“Anadolu Gençlik Derneği” adlı bir dernek varmış.
Haklarında hiçbir bilgimiz yoktu. Bunların yöneticilerinden birisi, çalışma
ortamımızda bulunan oda arkadaşlarımızdan birisini ziyarete geldiğinde, uzaktan
tanıştırıldık ve öylece, böyle bir kuruluşun varlığından haberdar olmuştuk.
İsminden, ‘Anadoluculuk çağrıştırması
nedeniyle’ hemen iktidar destekçisi olduğu, İslamcı
siyasaları benimsediği anlaşılıyordu. İslamcı kavramını özellikle yazdık, çünkü
öteden beri haklarında kabul ettiğimiz şey, dışarıdan beslendikleri ve
desteklendikleri şeklindeydi. Nitekim özellikle son 13 yıldır Türkiye
siyasetine yön verenlerin, vaktiyle ‘Yeniden
Milli Mücadele’ birliği üyelerinin olduğunu biliyorduk ve
bunların İngiliz hamiliği altında faaliyet yürüttükleri hakkında binlerce yazı
okumuştuk. Halen, kendilerini Hakk yolunda ve millete hizmet yolunda tarif
etseler de, uygulamaları sonunun memleketi nerelere getirdiğini görmemek için
kör olmak lazım gelir. Onlar ne derlerse desinler!. Akil oldular, yanlış
uygulamaları doğruymuşçasına desteklediler, dün destek için ölesiye
çalıştıkları hususları bugünlerde aleyhinde atıp-tutuyorlar, ‘O bizim için ikinci peygamberdir’
gibi amorf bir tanımlama, bir başkası tarafından (özellikle muhalefet) söylenseydi
ve kabul edilseydi, dünyayı başlarına yıkacakları abesliklere ses çıkarmadılar.
Kabullenerek, sineye mi çektiler, yoksa ‘kırılan kol yen içinde kalır’ diyerek, günahları
mı üstlendiler bilinmez. Ama bilinen bir şey var ki, asla seslerini
çıkartamadılar. Bu itibarla kimilerine -hatta çoğunluğa- göre,
günah -haram- çukurlarında debelenip duruyorlar.
Neyse biz dönelim adını
verdiğimiz derneğin konusuna.
Efendim bu dernek
yöneticileri Ankara’da toplanmışlar ve devletimizin, üniversitelerimizin,
hükumetimizin çözüm bulamadığı Kürt Sorununa şıppadak çözüm bulmuş ve buldukları
çözümü 15 madde halinde açıklamışlar. Haklarını vermeliyiz ki, asıl problemin ‘dayatılan sınırlar sebebiyle oluştuğunu’ vurgulamaları
güzel bir tespitti. Lakin, Osmanlıyı yıkma çalışmaları, Arapları Osmanlıya
düşman çalışmaları nerden baksanız (yıkılıştan geriye doğru)
200 yıllık bir süredir. Sınırların çizilmesi aşamasına kadar geçen sürenin,
kahırlar, zulümler süresi, Türk evladının şehitler kervanını yüceltme süresi
olduğunu bir türlü vurgulamamışlar. Bütün suç, 20. Yüz Yılın ‘Ulus Devleti’nde.
Bu ulus devlet var ya bu ulus devlet, Arap’ı Arap, Fars’ı Fars, Kürt’ü Kürt,
Türk’ü Türk yapmış. İşte bölünmenin, parçalanmanın sebebi buymuş!. Ulus
devletler insanlara kimlik dayatmış, inançlara müdahale etmiş.. gibi yalan-yanlış,
iftira dolu teraneler.
Diğer 14 madde üzerinde
durulmaya değmez. Hep bildik şeyler, efendilerinin emrettiği ve bunları bunları
söyleyin diye ezberlettiği şeyler. Gerçi birinci madde de öyle ama üzerinde az
da olsa durulmaya değer. Çünkü düğüm vurulduğu yerden çözülür.
Bize dayatılan nedir?
Anayasa değişimi, neresini beğenmiyorsunuz anayasanın, ilk 3 maddesini. Ne var
bu maddelerde? Burası bir Türk Devletidir tanımı var. İşte düğüm, işte
çözülecek yer. Öyleyse balta buraya vurulacak. Diğer lafların tamamı salata
tadında olan şeyler. Hani, anayasa değişimi için referanduma gidilmişti de,
içinde sadece bir madde vardı, diğerleri herkesçe kabul ediliyordu da, sırf o
bir madde için anayasa değişimine gidilmişti. Herkes kendine seçtiği (kendince
güzel) maddelerden birine evet oyu verdi. Sonra ne oldu, Türk
Yargısının başına gelenleri birlikte yaşadık, yaşıyoruz…
Adını verdiğimiz (AGD’nin)
derneğin çözüm maddelerinin birincisi şu: “Öncelikle insanların temel hak ve özgürlüklerini teminat altına alan,
bölge ya da etnisite merkezli değil mutlak adalet merkezli, hakkı üstün
tutan, inançların gereğini yaşamaya imkân veren, dünyanın her yerinde bir anlam
ifade eden kısa ve net bir anayasa hazırlanmalıdır. Anayasa da temel prensip
kendin için istediğini diğerleri için de istemek, kendin için istemediğini
diğerleri için de istememek olmalıdır.”
