Parmaklıkları siyah
örtülerle kapatılmış daracık kafeslerinde hayatlarını tüketirken, daha büyük
bir kafese intikal ettirilen ve fakat daha kalın kara perdelerle çevirili yeni
kafeslerinde kendilerinden beklenen, perdelerin yırtılması ve çevrelerini görmelerini
sağlamalarıydı. Bu deneyden, muhafazakâr kafalılar iktidarı teslim alalı 13 yıl
olan zaman içinde, bulundukları kara perdeler içindeki zindanı yırtmaya bir
türlü başarılı olmadılar. Tam aksi, yeni perdeler edinip, kafesin etrafını
yeniden yeniden çevrelediler. Kendi kendilerine, görüşü, duyuşu, hissedişi
hassalarını köreltiyorlar. Farkında bile değiller. Düşünebilme özellikleri
dumura uğramış. Sözlerimiz kimseleri incitmesin. Tamamen kendimizin, tamamen
kendi milletimizin içine düşürüldüğü halin eleştirisidir. Bu anlamsız sözlerden
pay kapmaya çalışanlara saygımız vardır.
‘Aylan’ın dünyaya bıraktığı son resmi gördünüz mü?
Hani Bodrum Sahiline vurmuş 3 yaşlı, yüzükoyun uzanmış bebek cesedi resmini.
Bundan böyle unutulmayacak, unutulması mümkün değil İnsan beyinlerinde. Her
saldırı, her plan-proje düzenlemesinde Aylan, İnsan olanların hatırlarına
düşecek. Ve insanlığın bundan kurtulması, Yüz Yıllar boyu mümkün değil. Nasıl
da, dünyanın büyük devletlerinin devlet başkanları, başbakanları nasıl da
üzerinde konuştular, nasıl da yaptıkları hataların farkına vardılar. Demek ki,
bir Taylan’ın yaptığını Bir Milyon aydının yazdığı gazete makaleleri
yapamıyormuş. Taylan şimdi Uçmağında mutludur, görevini Hakkıyla yapmıştır.
Araya, “Taylan” bilgisi
nerden, niye girdi derseniz, etrafı kötülük duvarlarıyla örülü idarelere ders
olsun. Neler yaptıklarını hatırlasınlar, nerede yanlış yaptıklarını düşünsünler
diye.
İsterseniz ‘etrafı kötülüklerle örülü’
tanımı üzerinde biraz çalışalım. Bakalım nerelere varacağız.
İnsan, yalnızdır
dünyasında. Yalnızlığa iten duvarları da kendi elleriyle örmektedir. Nefsinin
dürtüklediği heva ve heveslerini, vehim kudretiyle kuvvetlendirip ve
beslenmeleri (gıdalanması ve çalışmaları)
daima bu yönde olduğundan etrafındaki duvarları da günden güne kalınlaşır, yol
vermez olur. İyiyi kötüden, çirkini güzelden ayıramaz hale gelir. Hatta ona
göre kötülükler iyilik, çirkinlikler de güzellikler (gibi) şeklinde
ve anlamında görünür. Yaptıklarından mutluluk duyar, aklı erenlerin (âlimlerin,
irfan ehlinin) uyarılarına kulak asmaz. Kendisini en üst
seviyede konumlandırır. Böylece, yaptığı hataları da ibadet edasıyla ve
inanarak ve inadına yapar.
“De ki: ‘Eğer sizden bir kötülük (açığa çıkarmayı) irade ederse yahut sizden bir rahmet (açığa
çıkarmayı) irade ederse, sizi Allâh’a (iradesine) karşı kim korur?’ Allâh dununda ne bir
Veliyy ne de bir yardımcı bulamazlar” (Ahzap/17)
Düşülen hata şudur ki,
kötülüğe giden yolda iki taraf bulunur. Kötülük yapanın, kötülük yapacağı bir
taraf yoksa kim kötülük uygulayacak? Demek ki, bozulma toptan olmakta ve
kötülük ve kötü, kötülük isteyenlerce hayata geçirilmekte. Burası çok ince bir
manadır. Ayeti kerime ile birlikte değerlendirilirse ancak anlaşılabilir.
“Bütün firavun benlikler raiyye (sürü) kitleler ister. Çünkü firavun benlik
sadisttir; sadist benliğin tatmini için mazoşist benlikler lazımdır. Yani
raiyye-firavun, firavun-raiyye çarkı sadomazoşist bir çarktır. Sadece
mazoşistler sadistlere muhtaç değildir, sadistler de mazoşistlere muhtaçtır. Bu
ikisi daima birbirine bağımlıdır.” (Yaşar Nuri Öztürk, Aydınlık, 6 ağustos
15)
Her iki taraf kötülük
üretmeye başladığında, bir taraf güdülmeye, diğer taraf da gütmeye meyyal
ilişkiler içine girmektedir. Doğrusu da bu değil mi? Güdülmeyi talep eden olmaz
ise, kim gütme isteğine kapılacak ki?
Kötülük üreticisinin
hedeflerinden birisi asla, iyilik, güzellik olamaz. O kendi bildiğince
uyguladığı dünyevi planlarında daima, mal varlığındaki artışlar, şanının
yükselmesi, şöhretinin artmasını düşünür. Ve hatta şöhretinin ülke sınırlarını
taşması hayallerini süslemektedir. Tam bu noktada Ali Bulaç’ın “hükümetin bilgiden yoksun ve özünde bölge
üzerinde Türk hâkimiyeti kurmayı hedefleyen politikası..” (Zaman,
5 Eylül, 15) cümlesine değinmek isterim. Girişilen Ortadoğu
politikasından amaç, gerçekten Türk hâkimiyetinin tesis edilmesi miydi?
Sanmıyorum. Böyle olsaydı, BOP eş başkanlığı kabul edilmez ve bağımsızlık üst
seviyede savunulurdu. Ne de olsa, Türk hâkimiyeti demek, hâkim olunan bölgeye
huzurun, saadetin, zenginliğin adil dağıtıldığı bir yönetim götürmek demektir.
3 yaşındaki ‘Taylan’ın cesedine bakarak, isteklerinin bu mu olduğunu
değerlendirebiliriz.
Kötülük, çok renkli açan ve
fakat zehirli çiçekler gibidir.
Kötülük kaybetmeden,
kötülüğü kaybettirmeden İslam’a, İslam ülkelerine huzur gelmeyecektir.
Çatışmalar devam edecektir. Kardeş katilleri sürecektir.
Yapılması gereken…
Uyuyanların üzerine
buzdolabından henüz çıkarılmış buzlu su serpmektir. Bu kimin görevi ise bir an
önce yapmalıdır. Önümüzde seçim var hatırlatırım…
Mehmet Kınacı :
YanıtlaSilUyandırma bizi....Soğuk su serpmek yerine kalın yorgan ört...Uyanmayalım...SSSIIIIIISSSSTTTT