Anlatıcının seviyesi ve
algısı, dinleyicilerin çok çok altında olursa, ortaya Ramazan Programları adı
verilen ucube resitaller çıkar.
Cehalet, bildiğini sandığı
konuları tekrardan ibarettir. Üstüne bir söz, bir kelime katma uğraşı veremez.
Ne öğrendiyse hocasından, kitaplardan onları aktarmak cahilin en mühim
belirtisidir.
‘Cahil’ bilmeyen değil ki,
bildiğini üretemeyendir. Her şeyden önce bilmediğini bilene asla cahil
diyemeyiz. En büyük âlimin bilebildikleri, bilmediklerine nispetle zerre
mesabesindedir.
Binlerce yıl evvelki
bilgilerin üstüne ne koydu bizim İlahiyatlar, ilahiyatçılarımız?
Tekrar, tekrar, tekrar.
Diğer manası ile taklit.
Tekrar, öğrenme yolunda
faydalıdır. İlim üretme yolunda değil, bilakis tekrar ilmi öldürür. Gerçi ölen,
ilim değil, ilimle uğraştığını zannedendir.
İlim canlıdır. Canlı,
büyür, gelişir. Gelişmeyen ilim ölüdür, geliştirmeyen ilim adamı ölüdür. Ölüler
ülkesinde ölüler, birbirlerine satacak mal bulabiliyorlarsa, bu da ölümün bir
hikmetidir.
Hala, bize dini anlatırken
sığındıkları alan; namaz nasıl kılınır, abdest alınırken dikkat edilecek
hususlar, orucu bozan şeyler, mesh ederken elin nasıl şekil alacağı, baş mesh
edilirken kafanın neresine kadar ıslatılmalıdır, altın yüzük haram olduğu için
gümüş yüzük kullanılmalıdır, kıraat mutlaka Arapça aslından olmalıdır, ayetleri
anlamak önemli değildir, asıl olan okumaktır… gibi.
Ve durmaksızın bu
kaidelerin tekrarı. Oysa dinleyenler, okuyucular bunları biliyor ve belki de
bunları söyleyenlerden ve yazanlardan daha iyi biliyorlar. Ne yapalım ki, bu
insanların bilgileri ve anlatacakları bunlardan ibaret.
Şöyle bir cümle
söyleyebiliyorlar, bu manaya yaklaşabiliyorlar mı mesela?
“Dinde öyle sırlar vardır ki, bunlara muttali olan bir kişinin, bütün
hayatı değerlendiriş şekli mutlaka değişir!.. ve bunlar ancak yüksek tefekkür
gücüne sahip yaratılmış beyinlere has ilimlerdir!..”
Dikkat lütfen “hayatı değerlendiriş şekli”!.
Hayatı değerlendiriş şekli, hacıların hocaların bizlere öğrettikleriyle
sınırlandırılıyor. Doğruyu, inandığımızı sandığımız kişilerden alıp, eksik
ve/veya yanlış bilgiyi sahipleniyoruz. Yanlış bilgi ise, hayatımızı zindan
ettiği gibi, ahırımızı da karartıyor. Çünkü sonsuz ve ebedi yolu, anlamsız
bir-kaç ritüel ile sınırlandırıyoruz. Özgürlük elden gidince, yeni ufuklar
aramak ihtiyacını yitiriyoruz.
“Hayatı değerlendiriş” bir medeniyet inşasıdır.
Medeni olamayan hiçbir bilgi, fikir, dini metin diye dayatılan yazılar, bırakın
hayatı değerlendirmeyi, değerlendirmemeyi özendirir. Bunun adı körlüktür,
köleliktir. Takılıp kalmaktır. Öbür manasıyla küfürdür.
Hazreti Resulullah daima
yeni, daima güzel işlerin gelişmesini arzu ederdi. Duraklamak yoktu. Mekke’den
hicret ederek yerleştiği Yesrib’i, Medine yaparak açık mesajını tarihe
yazmıştı. Olduğu gibi kabul edip, fakat zaman içinde ilmi, tefekkürü,
gelişmeyi, şehirleşmeyi, gelişmeyi bizzat uygulayarak ve uygulatarak, bulunduğu
mekânı Medenileştirdi. Yesrib’i tarihin karanlık dehlizlerine gömdü. Mekân
Medine’leştikçe, o mekânda yaşayanlar da medenileştiler. İlmen geliştiler,
tefekkür ile yeniliklere ulaştılar. Manen güçlendiler. Bu mektepten aldıkları
ilimle, kısa bir zaman sonra İspanya kıyılarına kadar fetih ve ilim götürme
gerçekleşti. İnsanlık aydınlandı ve medeni gelişmeler hız kazandı.
Unutulmamalıdır ki, o
mektep hala tedrisatını sürdürmektedir ve hiç kimsenin gücü o mektebi kapatmaya,
faaliyetini kısıtlamaya muktedir değildir. Yalnız söylemeliyiz ki, Âlem-i İslâm
bu mektebin heveslisi değildir. Onlar, cehlin elindeki bilgi kırıntılarıyla
iktifa etmekteler.
Tekrar, bile isteye
tökezlemektir. Takılıp kalmaktır. Cendereye girip, hareket kabiliyetini
sıfırlamaktır.
Ufukları geniş açıdan
seyre, tekrarla değil, araştırma ve tefekkürle ulaşılır.
Muhiddin’i Arabî hazretleri
Fütuhat-ı Mekkiye isimli eserinde: “Şunu
bilin ki, akıldan daha âlimi olmadığı gibi, akıldan da daha cahili bulunmaz.
Akıl ebedî olarak faydalanır. Akıl öyle bir âlimdir ki, ilmini bilmez, akıl
öyle bir cahildir ki, cehli tükenmez.” Bildirir. Nasıl da
bizim âlemin ilim adamlarını resmediyor!.
Abdülkerim Ciylî
Hazretleri, insan-ı Kamil isimli eserinde cehennem bahsini incelerken şunları
hatırlatır: “Bazılarını azaba atan,
dünyadaki çok akıllarıdır. Bazılarını da azaba iten, dünyadaki cehaletleridir.
Bazılarını da itikatları azaba sokmuştur. Bazılarının dahi, amelleri o azaba
uğramasına sebep olmuştur.”
Karşıyı küçümseme, ilmini
saklama, zekâtını tam olarak sahibine teslim et, bilmez misin ki viraneler
hazineleri saklar…
İlhan Yalçın :
YanıtlaSilHocam, öyle bir cahil tarifi yapmışsınız ki, kendimi gördüm.
Sonrasında "yalnız değilmişim" rahatlamasını hissettim..
"Bizim oğlan bina okur" tekerlemesini yüzyıllardır yaşıyoruz. Sonra, "Işid, El Nusra..." şikâyet ediyoruz.
Kaleminize sağlık.