23 Eylül 2015 Çarşamba

“Güven Endeksi”, Siyasetçiyi de Kapsar


Güven endeksleri 100 ‘güven sınırı’nın temel alınarak yapılan ölçümleri gösterir. 100’den (aşağıya doğru) uzaklaşılan her birim, güvensizliğin arttığını gösterir. Hane halkının ihtiyaçlarından bir kısmından vazgeçerek sonra alırız kararıyla alışverişini yapmaması ekonominin geleceğine güveninin azaldığının göstergesidir. Tüketici güven endeksi son ölçümü bir felaketin habercisi gibi, 58,5 çıkmış. Dip yapmış. Halkın ekonomi geleceğine güvenini yitirdiğini anlatıyor. Geleceğini parlak göremeyen halk, elbette siyasete de güvenini yitirmiş demektir. Siyasetin aldığı kararlar direk olarak ekonomiyi, dolayısıyla hane halkının gelirinin nasıl harcanacağının da belirtisi olacağından, demek oluyor ki, halk siyasete ve devlete hâkim olan siyasi güce de güvenini yitirmiş durumda.

Ekonomiye güvensizlik, siyasete ve siyasetçiye güvensizlikle başlar. Büyük krizlerin habercisi olarak ‘Tüketici Endeksi’ takip edilir. Cebindeki nakit parayı bankada, yastık altında tutma isteği (kamuoyu tepkisi) bir kere oluştuktan sonra doğrudan piyasaya yansır ve ticaret erbabı, esnaf siftah edemeden kepenk kapatır. Kriz yoğunlaştıkça, fabrikalar üretimlerini kısar, işçi çıkarır, stoklarını elden çıkaramadığından üretimini sıfırlar, borçlarını ödeyemez duruma gelir ve korkunç son.

Konut piyasası, ekonominin lokomotifi olarak görülür. Piyasanın canlı tutulması, ‘kira öder gibi taksit ödeyin ve ev sahibi olun’ palavrasının özellikle siyasetçiler ağzından söylenmesidir (söyletilmesidir). Halk, tuzağa çabuk düşer. Evin yanında bir de otomobil sahibi olma isteği caziptir. O da kolay. Uğra bir bankaya, tek imza ile On Binlerce liralık kredin hazırdır. Bu da yetmez, market alışverişlerine bile yaptırılan ve tüketime özendirilen halk, yaptığı borçları nasıl ödeyeceğini bile düşünemez hale gelir. Ta ki, haciz ihbarnameleri evine gelene kadar. Artık, deniz bitmiş ve kara görünmüştür. Söylenen yalanlar çabuk yutulmuş ve derin rüyaya dalınmıştır. Rüyadan uyanınca, ortada ne ev, ne araba kalmıştır. Üstelik ödenmesi imkânsız borçlar yüzünden aile perişan olmuş ve dağılma noktasını yaşamaktadır. Bütün bunlar ne uğruna yapılmıştır? Küresel çetelerin talepleri uğruna, acımadan halkını batağa sürüklemişlerdir.

Ve son 13 yıldır Türkiye borçlanma ve borçlandırılma politikaları üzerine oturtmuştur gelişmesini. Bu vicdansızlıktır. Geleceğini göremeyen ve biraz da lüks yaşamaya hakkı olduğunu düşünen insanların geleceği ile oynamadır. Bir kere şunu bilelim. Ekonomik olsun, siyasi olsun ne gibi bir karar alınıyorsa, bu karardan siyasiler sorumludur ve vebal onların boynuna asılıdır. Ülke ekonomik değerlerini yok pahasına yabancılara satılması, madenlerinin peşkeş çekilmesi, alınan borçların üretici yatırımlara değil, getirisi sıfır olan inşaatlara, AVM’lere, getirisiz yollara yatırılması kararlarının tamamı siyasilerin vebalidir. Değirmene su geldiği sürece, buğdayınızı öğütürsünüz. Kaynak kesilmeye görsün!.

Büyüme güzeldir. Ne olursa olsun büyüme politikası, istikrarsız ortamlarda felaketleri doğurur ki, bütün dünyada sayısız örnekleri yaşanmıştır.

Bir de şöyle soralım: nasıl olurda, büyüyen Türkiye ekonomisinde aynı hızla işsizlik de büyür? Bunun cevabı, verimsiz alanlara yatırılan kaynaklardır. Plansız, projesiz, liyakatsiz adamların elinde ekonomi kısırlaştırılmıştır. Kendisi üretemeyen, ihtiyacını dışarıdan sağlayacaktır. Bu basit yargıdan bile habersiz ehliyetsizler, kuru ot ithalatı bile yaptılar. Alınlarındaki bu kara sonsuza kadar gidecektir.

Ya şu veriye ne dersiniz; 100 Tl.lık ihracat yapmak için, 80 Tl.lık ithalat yapılıyor. İhracatımızın ancak %20’si reel ihracatımızı anlatıyor. Yani, üretemiyoruz. Üretim kanallarımız kurumuş. İnşaatlarla, yollarla filan oyalanmışız. Bırakın koca koca fabrikaları, köylünün evindeki sığırını bile sattırdılar. Tavuklarını zehirlediler. Maydanozunu kestirdiler. Ekmeğini fırından aldırdılar…

“79 yıllık Cumhuriyette..” diyerek, küfre varan söylemlerini hoyratça yapanlar, Cumhuriyetin kazandırdıklarını ona-buna peşkeş çektiklerini bir türlü söyleyemiyorlar. Bırakın söylemeyi, kendilerinin ne kattığını bile anlatamıyorlar.

Her neyse,

Önümüz karanlık. Halk umudunu yitirmiş vaziyette.

1 Kasım seçimlerine giderken, hala oy kullanacak insanlara ne anlatacağız diye mi düşünüyorsunuz?

Güldürmeyin Allah Aşkına!.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...