Biraz fazlaca kaçırmış ve
tıka basa doldurmuş bulundum mideyi, üzerine su, ayran, çay derken, geğirmeler
filan da başladı. Sonra bir kitap alıp kanepeye uzanarak okuyayım dedim.
Dalmışım. Epeyce bir zaman
uykuda kalmışım.
***
“Gaflet bir nevi ölümdür. Bu yüzden iman sahibine gaflet yakışmaz.”
Diyor Abdülkadir Geylani Hazretleri. Uyku, en koyu gaflet hali. Okumak için
kitabı almışken, uykuya vardıran ne oldu?
Mideyi, tıka-basa
doldurmak!.
Hep yaptığımız değil mi bu?
Sanki Allah’ın bahşettiği taamlar bitecek, bir daha bulamayacaksın. Ha babam,
kaşık salla, onu da al, bunu da ye… Nereye kadar? Miden dolana, nefes
alamayıncaya dek.
“Gaflet nedir?” Diye bir soru sorar birisi, şöyle
cevaplar ehli: “Senin,
Cenab-ı Hakk’tan uzak düştüğün andır”. Deme be; “Demek ki ben Altmış yıldır gafletteyim!”
Altmış yıldır uykudaki bir kişinin hali, kendisi itiraf ediyor. Bu soruyu, “manevi temizlik nedir” şeklinde
soranlar da var. Cevabı aynıdır.
“Az ye, az uyu, az konuş” öğüdünü herkes bilir,
bildiğini sanır.
Bilmek işe yaramaz ki,
uygulamadıktan sonra.
İşte bendeniz de uygulayamayanlar
arasındayım. Doldurdum mideyi ve uykuya vardım, yani gaflet haline.
Dünyaya nizamat verenlerden
bir zat, uyumamak için hemen yanında çivili tahta bulundururmuş, ara sıra
çıplak bedenini o tahtaya sürermiş, uykusu açılsın, gaflet dağılsın diye. Oh!,
biz ne yaptık? Kuş tüyü yatağa atlayıp, derin uyumak için sesleri kısıp,
ışıkları kapattık… Gaflete dalmak üzere.
Sonra da, bir davaya
sarılıp, nizamat vermeye düştük dünyaya… Hadi canım sende.
Şimdi eleştirecekler bizi, “hiç mi uyumayacağız?”
Öyle bir şey diyen mi var a
kuzum!
“Uyu, uyu yat uyu” diye diye büyüttüler bizi,
unuttun mu? Biz o uykudan bahsederiz.
Uyuyorken yapabileceğin
işler kadar varsın dünyada, unutmayasın.
Ötesini ne sen bilirsin, ne
de başkası. Kimse senin hakkında karar da veremez, sen de kimsenin hakkında.
Verdiler, verdim dediklerin hayalinde ürettiğin vehimlerinden başkası değil.
Zaten gaflet denen de,
vehimlerinin sana dayattıkları değil mi?
Uyku ise en koyusu
gafletin.
Şimdi bir dostumuz şu
mesajı yolladı: “Bir
sabah yeniden başlasam hayata, dışardan seyretmesem”…
Sorasım var Dost’a; - “O sabah hangi sabahtır ki, hayata yeniden başlanır? O, seyretme nasıl bir seyretmedir ki, içeriden, içeriye bakılır?”
Uyanıklık! Azizim,
uyanıklık.
Miden tok, sırtın pek,
arkan kavi, cebin bol, elin dar, zihnin kazanç, fikrin heva iken.. İnan ki hep
uykudasın, hep uykuda.
Hep mi böyle.. yoo, evet
hep böyle ve hayır hep böyle değil. Hem karnı toktur, hem açların halini bilir
yardımda, hem sırtı pektir, hem zayıfların korumasında, hem cebi boldur, hem
eli açık, hem zihni kazanç peşindedir, hem dağıtma, hem hevayı tam anlamıyla
bilir, hem heva ona bulaşamaz, hem uyur, hem uyanık…
İşte arzulanan insan tipi.
Hem var, hem yok. Hem
zengin, hem en fakiri dünyanın, hem bilgili, hem en cahili âlemin, hem en
güçlü, hem en zayıfı insanların…
Bu nasıl olacak?
İnsan olan, insan olanlara,
insan olabilenlere sorun bu soruyu…
Harun Meral :
YanıtlaSilHer saha da derin bir gaflet sarmış her yanımızı
Halil Kaya :
YanıtlaSilMuhteşem