Eğer ben, bu ülkeyi
bölmekle görevli bir yazar, bir akademisyen olsaydım şöyle yazardım: “AKP sünni Müslümanların, MHP aşırı
milliyetçi Türklerin, HDP Kürtlerin ve CHP Alevilerin partisidir.”
Tam da ağalarımın istediği doğrultuda muazzam bir cümle olurdu. Sanırım teşvik,
takdir, ödül, sınıf atlama, makam yükseltilmesi gibi taltiflerle de karşılaşır,
dünya hayatımdaki bazı zorlukların, kolaylaştırılması yönünde gelişmeler
sağlardım.
Demokrasinin insanlara
sunduğu ‘seçim’ hakkının
kullanılmasını, sosyolojik bir gerçeklik olarak ortaya koymak da, garip, garip
olduğu kadar satılmışlığını bir türlü gizleyemeyen Türkiyeliler gibi, geri
kalmış zihinlerin kaba propagandalarının ötesine geçemiyor. Pek âlâ kendini
sosyalist olarak tanımlayan bir kesim inanmadığı ve fakat seçimin sunduğu
imkânı kullanarak mesela dinci bir kanata oyunu verebilir. Hangi bilim ve
araştırma o siyasi kuruluşa oy verenlerin sosyolojik, psikolojik ve felsefi davranışını
ayırabilecektir? Bunun imkânsızlığını geliniz namusumuzla kabul edelim.
Sosyal bilimlerin, geçmiş
hakkındaki verileri kullanarak, geleceğe yönelik tahmin çalışmalarında,
ideolojik körlük takıntısından nasıl kurtulacağını icat eden bir yöntem
bulunmuş mudur? Verileri sıfır inanç, sıfır kabul, sıfır bilinen yöntemi ile tarafsızca
değerlendirebilen bir ilim adamı grubu, bir araştırma şirketi var mıdır acaba?
Bu, Cumhuriyet’in bölücü
yazarının (akademisyenin) cümlesi, adeta yol haritası veriyor.
Vurguladığı kimlikler nelerdir? ‘Sünni
Müslümanlar, Kürtler, Aleviler’ MHP’ye dayadığı Milliyetçi
Türkleri de sayarsak, birlik ve beraberliğin savunulması siyasetini izlemesi
gereken, tam da MHP’nin çalışması ve çalışması gereken sosyolojik tabanları
tarif ediyor.
Kürtler, 40 yıldır silahlı
bir terör örgütünün baskısı altında. Özgür iradeleriyle seçime katıldıklarını
düşünmek safdillik olur. Onlar yıllardır seçime iradeleri ile değil, PKK’nın
iradesine, silahlarına bağlı olarak yaptıkları tercihleri nedeniyle göz ardı
edilebilecek değiller. Bütün söylem ve tavırlarda, PKK ve Kürtleri ayrı tutarak
konuşmak ve yazmak durumundayız. Unutulmamalı ki, bütün bu baskılara rağmen,
kendini PKK’lı olarak görmeyen ve silahlara karşı göğsünü siper eden Kürtler
Güney Doğu’nun önemli bir ekseriyetini teşkil etmektedir ve Kürtlerin namusunu
korumaktadırlar. Onları asla yalnız bırakmamalı ve özellikle eğitimlerinin
tamamlanması sağlanmalıdır.
Sünni Müslümanlar, bu gurup
Kürtlerden daha ağır bir baskı altındadır. Kürtlere 40 yıldır baskı altındalar
demiştik, Sünni Müslümanlar ise 300 yıldır baskı altında olduklarını söylemek
saçma olmayacaktır. Silahlı değil bunlarınki, zihni, fikri ve yalan-dolana
bağlı bombardıman altındadırlar. Aslında Kürtlerden daha ağır yara almışlardır.
Zihinlerine şırınga edilen yanlış dini anlayışlar nedeniyle hayatları
darmadağın olmuş, beyinlerini adeta bir merkeze rehin bırakmış gibidirler.