Her zaman, her yerde
yaptıkları gibi bu uzun cümlede yine laf kalabalıklığı var. Beyinleri
bulandırmak, söylenilenlerin iyi bir şey olduğu zehabını uyandırmak… Vaktiyle ‘müsavat, hürriyet’ yaveleriyle
Sevr’e dayanan sonuç, bugünlerde de; ‘insan hakları, özgürlükler, inançları yaşamak’ gibi
kimsenin itiraz edemeyeceği sosyolojik tabiiliklerin içine karıştırılmış “etnisite merkezli değil” vurgulamasıyla Türk Devleti
kavramından vaz geçilmesini, yani Türk egemenliğinin devredilmesini, belki de
Türklükten feragat edilmesinin anayasa da tespit edilmesini önermektedirler.
Bedbahtlık çukurundaki
arkadaşlar bu önerilerini yaparken aynı zamanlarda bir başkası da şunları
söylüyordu:
Demokratik Bölgeler Partisi
Şırnak İl başkanı Salih Gülenç (bakın onlar da Demokratmış!): “Kentte bulunan devletin tüm kurumları
bizim için meşrutiyetini kaybetmiştir. Bu şekliyle devletin hiçbir atanmışı
bizi yönetemeyecektir. Bundan sonra halk olarak öz yönetimimizi esas alarak,
demokratik temelde yaşamımızı inşa edeceğiz. Bundan sonrada gelişecek tüm
saldırılar karşısında demokratik öz savunmamızı gerçekleştireceğiz. Bundan
sonra kentimizde kendimizi de bizler yöneteceğiz. Başkalarına
yönettirmeyeceğiz.”
Şimdi İslamcı bu kuruluşumuzun
talebiyle, bölücü partinin talebi arasındaki farkı analiz etmeyi her okuyucunun
idrakine bırakıyoruz, aralarında ne fark var?
Bendeniz hiçbir fark
göremiyorum.
Çünkü konuşturan efendileri
ortak, aynı.
Bölücü Kürtlerin ağzından
öyle, bölücü İslamcıların ağzından böyle konuşuyor, konuşturuyor.
Sahi, bunlar ortaklaşa Türk
Genel Kurmay Başkanı’nı, terör örgütü lideri suçlamasıyla zindana tıkmadılar
mı?
Giyindikleri cesaret
elbisesinin ilk kesimlerini oralarda arayınız.
İlhan Yalçın :
YanıtlaSilKalemne, yüreğine sağlık Hocam.
bir de TÜRK, bunun farkına varsa... Kuyusunu kazanları 13 yıldır desteklediği yetmemiş gibi hala desteklemeye devam etmese...
Mehmet Velit Yurt :
YanıtlaSilHocam zayıf olduğunuzu düşündüklerinde hepsi birden üşüşür leş sinekleri gibi.. Ortak düşmanları türkiye cumhuriyeti devletidir.. Bunlar ürmeye meraklı.. Zaten sahipleri de ürmelerini istiyor..
Abdullah Mehricihan:
YanıtlaSilErbakan hoca bak senin gençlik ne yapıyor ....
Görüşlerinizde tespitleriniz de son derece haklısınız...
YanıtlaSilİslamcı hareketlerin hemen hemen tamamının ipi taaa Osmanlıdan beri hep birilerinin elinde olmuştur.Genellikle de İngilizlerin...
Tarikat ve cemaatler içinde ajanlar cirit atmıştır..
Bu bahsettiğiniz YENİDEN MİLLİ MÜCADELE HAREKETİ var ya,sonradan AKP nin elit kadrosunu oluşturan zevat,onları en iyi bilenlerdenim...Epeyce mücadele geçmişimiz var..O zamanda İngiliz güdümü,bugünde İngiliz güdümü..
Kraliçenin boğazdaki savaş gemisine kadar giderek,gemide nişan alanları da unutmamak gerek diye düşünürüm...Sevgi ve saygılarımla...
Eyvallah...
SilBir destek, bin kale yıkarmış...
Teşekkürler.