Önceki günün gelişmelerini
tam özümleyememişken, yeni günün gelişmelerini merakla, biraz da korku karışık
bekler olduk. Memleket sathına nasıl yayılmışlarsa, nereden nasıl çıkacakları
belli değil. Hele şuna bakın, en büyük şehrimizin, en korunaklı bir alanına
(karakol) bombalı saldırı yapılıyor. Haydi, gaflet anıdır diyelim, ya, olay
yerinde inceleme yapan polislerin üstüne açılan yaylım ateşi de ne oluyor?
Bizim güvenlik teşkilatı terör örgütünden önce aklını mı yitirdi yoksa?
Doğrudur, hain pusunun, hain saldırının nerden nasıl geleceği belli olmaz
doğrudur, lakin karşı tedbir denen, psikolojik derin düşünce denen bir ön
çalışma yok mudur? Tahmin bilimi, yüzlerce belirsiz verinin değerlendirilerek,
bir sonuca varılması değil midir?
Neyimizi yitirdik biz ağam,
neyimizi?
Salla pati çözüm, rastgele
kırış, anlamsız döğüş mü olur? Evvela, rakibinin açığını görmeye çalışmak,
pehlivanlığın ilk hazırlık devresi değil midir? Hani öve öve bitiremediğimiz,
istihbarat başkanını, adeta “senden
başkası bu görevi yapamaz” diyerek, ille de görevinin
başında kalacaksın emriyle zorlanarak yeniden oraya göndermiştik, ne oldu? Niye
görevini yapmıyor, yapamıyor mu yoksa? Özel kanunlar çıkartıp korumaya
aldığımız arkadaş ne yapıyor şimdilerde. Yoksa aklında, ‘çözüm süreci’ ile
ilgili bir kalıntı mı var. Yeniden nasıl döndürebilirim kurguları mı var?
Doğrusu her şey beklenir. Şu, Suriye’den, Türkiye içlerine doğru sallanacak bir
bomba numarasını unutmuş değiliz. Ha Suriye’den bu tarafa sallamışın, ha da
İstanbul’da bir karakola sallamışın farkı yok. Bizim için bilinmeyen
teşkilatların başında geliyor, şeffaf değiller, yapılan iş gereği böyle
olmaları gerek, tabiidir. Ancak, son yıllarda verilen kayıpların, haber
alamamadan kaynaklandığı sayısız kere tartışıldı açık kaynaklarda. Asker haber
alamadığını, orası ise haberi verdiğini tartışmışlardı. Bunlar nasıl oluyor?
Bizim aklımız ermez. Rical-i devlet bilir.
Örneğini yaşadığınız gibi,
bahse girerim ki, önceki yaptıklarını ya inkâr edecekler, ya da bir gurubun
üstüne yıkacaklar. “Onlar
yaptırdı, kandırıldık” diyecekler. Sonra saf tutup, cemaatin
başına geçerek namaz kıldıracak ve resmini çektirerek renkli gazetelerde
yayınlayacak. Bunu gören halk, doğru söylediklerine inanacak. Hep yaptıkları bu
değil mi? Cuma camilerinin önlerindeki mitingleri unutamayız. Hani, yere göğe
sığdıramadıkları bir Savcı vardı. Nasıl da övgüler düzerlerdi hakkında, nasıl
da savunurlar, nasıl da güzellemeler yaparlardı. Firarından sonra, bir de şimdi
söylediklerine bakınız. Kalite ortada aşikâre duruyor.
Terör belası, şiddetini
artırarak huzurun üzerine yağıyor. Tedirginlik halkın yaşama biçimini etkiledi.
Yapmak istediklerini sonraya erteliyor. Ticarete, üretime, eğitime bilumum
devlet etkinliklerine tesiri oluyor. En önemlisi, düşünerek karar alması
gerekenlerin acele etmelerine sebep oluyor. Acele de ise yanlışların doğması
kaçınılmazdır. Devlet işlerinde, teenni dışına çıkılarak kararlar alınırsa,
teröre yardımcı olunabilir sonuçlar çıkar. Çünkü terör, karşıyı üzerine çekip
karmaşayı yoğunlaştırmak ister. Zaten onlar, hayatlarından umudu kesmişler,
kendileriyle birlikte ne kadar götürebilirse, fayda umuyorlar.