Bunlarla devletin işi daha zordur. Hayata yeniden kazandırmak belki de bir
neslin göçmesinden sonra mümkün olabilecektir. Bir dağı küçük küçük parçalar
halinde başka bir mekâna taşıyabilirsiniz, fakat beyinleri kiraya verilmişleri
doğru düşünceye sevk etmek neredeyse imkânsızdır. Gördükleri her sakallıyı
hoca, her cübbeliyi veli sanan bu insanlara gösterilen dini (gibi) söz veya
hareketler düşünme yeteneklerini alıyor, gözlerini boyuyor ve kötü niyetli bu
kişilerin etkisi altına giriyorlar. Mesela Cuma Camiinin önünde demeç veren bir
siyasinin bunlar üzerindeki etkisine, parayla pulla ulaşılamaz. Reklamla,
mitingle, konuşmayla, bildiriyle filan bunların düzeleceği filan yoktur. Onları
ancak cennet, huri, gılman vaadi sükûna erdirir, bunu da yapanlar bellidir.
Alınacak tedbirler bunları dikkatlerde tutarak tespit edilmelidir.
Aleviler, aslında en çok
mağdur edilmiş, kitleler halinde Sünniler gözünden düşürülmüşlerdir. Devletine,
milletine bağlı insanlar topluluğudur. Yetişmiş oldukları alevi ocaklarında
edep, ahlak, sözünde durma, ihanet etmeme… Gibi değerler kendilerine verilmiş ve
bu değerleri baş göz üstüne kabul etmişlerdir. Yalan söylemezler, musahibini
satmazlar, yardıma koşarlar, grup liderlerinin sözünden çıkmazlar. Bu
hususiyetlere sahip olan Alevilerle yol arkadaşlığı yapılır, ölümüne dostluk
yapılır. Teslim edilen emanete gözleri gibi bakarlar. Bir iş verin ve unutun.
Gözünüz arkada kalmasın. Vatanseverdirler. Düşmana ölümü düşünmeden
saldırırlar. Maalesef bu gruba MHP yeterli desteği vermemekte, gerekli alakayı
göstermemekte ve onları sol ve yıkıcı idelojilerin pençesine terk etmektedir.
Tam aksi, bütün Alevilerin tek siyasi tercihinin MHP olması düşüncenin doğası
gereğidir. Mesela, MHP yönetiminin yarısının Alevilerden oluşması gibi bir
hedef belirlenmelidir. Herhangi bir Ocak Türküsünü söyleyen insan zihninde
ihanet barınamaz, böyle bilinmesi milli menfaatler gereğidir. (Not:
bu görüşümüzü, 7 Haziran seçimlerinden 6-7 ay kadar evvel Üst düzey bir
yöneticiye de söylemiştik, neler yapıldığı hakkında fikrimiz, bilgimiz yoktur.)
Duyguları, düşünceleri,
sevinçleri, hüzünleri ortak ise insanlar topluluğunun ismine millet denir.
Milleti dağıtmanın, bölmenin yolu ise aynı hadiselere farklı farklı tepki
gösteren insanlar haline getirmektir. Bir konu üzerinde farklı fikirlerin
olması ve tartışılması başkadır, ortak değerlerin üzerinde farklılaşma
başkadır. Eğer ben yıkıcı, bölücü bir yazar veya akademisyen olsaydım, tıpkı
yukarıda belirttiğimiz bölücü akademisyen gibi, bölmeye, yıkmaya yönelmiş
cümleler kurardım.
Halil Kaya :
YanıtlaSilTarif ettiğin figürler,Boğazda yalılarda ya da konaklarda yaşıyorlar.Bu gün paraya en kolay ulaşma yollarından birisi bölücü ve hain bir yazar olmak.Yazdıklarında edebi bir ehemmiyet olsa da olur,olmasa da.
Mehmet Kınacı ;
YanıtlaSilAbi,MHP kadınlarımızı il-ilçe yönetimine taşımadı....Bu "kimlikleri" nasıl taşısın.....Düşünce yerinde de...Yapacak,uygulayacak yiğit nerede???Onlara bize yiğit!!!
Ibrahim Altun ;
YanıtlaSilBu yazının içeriğini dikkate alacak ve gereğini yapacak olan bir MHP ,yönetimi, Tek başına iktidarın kapısını ardına kadar açmış demektir..Uygulanması dileği ile..