve istediği mekânlara doğru uçurur durur.

Okuduğunuz mektubun satırlarındaki anlatılmak istenen kabuk düşüncelere kanmayınız. Anlatılanın evveli vardır, öncesi vardır, ana fikri vardır, özeti vardır. Onları bulup çıkartmadan, ne söylerlerse söylesinler sakın ola ki inanmayasınız. Hele hele vaat edilen bir husus varsa ve vaat parayı ilgilendiriyorsa katiyen inanmayınız. Babalarının kesesinden verecek halleri yok ya!.

Hapı yutmazdan evvel, nasıl kullanılacağını, hangi hastalıklara şifa olduğunu filan öğreniniz.

Sonra zehirlenir ve kıvranırsınız… Bizden söylemesi.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...