Hani şu, zarfın içinden
çıkan ve satırlarca selam kelam, hal-hatır soran mektup adı verilen yazılardan
değildir bahsimiz. Mektup, bir konunun, bir şeyin, bir halin, bir arzın arz
edildiği satırlardır vesselam. İster bir zarfın içinde olsun, ister buza
yazılmış olsun fark etmez. Maksat, nasıl olursa olsun anlatılmış olsun ki, maksut
hâsıl olsun.
Zamanımızda özellikle
politika âleminde sık mektuplar yazılıyor. Bazen direkt söyleniyor, bazen bir
gazetecinin satırlarında, bazen bir televizyon sohbetinde, bazen fısıltıyla
önce dostlar arasında, sonra tüm mahalle ve tüm ülke sathına yayılan haberleşme
yöntemiyle… Nasıl olursa olsun bir yol bulunuyor mesajı iletmek için. Burada
önemli olan, mesajı gönderen değildir, mesajı duyması istenendir. O, anlatılmak
isteneni anladı mı? Ya da, verilen mesaj ilgilisi tarafından alındı mı? Amaç
gerçekleşir.
Mesajın gönderilmesi ve
yayılması sonrası bir de ölçüm yapılır. Beklenen etki sağlandı mı? Aksi bir
durumla karşılaşıldığında, dev medya organizasyonuyla,
“yanlış anladınız, aslında söylenmek istenen şuydu”
gibi tevil yolları aranır, çünkü onlar asla yanlış anlatmazlar, yanlış
anlayanlar bizlerizdir. Bu kez mektuplar yanlış anlaşılma yönüne evrilerek
yazılmaya devam edilir. Goebbels taktikleriyle zihinler işgal edilmeye
çalışılır.
İnsanların çeşitli fakat
basit sualler sormasına fırsat verilir. Lakin sorulacak sorular kendilerinin
yol verdiği ölçüde ve şiddettedir. Asla yolun dışındaki bir düşünceye ve
düşünene izin verilmez. Aslında soruların cevapları mektuplarda gizlidir ve
soru sahibi esasen cevabını da bulmuştur ki, özgürce! Sorularını sıralayabilsin.
Benzeri mektupları postalamaktan
murat; yapılan bir hatanın, uğranılan bir zararın, kötüye giden işlerin
örtülmesi ya da, sonu hesap edilemeyen işlere girişiliyorken hayali kazançların
halka anlatılmasıdır. Birincisinde korku, ikincisinde telaş karmaşası vardır. Her
hâlükârda halkın aldatılması ve istenilen yönde koşullandırılması hedeftir.
Yönlendirmenin dayatılması,
ruhen, fikren hazır yandaşlar (bugünlerde trol kavramı kullanılıyor) aracılığı
ile geniş kesimlere ikna etme metodu ile duyurulur ve medya ortamlarında aralıksız
işlenir. Bir süre sonra aradığınız, kendini ölüme atabilecek milyonlar
hazırdır. Bunu hissettiğiniz andan itibaren, “%50’yi zor tutuyorum” gibi inanılmaz acayip bir
demeci yüksek perdeden seslendirme hakkına bile sahip olursunuz.
Yeni Şafak’tan Yusuf Kaplan
24.04.2007 tarihli yazısında şu cümlelere yer vermiş: “Elbette ki, önce insan olmak lazım. Bunun için
de, bu ülkede, sivil ve sivil olmayan ideolojik iktidar aygıtlarını ellerine -bir
şekilde- geçiren ve milleti adam etmek için, gerektiğinde ‘sopa gibi’ kullanan
kişilerin türlü tuhaf ilkel yöntemlerle, bu ülkenin insanlarına gerçekten insan
muamelesi yapıp yapmadıklarına bakmak lazım önce”.
Bakalım Kaplan’ın
eleştirdiği ‘ideolojik aygıtların’
etkisizleştirip, kendi düşünceleri istikametindeki ‘ideolojik aygıtların’ 13 yıl boyunca idareleri
sonunda neler olmuş;
Dün akşam bir televizyonda
rastladım, misafir Suriyelilerle röportaj yapmışlar. Türkiye’ye gelmiş olup,
Avrupa ülkelerine ölümü göze alarak kaçak yollardan geçmek isteyenlere sorulan
sorulara verilen cevaplar ilginçti. Şu cümleler dikkatimi çekti;
“Türkiye’de çalışıyoruz, paramızı vermiyorlar. Polise gidiyoruz, sizin çalışma
izniniz yok, biz bir şey yapamayız diyorlar. Patron paramızı ödemiyor, kime
giderseniz gidin diyor. Emeğimizin karşılığını
alabileceğimiz bir ülke arıyoruz, bu nedenle gitmeye çalışıyoruz.”
Muhacir-Ensar
söylemleriyle, akılları kiralanmış insanların yaptıkları bunlar. %99,5’uğu
Müslüman olan Türkiye nüfusunu oluşturanların yaptıkları bunlar. 13 yıl boyunca
dindarlık eğitimi verilen, ahlaklı olmaları için, ahlaklı yöneticileri başa
getirdiğimiz Türkiye nüfusundan meydana çıkan olaylar bunlar. Röportajı izleyemedim.
Utandım.
Ve siyaset bu insanlara
yazar mektupları. İstedikleri gibi alır tutar ellerinden ve istediği mekânlara
doğru uçurur durur.
Okuduğunuz mektubun satırlarındaki
anlatılmak istenen kabuk düşüncelere kanmayınız. Anlatılanın evveli vardır,
öncesi vardır, ana fikri vardır, özeti vardır. Onları bulup çıkartmadan, ne
söylerlerse söylesinler sakın ola ki inanmayasınız. Hele hele vaat edilen bir
husus varsa ve vaat parayı ilgilendiriyorsa katiyen inanmayınız. Babalarının kesesinden
verecek halleri yok ya!.
Hapı yutmazdan evvel, nasıl
kullanılacağını, hangi hastalıklara şifa olduğunu filan öğreniniz.
Sonra zehirlenir ve
kıvranırsınız… Bizden söylemesi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder