Uzatmayalım dedik lakin
durmadınız ki;
Dünyaya gönderilme bir Emr-İlahi’dir.
Amenna ve saddaknâ. İcab-ı
Emir geldik. Peki.
İyi de, gönderildiğimiz
yeri beğenmiyoruz ki, ne olacak?
İlle de “ben geldiğim yeri istiyorum..”
Desek de, duyan mı var?
Bir bedel, bir ecel
verilmiş ya,
O bedeli ödeyecek, o eceli
bekleyeceksin.
Haaa, şimdi;
Bu bekleyişler;
sabırsızlıklar verir, ıstıraplar yaşatır. Rahatsızlıkların uykuyu kaybettirir,
deliklere vurdurur, unutturur, hatırlatır, yaşatır, yakar, acıtır… Bir delinin
halidir bu. İşte buna aşk diyorlar. Akıl yoktur, yele verilmiştir. Fikir
yoktur, Düşünme gücü başkası tarafından alınmıştır. Divanedir, kimsesizdir,
sevilmez, dışlanır, adeta hooşşt denir… O’nun için bunların tümü rahmettir. O’nun
için tamamı zevktir. Her nefesi, her anı, her oluşum, her iftira, her itiş-
kakış, her tokat ona ayrı bir zevk verir… Aşk, bu halin adıdır.
Kendinde değilse de, nefsi
vardır, nefsi ile birlikte aşkı da vardır. Hem nefis hem aşk olursa, burasıda
şirktir. Yani aşk, ikilik yaşanan bir alandır. Ama bilir ama bilmez, ama
ikiliktir. Aşık olan varsa, aşık olunan da vardır.
Ama mazurdur.
Oyun kurucunun muradı; her
oyunu, uyanmaya göre, uyartmaya kurgulamış ve öylece devam ettiriyordur… her
neyse;
Burada fazla durmak hoş
görülmez. Lakin elinde de değildir.
Bilmediğimiz konularda
klavye oynatmaya başladık. Nasıl da düştük tuzağa!
Tıpkı Davutoğlu’nun
bilmediği bir konuda ‘Dış
İşleri Mensubu’ olduğu gibi. Bari onun gibi işleri .oka
çevirmeyelim keselim burada.
Bizim savaşla işimiz
olamaz. Nerede barış varsa orada biz, nerede barışan varsa orada biz oluruz.
Biz karıştırmaz,
barıştırırız.
Bunun adına da:
HAYAT diyorlar. Ve
anlaşılmış olmalı ki, Hayat kendisidir.
Not: verilen cevabı sahibi
anlar. Dinleyenler hikâyeleriyle baş başadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder