6 Ağustos 2015 Perşembe

Cevabımızdır…


Uzatmayalım dedik lakin durmadınız ki;

Dünyaya gönderilme bir Emr-İlahi’dir.

Amenna ve saddaknâ. İcab-ı Emir geldik. Peki.

İyi de, gönderildiğimiz yeri beğenmiyoruz ki, ne olacak?

İlle de “ben geldiğim yeri istiyorum..” Desek de, duyan mı var?

Bir bedel, bir ecel verilmiş ya,

O bedeli ödeyecek, o eceli bekleyeceksin.

Haaa, şimdi;

Bu bekleyişler; sabırsızlıklar verir, ıstıraplar yaşatır. Rahatsızlıkların uykuyu kaybettirir, deliklere vurdurur, unutturur, hatırlatır, yaşatır, yakar, acıtır… Bir delinin halidir bu. İşte buna aşk diyorlar. Akıl yoktur, yele verilmiştir. Fikir yoktur, Düşünme gücü başkası tarafından alınmıştır. Divanedir, kimsesizdir, sevilmez, dışlanır, adeta hooşşt denir… O’nun için bunların tümü rahmettir. O’nun için tamamı zevktir. Her nefesi, her anı, her oluşum, her iftira, her itiş- kakış, her tokat ona ayrı bir zevk verir… Aşk, bu halin adıdır.

Kendinde değilse de, nefsi vardır, nefsi ile birlikte aşkı da vardır. Hem nefis hem aşk olursa, burasıda şirktir. Yani aşk, ikilik yaşanan bir alandır. Ama bilir ama bilmez, ama ikiliktir. Aşık olan varsa, aşık olunan da vardır.

Ama mazurdur.

Oyun kurucunun muradı; her oyunu, uyanmaya göre, uyartmaya kurgulamış ve öylece devam ettiriyordur… her neyse;

Burada fazla durmak hoş görülmez. Lakin elinde de değildir.

Bilmediğimiz konularda klavye oynatmaya başladık. Nasıl da düştük tuzağa!

Tıpkı Davutoğlu’nun bilmediği bir konuda ‘Dış İşleri Mensubu’ olduğu gibi. Bari onun gibi işleri .oka çevirmeyelim keselim burada.

Bizim savaşla işimiz olamaz. Nerede barış varsa orada biz, nerede barışan varsa orada biz oluruz.

Biz karıştırmaz, barıştırırız.

Bunun adına da:

HAYAT diyorlar. Ve anlaşılmış olmalı ki, Hayat kendisidir.


Not: verilen cevabı sahibi anlar. Dinleyenler hikâyeleriyle baş başadır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Aslan, Fare.. Kedi...

  Aslanın sindiği, sinmek yanlış oldu, köşesine çekildiği zamanlarda, farelerin kükremesi doğaldır. Fare kükreyince yine doğal olarak, kedi ...