Son Beş yıl heba
edilmiştir. Boşuna beklenilmiştir. Devletin sabrı, fertlerin sabrıyla
ölçülemez. Devlet sabrı, kanunlara bağlıdır. Suç işleyenin, bir daha
işlemeyebilir tahminiyle es geçilmesi, görmezden gelinmesi, işlediği suçların
yanına kâr kalması, halkın içinde endişeye sebep olabilir ve devlete güven
zedelenir. Bu durum yaşanmıştır. Devlete güven yara almıştır. Büyük şehirlerin
meydanlarında ellerinde ağır silahlarla gösteri yapanlara karşı bir işlem
yapılmaması, buna karşılık masum taleplerini iletmek isteyenlere karşı,
devletin acımasız yüzünün gösterilmesi, çok tartışılan bir husustur. Eli
silahlı olunca, el bebek gül bebek, fikrini açıklayana mahpus damları…
Askeri kışlaya tıkmak,
terörün elini güçlendirdi. Bırakın dağları, büyük şehirlerde bile oyun alanı
buldular kendilerine. Bu gaflete nasıl düşülür? Aslında dilim varmıyor demeye,
gaflet bile diyemeyiz buna, düpedüz BOP politikalarının uygulanması sonucu
yaşandı diyebiliyoruz. Nitekim hala bu projenin asıl sahipleri, son
yapılanlardan şikâyetlerini yüksek sesle bildirmekteler. İstemezler çünkü PKK
kendi elleriyle kurup, büyüttükleri ve bugünlerde kendi kara ordusunu oluşturan
bir örgüt. Bu tuzağa nasıl da düşmüşüz?
Sakın ola ki, “bizi kandırdılar”
filan demeyin. ‘İstikşafi’
gibi
yeni bir kelime bulun yerine. Kandırılmak çok çocukça geliyor bana. Yeni bir
kelime bulmada ustalığınızı da biliyoruz.
Eli güçlenmiş, silahları
çoğalmış ve ağırlaşmış, örgüte kazandırdığı insanların (gençlerin) sayıları
artmış, hem dağda, hem şehirlerde, hem siyasette gücünün zirvesine erişmiş bir
örgütle neyin ‘müzakere’sini yapıyorsunuz.
Masaya yenilen taraf gibi
oturtmadıktan sonra, hiçbir başarı elde edemezsiniz.
Abdullah Mehricihan:
YanıtlaSilBaşarmak üzereler....
Ayhan Eralp Hoca çok önemli mesajında ne diyor:
YanıtlaSil""Ovaya inip siyaset yapın" dediniz, ovaya inip siyasete başladılar. Vo Nguyen Giap, 'Halk Savaşının Askeri Sanatı'nda "Silahlı mücadele, askeri mücadelenin devamıdır" der.
Bugünden tezi yok, Clausewitz okuyunuz!"
Mustafa Yalçın :
YanıtlaSil"Yenilen taraf" sözü güzel de, nasıl olacak ve ne pahasına ! General Pirus'un, " Allah bana bir daha böyle bir zafer yaşatmasın" sözünü hatırlayın ! ABD ve Siyonizmin stratejisi, kendi dışındaki dünyada sürekli savaş ve iç çatışmaların oluşmasını teşvik etmek ve beslemektir ... Lütfen, böyle sözleri söylerken tâbiye sanatını ve son silah teknolojilerini ve milli ve uluslararası imkanları bilerek konuşulmalı! Birileri son 12 yıl boyunca, memlekette tecavüzler yaşanmasına vesile olmuştur ve çocuk doğmuştur. Artık bu çocuğu nasıl sahipleneceğiz, eğiteceğiz, ellere kaptırmayacağız, hatta dış güçlere karşı biz kullanacağız, bunları düşünmek, planlamaktan başka çare yoktur ... !!!